9. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Binbaşı Halis (Kör Halis Ataksor)

Written by ÇSATT

Bayram Akgün / Sınıf Öğretmenliği

2011-Aralık sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

“Memleket evlatlarını, vatanın savunması için ölüme sevk etmek sorumluluğunu üzerine alan ve aynı zamanda onların önünde göğsünü düşman kurşunlarına geren subaylardır, komutanlardır. “

M. Kemal ATATÜRK

Tarih çok nadir kumandanlar yetiştirir. Yüzyıllar süren bir süreç içerisinde Türk tarihine baktığımızda Gazi Osman Paşa, Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal ATATÜRK gibi Türk’ün tarihine damgasını vuran liderlere rastlarız. Fakat Türk milleti o kadar çok komutan yetiştirmiştir ki bu isimlerin çoğu kaleme alınmadığı için bilinmemektedir. Bize düşen görev ise unutulan bu kahraman kumandanlarımızı gün yüzüne çıkarmaktır. Unutulmaması gereken komutanlardan biri de, Çanakkale Muharebesi’ne katılan 27. Alay 3. Tabur Kumandanı Uşaklı Halis Ataksor’dur. Bu yazıda Halis Ataksor’un 57 senelik hayatını kısa notlarla açıklamaya çalışacağız.

Doğumu ve Okul Hayatı

Halis Bey 1876 yılında Aydın’da dünyaya gelir. Babası büyük defter kâtibi Aydınlıoğlu Hamlacı Ahmet Muhtar Efendi, annesi ise Germiyanoğullarından Havva Naime’dir. Halis, babası Ahmet Muhtar Efendi’nin Kütahya ‘ya tayin edilmesinden dolayı küçük yaşta Kütahya’ya gelir. Kütahya’ya yerleşmeşinin ardından 1881 yılında Küpecik Mahalle Mektebi’nde ilköğrenimine başlar. 1885 yılında ise Kütahya Rüştiyesi ‘ne girer. 3 yıl sonra rüştiyeden diplomasım alır ve 1889 yılında yeni açılmış olan İdadi Mektebi’ndeki öğrenimine başlar. Bu arada kişisel ihtiyaçlarından dolayı da Fransızca öğrenmeye başlar. Halis Bey’in Fransızca öğrenmesi Milli Mücadele sonrası Uşak Belediye başkanı olan Alaattin Tiritoğlu’na: “gayet güzel Fransızca bilmesinden benim büyük istifadelerim oldu.” dedirtecektir. 1893 yılına gelindiğinde Kütahya Liva Meclisi İdaresi’ne seçilerek, Bursa Mülkiye İdaresi’ne başlar. İdadi ‘nin 6. seviyesinde ise tasdikname alır. 1896 yılında İstanbul’a gelerek Harbiye’ye başlar. 1898 yılında İse Harbiye Okulu’nu üstün bir dereceyle bitirerek, subaylığa hak kazanır.

Balkan Harbi ve Kör Halis

Halis Bey, mezuniyetinin ardından 1911-1912 yıllarında cereyan eden Trablusgarp Savaşı’na katılır. Kendini Trablusgarp’ı müteakip Balkan Muharebesi içerisinde bulur. 12. Alay 1. Tabur 4. Bölük’te görev alırken Üsteğmenliğe terfi eder. Yarbay Ziya Bey’in yaverliğinde 8. Liva Kumandanı Mirliva İshak Paşa (Gavur İshak Paşa)’nın yaverliğinde, inşaat komisyon aza vekilliğinde, Divan-ı Harp vekilliğinde ve kâtipliğinde bulunur. 1908 yılında ise Yüzbaşılığa terfi eder.

Halis Bey’in bir İsmi daha vardı. Bu İsim İse O’na Balkan Harbi’nden bir hatıra olarak verilecekti. Halis Bey’e bir nişan gibi verilen bu isim ise Kör Halis’tir. Bu isim Balkan Harbi sırasında Halis Bey’in ayağından vurulup ve gözüne bir şarapnel parçasının isabet etmesiyle parçanın gözünde bıraktığı bir izdir.

Binbaşı Halis (Kör Halis) Bey ve Çanakkale Muharebesi’ne Doğru

Osmanlı Devleti Trablusgarp ve Balkan Muharebeleri ‘nin etkisini daha üzerinden atamadan I. Dünya Savaşı patlak verir. Halis Bey, Yüzbaşı rütbesiyle Çanakkale Muharebesi’ne katılır. İlk olarak Seddülbahir Bölgesi’nde 27. Alay’ın 3. Tabur’unda Bölük komutanlığı yapar. Kendi bölüğünde görev yapan bir kahraman askerimiz de Mustafa Kemal ‘ in övgüyle bahsettiği Bigalı Mehmet Çavuş’tur. Halis Bey Seddülbahir Bölgesi’nde iken kumandası altında bulunan altında bulunan Ilgardere Köyü’nden 1299 (1883) doğumlu Halil Oğlu Ahmet Uzun bize şunları anlatmaktadır: Biz sahilde mevzilenmişken, bir kez iskeleye bir düşman torpidobotu yaklaştı, içinden babalarının evindeymiş gibisine rahatlıkla 20-30 kişi çıktı. Meğer düşman neferleri ara sıra buraya çıkarmış:

Bölük Kumandamınız Halis Efendi ona “Kör Halis” derlerdi. Bize:

– Buraya mevzilendiniz, vazifeniz hiç kimseyi karaya çıkartmamaktır. Eğer karaya bir tek düşman neferi çıkartırsanız hepinizi vururum. Eğer ben de size bir hile yaparsam sizde beni vurun, dedi. Hani yüzbaşımız çok yaman adamdı doğrusu!

İtilaflar 18 Mart 1915 ‘te Çanakkale Boğazı ‘nda gerçekleşen muharebeden katî bir yenilgi almış, bunun üzerine karaya asker çıkarma düşüncesine yönelmişlerdir. İtilaf güçleri çıkarma hazırlıklarını sürdürürken, Türk tarafı da “Çeşitli kaynaklardan gelen bilgilerde, düşmanın çıkarma girişimi için hazırlıklarda bulunduğu hissedildiği, Fransa Cezayir’inden gelen askerden kurulu bir çıkarma ordusunun, doğuya hareket etmiş olduğu ve Limni Adası ‘na 1200 deniz piyadesi İle Avustralya birliklerinin çıkarıldığı”nı bildiği için çıkarma harekâtına karşı önlemlerini almaya başlamıştı.

İngilizler çıkarma tarihi olarak 25 Nisan 1915 gününü belirler. Askerler 25 Nisan günü Seddülbahir, Kumkale, Arıburnu, Saros ve Beşige Koyları’na çıkacaklardı. Asıl çıkarma noktası olarak Seddülbahir seçilmişti. Buraya çıkan birlikler ilk olarak Alçıtepe’ye ardından da Kilitbahir Platosu ‘na hareket edeceklerdi. Fransız birlikleri ise Anadolu Yakası’nda bulunan Kumkale’ye bir alay çıkaracaktı. Kumkale’ye çıkan Fransız birlikleri ise buradaki Türk askerlerini tespit edecekti. İkinci önemli çıkarmayı ise Arıburnu kıyılarına çıkacak olan Anzac Kolordusu oluşturuyordu. Anzacların hedefi ise Kocaçimentepe ve Conkbayırı’nı ele geçirip Maydos’a  ulaşmaktı. Beşige’ye ve Saros’a ise gösteri amaçlı küçük birlikler çıkartılacak ve Türk birliklerinin asıl çıkarma noktalarına kaydırılması önlenilecekti.

Çanakkale Muharebelerindeki birçok olay günümüze farklı anlatımlarla gelmiştir. Çanakkale Muharebeleri ile ilgilenen birçok kişinin şahit olduğu bir olay ise 25 Nisan’da yapılacak çıkarma öncesi düşman askerleri tarafından Arıburnu sahiline bazı noktalara şamandıralar koyulmasıdır. Bu şamandıraların da Binbaşı Halis Bey tarafından toplattırıldığı söylenmektedir. Abdurrahman Özgen bu olayı şöyle anlatmaktadır:

“Düşmanın çıkarmasını heyecanla bekliyorduk. Tabur kumandanımız Binbaşı Halis Bey gönüllü bir nefer çıkararak, Evvelden İngilizlerin çıkarma yapacakları yere bir şamandıra işareti bıraktıklarını bunu oradan alarak bizim makineli tüfeklerimizi mevzilediğimiz yerin karşısına koymamızı söyledi. Bu gönüllü nefer ağaç kütüklerinden meydana getirdiği bir salla evvelce konan bu işareti oradan söküp istenilen yere koydu, burası bizim makineli tüfeklerimize tam bir hedef teşkil ediyordu.”

Abdurrahman Özgen’in anlattığına göre Halis Bey tarafından düşman askerlerinin sahile dökmüş oldukları şamandıralar toplattırılmıştı. Toplanan şamandıralar makineli tüfeklerimizin tam mevzisine yerleştirilmiş ve çıkarma başladıktan sonra bunu gören düşman çok aldatılmış ve aldanmıştı. Çünkü koyduğu işareti yerinde bulamamıştı. Bizim karşımızdaki kumsala çıkarma harekâtına başlandı. Heyecanla beklediğimiz an gelmişti. İlk çıkartmada gelen Anzacların hepsi imha olmuş, denize dökülmüştü. Sürekli ateşimiz devam ediyordu. Düşman askerleri bu olaydan dolayı büyük zayiatlar veriyordu. Yine bir başka kaynakta:

“Çıkarmadan bir gün önce birkaç Türk askerinin girişimiyle, İngilizlerin işaret olarak koydukları şamandıralar daha kuzeye kaydırılarak çıkarmanın yanlış yere yapılması sağlandı.”

Anlatımlara göre düşman askerlerince şamandıralar yerleştiriliyor ve Halis Bey tarafından bu şamandıralar daha kuzeye ve makineli tüfeklerimizin menziline yerleştiriliyor. Halis Bey’in raporunda ise, sağ yan Müfreze Kumandanı Kaymakam Şefik Bey’in 20.2.1915 tarihli müfreze emrinin 4. maddesinde:

“Kabatepe yöresinde, düşman tarafından denize atılan işaretler, havanın durgun olduğu bir zamanda, verilecek buyruk üzerine, gözetimim altında toplanacaktır. Şimdilik, gelen sandalın, düşman gemilerinden görülmeyecek bir yerde korunması.” ibaresi yer almaktadır. 27. Piyade Alayı’nın sahili koruma ve gözetlemekle sorumlu birlikleri 20 Şubat 1915’den itibaren şamandıra tespit ve toplama işlemleri yapmışlardır. Bu işlemleri yapan sorumlu subay, erbaş ve erlerin daha sonraki tarihlerde bu işlemlere dair anlatımları olmuştur. Bu anlatımlar, zamanla abartılarak, kasıtlı veya kasıtsız günümüze kadar bambaşka bir olay olarak anlatılmıştır.”

Burada şamandıraların toplatıldığını görmekteyiz Fakat olayların günümüze kadar farklı anlatımlarla aktarılması bizi gerçeklerden uzaklaştırmaktadır. Yukarıda anlattığımız bazı olaylarda Halis Bey tarafından şamandıra değişimi emrinin verildiği vurgulanıyor. Halis Bey’in şamandıraları toplattırması olayı kabul edilemez. Çünkü Şefik Aker şamandıraların gözetimi altında toplatılacağını 20.02.1915 tarihinde 2. Tabur Kumandanlığı’na bildirmiştir. Bu demek oluyor ki o tarihten 9.4.1915 tarihine kadar Arıburnu sahillerinden 27. Alay 2. Tabur sorumluydu. Komutanı da Binbaşı İsmet’tir. Şamandıraların toplatıldığı tarihlerde ise Halis Bey kıyı savunmasından sorumlu değildi.

Türk askerlerinin kıyıya yerleşim düzeni 5. Ordu Komutanı Liman Paşa’nın istekleri doğrultusunda kurulmuş olup, ana kuvvetler geride ihtiyatta, küçük birlikler ise kıyı savunmasında olacaktı. 9-21.4.1915 tarihleri arasında Arıburnu Bölgesi’ni 27. Alay 3. Tabur savunmaktaydı. Halis Bey’in raporunda 21-22.4.1915 tarihli vukuatındaki 25 no’lu emirde 27. Alay’ın 3. Tabur’uyla 2. Tabur’unun yer değiştirmesi şu şekilde anlatılmaktadır:

“3. Tabur’un, tuttuğu ve koruduğu kıyı bölgesini, yarın 2. Tabur teslim alacaktır. 13 2- 8/94.1915 günlü alay buyruğunda gösterilen sınır ve görevler ve bu buyrukta değişiklik yapılmayan hususlar geçerlidir.” 14 22 Nisan 1915 günü “Tabur, akşamdan önce saat 10.30’da Zeytinlik’ten hareket ederek bölükler, kendi bölgelerine gönderilmiş ve öğleden sonra saat 6.00’da Kabatepe bölgesi” ni teslim almıştır. 2. ve 3. Tabur’ların devir teslimleri çıkarma gününden sadece üç gün önce yapılmıştır. 27. Alay 2. Tabur bu üç gün içerisinde bölgeye yerleşip hazırlıklarını tamamlamaya koyulmuştur. 27. Alay 1. ve 3. Tabur’larıyla birlikte Maydos’un batısındaki zeytinliklerde konuşlanmış, 2. Tabur ise 12 km. kadar bir mesafe üzerinde (Çamtepe-Azmakdere) Arıburnu sahillerini savunmaktadır. 2. Tabur bölüklerini Arıburnu sahillerine şu şekilde yerleştirmiştir: 4. Bölük, Ağıldere v bölgesini; 3. Bölük Kabatepe; 2. Bölük Palamutlu sırtını; 1. Bölük Kabatepe’nin doğusundaki bulunan bölgeyi teslim alacaklardır.

Artık çıkarma vakti gelmiştir. Çıkarma filikalarına bindirilen askerler zırhlıların karaya yakın bir yerde filikaları bırakmalarıyla birlikte küreklerine sarılarak kıyıya doğru hareketlenmeye başlar. Anzac birliklerinin kıyıya yaklaştıkları Türk askerleri tarafından fark edilir. 25 Nisan 1915 sabahı saat 04.20 sıralarında 3. Bölük Kumandanı Mülazımevvel Asım tarafından 2. Tabur’a, , “Düşman Arıburnu’na çıkarmaya başladı. “ haberi gönderilir. Haberi alan 2. Tabur Komutanı Binbaşı ismet Bey, Albay Halil Sami Bey komutasındaki 9. Tümen’e; “Arıburnu’na düşmanın bir miktar kadar asker çıkardığı şimdi bölük kumandanlığından bildirmekle düşmanın kovulup atılması için bölük kumandanlığına emir verildiği…” haberini gönderir. Binbaşı ismet Bey çıkarma haberini aldıktan sonra 27. Alay, 9. Tümen ve emri altındaki birliklerle devamlı yazışmalara başlamıştır. Arıburnu kıyılarına çok fazla düşman askerinin çıkması ve elinde az bir kuvvet bulunmasından dolayı ciddi bir şekilde takviye kuvveti beklemektedir. Raporlarını yazarken özellikle takviye birliklerinin bir an önce gelmesini istemektedir. 9. Tümen Komutanlığı’na; “Düşman, Arıburnu üzerindeki sırtlardan Kabatepe’nin gerilerindeki sırtlara sarkmaktadır. Elimizde bir yedek kuvvetimiz yoktur. Kocadere’den Kabatepe ve Kocaçimen Dağı etekleri doğrultusuna bir kuvvetin ilerlemesi ve ileri hattı güçlendirmek üzere, yedek kuvvetinin yollanması arz olunur.” isteğinde bulunur. Fırka Kumandanı Halil Sami Bey’den ise; “Hemen Alay Komutanınız Şefik Bey’le bağlantı kurunuz. O tarafa kuvvet göndersin. 19. Tümen’e, kuvvet gönderilmesi için yazılmıştır.” cevabını alır. 2. Tabur komutanı burada 9. Tümen’den beklediği haberi maalesef alamaz. Bir de 27. Alay Komutanı’nın gönderdiği cevaba bakalım: “1-Raporunuzu aldım. 2- Arıburnu sırtlarının, Kabatepe yönündeki ormanlıklı yamacına doğru askerimiz ilerliyor. Düşmanın, o yönden olacak girişimlerini boşa çıkarınız. Askerimizin ilerlemesini kolaylaştırınız. 3- Kuvvet için, buradan erat olanağı yoktur. Tümene başvurunuz.”

Gördüğünüz gibi 27. Alay 2. Tabur askerleri az bir mevcuduyla binlerce Anzac askerine karşı direnmeye çalışmaktadır. Yarbay Şefik Aker’in ve Albay Halil Sami’nin 2. Tabur Komutanı İsmet Bey’e verdikleri cevaplar, İsmet Bey’in ne kadar zor bir görev üstlendiğini bizlere gösteriyor. Biliyoruz ki İsmet Bey bu zor görevin farkındaydı. Az bir kuvvetle kalabalık düşman askerini durdurup, geriden gelen ihtiyat kuvvetlerine zaman kazandıracaktı. O, ihtiyat birliklerine bu zamanı kazandırmak zorundaydı. Tümen komutanının İsmet Bey’e; Alay kumandanınıza başvurunuz cevabını vermesi, Alay kumandanının da yine İsmet Bey’e; Tümen komutanına başvurunuz diye cevap vermesi İsmet Bey’i bu zor görevin üstesinden gelmeye mecbur bırakmıştır.

Çıkarma haberinin ardından 27. Alay’a hareket emri verilir. 1. ve 3. Tabur Maydos’tan Kabatepe istikametine harekete başlar. ihtiyat taburları cephe hattına varmadan önce Anzac birlikleri Kanlısırt ve kuzeyde Düztepe’yi ele geçirirler. Bazı Anzac askerieri de Karayörük Deresi’ne kadar inmişlerdir. Topçular Sırtı ve Kabatepe halen bizim elimizdedir. Kontrolsüz ve dağınık bir şekilde ilerleyen Anzac askerlerini gören Alay komutanı Şefik Bey en kısa zamanda taarruza geçmeyi düşünür. Fakat alayın gücünün buna yetmeyeceğinin de farkındadır. Binbaşı Halis Bey komutasındaki 3. Tabur kuzeye doğru Edirne Sırtı, Bomba Sırtı istikametine, Yüzbaşı İbrahim komutasındaki 1. Tabur ise Kanlı Sırt istikametine doğru yayılmaya başlar.

Mehmet İrdesel’in Çanakkale Savaşları ve Harp Sahaları Rehberi’nde şöyle bir olaya rastlarız:

“Yol boyunca top ve tüfek sesleri kulaklarımıza geldi durdu. Düşman ikinci taburumuzla boğuşuyordu. Arıburnu’na sırta gelince Yüzbaşı’mız Halis Efendi ayağından yaralandı. Atından atladı, çok kızgındı. Hepimizi yere yatırıp süngü taktırdı. Düşman sırtı tırmanmış bize doğru geliyordu. Hemen ateş açtık, hani biraz daha gecikseydik, bütün sırta düşman yerleşecekti. Aramızda mesafe gittikçe kapanıyordu. Halis Efendi süngü hücumu verdi. Allah Allah sesleri ile sırttaki düşmana saldırdık, birbirimize girdik.”

Taburlar yerlerini almaya başlamışlardı. Önlerindeki düşman askerlerini yavaş yavaş geriye püskürtüyorlardı. Bu sırada önlerindeki sırtları da aşmaya başlamışlardı. O esnada 27. Alay 3. Tabur 4. Bölük Komutan Vekili Ahmet Mucip Efendi ile 3. Tabur Kumandanı Halis Bey arasında şöyle bir konuşma geçmiştir: “Tabur Kumandanımız (Binbaşı Halis Bey) avcı hattımızın arkasında göründü ve bana “Gittikçe sola doğru kayıyorsunuz, cepheniz istikametine değil, şu yüksek sırtın biraz daha şimaline  (kuzey) doğru ilerleyiniz.” dedi. (Bu sırta daha sonradan Edirne Sırtı ismi verilmiştir.) Tabur Kumandanı bu emri verdikten sonra şimdiye kadar bizimle irtibatı bulunan sol cenahımızdaki 11. Bölük istikametine doğru gitti. “Tabur kumandanının gösterdiği sırta doğru ilerliyoruz…”

27. Alay 1. ve 3. Tabur’larının cephe hattına gelmeden önce, cephenin son durumu hakkındaki bilgiyi 2. Tabur’un 9. Tümen kumandanlığı’na gönderdiği şu raporunda kısaca görebiliriz:

“Şimdi Arıburnu’ndan aldığım haberde, düşmanın, Ağıldere ve Arıburnu’na çıkarma harekâtı yaptığı ve bölüğün, Kocaçimen Dağı’na çekilmek zorunda kaldığı ve bölük komutanı ile bir teğmenin ve bir başçavuşla sekiz kadar eratın yaralı olduğu anlaşılmıştır. Bölüğün Kocaçimen Dağı’nda düşmana direnmekte olduğu arz olunur.” Bu raporda yaralanan askerler 4. Bölük Komutanı, Takım Komutanları ve eratlarıdır. 1.Tabur’un sağ cenahında bulunan 3. Tabur’un hedeflerinden biri de daha kuzeyde bulunan 57. Alay askerleriyle birleşmektir. 3. Tabur askerleri Kemalyeri istikametinden şimdiki 57. Alay Şehitliği’nin bulunduğu noktanın doğusunda bulunan Edirne Sırtı’na doğru hareket ederler. Sık fundalıklar ve çalılıkların arasından ilerleyen Arızac askerlerini de uzaktan görürler. Bu sırada 12. Bölük Komutanı yaralanır ve onun yerine Bölük Komutan Vekilliği’ne Zabit Vekili Mucip Efendi geçer. Mucip Efendi Edirne Sırtı’na ilerleyen Anzac askerleriyle şiddetli bir çarpışmaya tutuşur. Arızac birliklerini durdurur fakat Türk tarafından da hayli zayiat verilir. 12. Bölük Komutan Vekilliği’ne geçen genç subay Mucip Efendi, elinden geldiğince askerleriyle birlikte düşmanı durdurmaya çalışmaktadır. Muharebenin tesiri de ciddi bir şekilde artmaya başlamıştır. Bundan sonrasını Zabit Vekili Mucip Efendi’den dinleyelim:

“Bu sırada Tabur kumandanı Uşaklı Halis Bey geliverdi. Saatlerden beri tahammül edilemeyecek kadar ağır olan yükümün birden üzerimden kalktığını hissediyordum. Derin derin nefes aldım. Henüz 20 yaşında bulunan genç bir zabit vekili için bundan daha büyük bir imdat kuvveti olamazdı. Tabur kumandanı bana iltifatlarda bulundu. Ve düşmanın vaziyetini tetkike başladı. Vaziyetin lehimize olduğuna dair bir kanaati olmadığını yüzünden okumak mümkündü. Bana şu haberi verdi; “Diğer üç bölüğümüz bizden dört yüz metre kadar sol cenahımızda düşmanla şiddetli muharebeye tutuşmuşlar, askerlerimizin hiçbir kayda tabi olmaksızın yaptıkları hücumlardan şikayetçi.” Ve bunu müteakip ilave etti. “Düşman herhalde denize dökülecektir.

Gittikçe sararan yüzünden ve bakışlarındaki kuvveti kaybolan gözlerinden bir mana çıkarmak istiyorum, fakat bunun için çok düşünmeye ve sebep aramaya lüzum kalmadı, sol kolunun haki kumaşı yavaş yavaş kızarıyor ve parmaklarının ucuna kan damlaları birikiyordu.

– Yaralanmışsınız, dedim.
-Şimdi değil… Sizin bölüğe gelirken yolda oldu,
cevabını verdi.
-Sıhhiye çavuşu, diye bir defa seslenebildim.
Beni susturdu ve hemen ilave etti.
-Asker yaralandığımı duymasın.

Avcı hattında bulunduğumuz yerden beraberce bir müddet düşman vaziyetini tetkik ettik. Bu tetkikin ne kadar devam ettiğini kestiremiyorum. Fakat kumandanımın her geçen dakika içinde yattığı yerde bile takatsizliğinin artmakta olduğunu hissediyordum. Bize karşı çok manalı ve müphem bakışları vardı. Anlıyordum ki yalnız bırakmak istemiyordu. Acaba vazifemizi başaramayacağımızdan mı şüpheleniyordu?

 Tabur kumandanımızı haddinden fazla tatmin ve temin etmeye uğraştım. Fedakâr kumandanımın yavaş yavaş müsterih olmaya ve bize emniyet etmeye başladığını hissediyordum. Biraz sonra sesi tokalaştı. Ve şu emri verdi:

– Bulunduğunuz yerden katiyen geri çekilmeyiniz, ancak geriye bu mevkide hepinizin öldüğünü bildirecek bir haberci gönderebilirsiniz. Size mümkün olduğu kadar takviye göndereceğim.

Bu emri müteakip bir neferin yardımı ile yavaş yavaş geriye doğru inmeye başladı. Tabur kumandanı gözden kaybolurken yüreğimin kanadığını duyuyordum. Çünkü bütün manasıyla yalnız kalmış gibi oluverdim. Fakat öyle mi ya… Hayır… Muhafazası bana bırakılmış bir vatan parçası ve bunun üzerinde kalplerini, ruhlarını bütün mevcudiyetlerini bana bağlamış pervasız cenkleşen Mehmetçiklerim var   Halis Bey’in yaralanmasına rağmen cephe hattını terk etmek istemeyişi, onun vatanına ve milletine karşı bağlılığını dile getirmektedir.

 Muharebe o kadar çok kızışmıştı ki iki tarafın da yüzlerce askeri savaş meydanında cansız bir vaziyette yerde yatmaktadır. 3. Tabur Komutanı Halis Bey yaralanır ve geriye çekilir. 4. Bölük Kumandanı Çengelköylü Galip, daha taarruz başlangıcında yaralanarak cepheden ayrılır. Sağ cenahta çarpışan 4. bölüğün iki takımının vaziyeti çok tehlikeli ve fedakarlığı müstelzem idi. Kolundan yaralanarak geriye alınan “Tabur Komutanı Halis Bey en sağ cenahta bulunan bu iki takımı çok nazik ve zayıf bir vaziyette bırakmış olduğunu takdir makamında söylemiştir.

Bu kuvvetin başında en faalane ve cesurane hakim olan Mucip Efendi henüz yar zabitlikten asteğmenliğe geçmiş bir delikanlıydı. Bir de Medeni isminde henüz zabit namzedi olan cesur ve ateşli bir delikanlı vardı. Bu iki genç orada büyük bir cesaret ve benlikle çalışmışlardı. Kendilerinden sayıca fazla olan Avustralyalıların karşısına mıh gibi dikilmişler, onlara saatlerce bir adım bile attırmamışlardı. Çıkarmanın ilk anlarında ve 27. Alay’ın 1. ve 3. Taburları ‘mn gelerek çarpışmaya tutuşmalarıyla birçok subay ve eratımız hayatını kaybetmiştir. Fakat geride kalan askerlerimiz az bir kuvvet olmalarına rağmen düşmana bir adım attırmamıştır.

3. Tabur’un muharebe sırasında yoğunlaştığı Edime Sırtı ‘nın hemen batısında (Şu an ki 57. Alay Şehitliği’nin bulunduğu mevki) Bomba Sırtı yer almaktaydı. “Bölüklere bombalar sayılarak verilirdi. Taarruz emareleri hissedildiği an kullanılacaktı, emir böyleydi. İşte bu derece çapraşık ve ağır şart içinde üzerinde savaşılan bu sırta Bombasırtı ismi verilmiştir.

Düşman askerleri 25 Nisan’ın ardından büyük çaplı olarak bir çıkarmayı 6 Ağustos gecesi Büyük Kemikli ve Küçük Kemikli ‘ye gerçekleştirmiştir. Bu dönemden itibaren Anafartalar Muharebeleri kendini göstermeye başlayacaktır. 8 Ağustos 1915 tarihine kadar 19. Tümen Komutanlığı ‘nı yapan Albay Mustafa Kemal o gece gelen bir emirle Anafartalar Grup Komutanlığı’na getirilir. Bu emir Şimal Grubu Komutanı Esat Paşa tarafından 19. Tümen Komutanlığı ‘na gönderilir:

19. Fırka Kumandanlığı ‘na

26.5.1332, Saat 9.50’den sonra

Sureti atide münderiç ordu emrine tevfikan hemen hareketiniz lazımdır, Fırka 19. kumandanlığına Alay 27. Kumandanı Şefik Bey tevkil, onun yerine münasip biri tayin olunacaktır.

Şimal Grubu Kumandanı
Esat

Albay Mustafa Kemal bu emirle birlikte Anafartalar Grup Komutanı olmuş, 19. Tümen Komutanlığı’na da Yarbay Şefik Aker getirilmiştir. Şefik Aker’den boşalan 27. Alay Komutanlığı ‘na ise yine bu alayın 3. Tabur Komutanı olan Uşaklı Binbaşı Halis Bey getirilir. Halis Bey, Şefik Bey’in yerine geçtikten sonra Çanakkale Muharebeleri ‘nin sonuna kadar 27. Alay Komutanı olarak görevini sürdürmüştür.

Çanakkale Beraatı

Çanakkale Muharebeleri ‘ni Binbaşı rütbesiyle 27. Alay Kumandanı olarak bitiren Halis Bey, muharebelerde gösterdiği kahramanlıklarından dolayı bir Liyakat nişanını hak etmiştir.

Milli Mücadele Dönemi

Halis Bey Çanakkale Muharebesi’nden önce Trablusgarp ve Balkan Harbi’ne katılmış olup, Çanakkale Muharebesi’nden sonra da Milli Mücadele’de; Mardin Menzil Mıntıka Müfettişliği hizmetinde bulunur. Ve yine Siverek, Urfa ve Diyarbakır’da da görevler yapar.

Halis (Kör Halis) Bey’in Askerlik Sonrası’na Bir Bakış

Halis Bey Milli Mücadele Dönemi’nin ardından doğduğu yer olan Kütahya’nın o vakitki kazası olan Uşak’a gider. Uşak’ta Zekiye Hanım’la (Zekiye Ataksor) evlenir vefatına kadar süreç içerisinde Uşak’ta Belediye Mühendisi olarak şehre hizmetlerde bulunur. 1925-1933 yılları arasından yine bu işle görevli iken Fransa’dan dönmüş olan rahmetli Alaattin Tiritoğlu ile birlikte çalışır. Alaattin Tiritoğlu ‘nun Uşak Belediye Başkanlığı sırasında birlikte o vakit için yeni sayılabilecek girişimlerde bulunurlar.

Bu hizmetler arasında parklandırmak, kanalizasyonları yapmak ve hele henüz Ankara’ da başlamak üzere asfalt işlerini Uşak’ta daha öncesinden hizmete sokmaları vardır. Alaattin Tiritoğlu, Halis Bey’le olan hatıralarını anlatırken şunlardan bahsetmektedir:

“Fransa’dan döndüğüm yıllarda Uşak’ta yenilikler yapmayı düşünmüş, ilk olarak da Belediye Mühendisi ‘nin nasıl bir adam olduğunu sormakla başlamıştım. Kimliğini sorduğum zaman bana; emekli bir asker, dediler. Bir emekli ile iş yapılamayacağı endişesi ile vazifeden affetmeyi düşünerek kendisini çağırttım. Müşekkel bir adam, bir tevazu ve terbiye örneği içinde karşımda askerce bekledi.”

Yer gösterip oturttuktan sonra konuşmanın bir yerinde “Mühendis Bey Belediye’nin önüne doğru olan yolu Arnavut kaldırım yapsak”, dememe kalmadan, o terbiyeli adam hiddetlenerek aynen “Reis Bey size teessüf ederim. Siz Fransa görmüş insansınız, memleketin her sokağını asfaltlamak düşüncesinde olmadıkça başka reislerden farkınız ne olabilir.” demekten kendini alamadı. Sonraları çok iyi anlaştığımız ve pek saygı duyduğum bu zatın, gayet güzel Fransızca bilmesinden benim büyük istifadelerim oldu. Şark ve Garba ait neşriyatı ta o zaman takip eden Halis Bey bir gün karşılıklı yaptığımız bir konuşma sırasında konunun icabı La Commune de Paris’ten söz etti. Ertesi günü kütüphanesinden Fransızca olan bu kitabı getirip hediye etti, hala kitap bende bir hatıra olarak durmaktadır. Ömrü harplerde geçmiş bir askerin böyle kültürü nasıl elde ettiğine hala hayret ederim. Seneler sonra Kütahya Mebusu olarak Meclise girdiğim zaman, Meclis Reisi Nuri Conker’in Halis Bey’i sık sık sorarak “Bizim Halis ne alemde.” dediğini ve memleketin o devirde yetişmiş olan güzide evlatlarından birisi olduğunu söylediğini şimdi dahi hatırlarım.

Halis Bey, Alaattin Tiritoğlu’nun da anlattıklarına göre çalışkanlığıyla da ön plana çıkmaktadır. Uşak Belediye Mühendisliği’nde bulunduğu yıllarda geceleri dahi imar işleri ile uğraşıp işçilerin başında çok geç saatlere kadar çalışan Halis Bey bu sırada zatürre hastalığına tutulur, sıhhate kavuşabilmesi için İstanbul’a Merkez Kumandanı rahmetli General Halis Bıyıktay tarafından getirilerek tedavi ettirilir. Dönüşünde Uşak’ta tekrar nükseden hastalığını maddi imkanlarının da elverişsiz olması yüzünden hastalığının tedavisinde güçlük çekmiş, sıkıntılarını duyan o vakit ki rahmetli İzmir Valisi Kazım Dirik, kendisini İzmir’e davet ederek Halis Bey’i tedavi ettirmek kadirşinaslığını esirgememiştir. Ne yazık ki Uşak’a döndüğünde 8.8.1933 tarihinde 57 yaşında iken hayata gözlerini yummuştur. Kabri Uşak’ın Bozkırlı Mezarlığı ‘nın bir köşesinde vaktiyle dövüştüğü üç kıtadaki dağları, tepeleri hatırlatırcasına bir küçücük tümseğin altında bulunmaktadır.

Halis Bey yabancı dillerle de kendisini geliştirmiş bir kişidir. Kendisi Farsça, Arapça, Almanca ve Fransızca dillerini biliyordu. Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen tercümelerden de anlaşılacağı üzere askeri sahalara ait hizmetlerini sivil hayatında da devam ettirmiştir.

Uzun yıllar savaş meydanlarında çarpışan Halis Bey, aydın bir kişiliğe sahiptir. Bildiği bazı dillerin yanında önemli eserler de yayınlamıştır. Bu yayınlar arasında La Commune de Paris (Paris Komünü) tercümesi mevcuttur. Heredot Tarihi’nin tercümesine başlamış fakat ömrünün kafi gelmeyişinden dolayı bu tercüme de yarıda kalmıştır. Tarih ve sosyolojiye olan merakı O’nu eski Türklerle ilgili araştırmalara sevk etmiş olup, Ziya Gökalp ile olan arkadaşlığı esnasında Diyarbakır kitabeleri, Ulu Cami kitabelerini okumak suretiyle “Komuk Türkleri” ile ilgili makaleler yazmış ve bunları “Küçük Mecmua”da yayınlamıştır. Bu makaleler 1988 yılında oğlu Yılmaz Ataksor tarafından günümüz diline çevrilip “Diyarbakır Tarihinde Komuk-eli” adı altında kitaplaştırılmıştır.  Yine Halis Bey’in arşivindeki bilgiler, basılması gerekli olan bilgiler olarak düşünülmektedir. Bunlar arasında genel özel hatıralarından başka, Çanakkale Raporunun ikinci cildi, Trablusgarp Hatıraları, Balkan Harbi Anıları ve Milli Mücadele’de Mardin ve Diyarbakır’a ait günlüklerle Ziya Gökalp’in mektupları elde edildiği takdirde yayın alanına girmesi arzulanmaktadır. Halis Bey sanata olan yatkınlığı ve düşkünlüğü ile de karşımıza çıkar. Kendisinin adeta bir ressam gibi çizmiş olduğu eserleri bulunmaktadır. Bu eserlerin arasında Çanakkale Muharebeleri’nde Anafartalar Grup Komutanlığı yapmış ve ileride Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak olan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, bilindiği üzere 18 Mart’ın kahramanı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat (ÇOBANLI) Paşa ve 75 mm’lik Seri Sahra Topu kuru kalem çalışması bulunmaktadır. Aynı zamanda Cevat Paşa’da imzalı fotoğrafını Halis Bey’e hediye etmiştir.

Halis Bey’in Kişilik ve Karakterinden Yansıyışlar

Binbaşı Halis, korkusuz, metanetli ve cesur bir komutandı. “Tarih Konuşuyor” (Cemal Kutay) adlı mecmuada hatıra sahibi, Halis Bey hakkında şunlardan bahseder: Top ve mermilerin göz açtırmayacak şekilde üzerimize geldiği bir sırada Halis Bey’in ayakta duruşu dikkatimi çekti, yanına yaklaşıp;

“Kumandanım niçin hedef küçültmüyorsunuz”, dediğimde, o askere metanet vermek için ayakta kalışını tevazu ifade eden şu sözlerle gizlemiştir.

“Nasıl olsa kalkmayacak mıyız? Bu ağır gövde ile yatmak zor oluyor da onun için ayaktayım.” Cevabı ile karşılık verdi. Bu olayda da Halis’in metanetli bir asker olduğunu ve bu metanetini de askerlerine bir örnek olsun diye, onlara şevk vermesi için gösterdiğini görmekteyiz. Birbirleriyle halef-selef olan Halis Bey için Miralay (Albay) Şefik Bey, (Çanakkale- Arıburnu Savaşları ve 27. Alay) isimli eserinin 55. sayfasında Halis Bey’in kişiliği hakkında ise kısaca şunlardan bahsetmektedir: “Her iki taraf muannidane birbirine mukavemet etmeye ve başkaldırmaya başladı. Tabur komutanı vaziyeti nazik gördü. Bu sırada kolunun pazı kısmından yaralandı. Çok kıymetli ve şeci olan tabur kumandam Yüzbaşı Halis, yaralı olduğu halde dahi sağ cenahını bu tehlikeli vaziyette bırakmak İstemedi. Ve bir müddet bekledi. Fakat kaybetmekte olduğu kan sebebiyle ve arkadaşlarının ısrarı ile geriye, sargı mahalline gitmeye mecbur kaldı. Fakat geriye gitmezden evvel subay arkadaşlarına 57. Alay buraya gelinceye kadar haberci neferden başka hiçbir kimsenin geriye bir adım atmamasını ve icap ederse hepsinin orada ölerek mevzilerini terk etmemelerini tembih etti ve söz aldı.” demektedir. Halis Bey’in yaralı olup da cepheyi terk etmek ve asker arkadaşlarını yalnız bırakmak İstemeyişi ve cesaretiyle arkadaşlarına örnek oluşu O’nun nasıl bir kişiliğe ve karakter özelliğine sahip olduğunu bizlere göstermektedir.

Günümüzde Binbaşı Halis Ataksor

Günümüzde Binbaşı Halis Ataksor hakkında kısa bilgiler vererek Binbaşı Halis Bey’in bu günlere yansıyışına bir göz atalım.

Halis Bey’in “ATAKSOR” soyadı; Hepimiz Halis Bey’in (Kör Halis) soyadını ATAKSOR olarak bilmekteyiz. Çanakkale Raporu çıktığında Halis Bey’in soyadı görülmemektedir. Bunun nedeni ise kendisinin 1933 yılında vefat etmesi ve o yıla kadar soyadı kanununun daha çıkmamış olmasıdır. Kendisi “ATAKSOY” İsmini çok sever ve torunlarına da bu ismin konulmasını isterdi. Soyadı kanununun çıktığı vakit de henüz torunları yoktu. Şu an mezar taşında da Halis ATAKSOY yazılıdır. Fakat biz Halis Bey’in soyadını ATAKSOR olarak bilmekteyiz. Bu yanlışlığın sebebi ise nüfus memurlarının (Y) harfini (R) harfi diye yanlış yazmalarıyla ATAKSOY ismi hala günümüze kadar ATAKSOR diye bilinmektedir.

Binbaşı Halis Ataksor’un Kişisel Eşyaları Sergisi Halis Bey’in torunu Serdar Ataksor tarafından dedesini yad etmek ve O’nun hatıralarını yaşatmak amacıyla birçok sergiler açılmıştır. Bu sergilere kısaca bir göz atalım:

  • 16-19 Mart 2006 Çanakkale Sergisi: sergi, ÇOMÜ Kültürevi ‘ilde
  • 2-18 Mart 2007 İzmir Sergisi: Sergi,
  • 2-18 Mart tarihleri arasında Güney Deniz Saha Komutanlığı’nda gerçekleştirilmiştir.
  • 17-18 Mart 2008 Harp Akademileri İstanbul Sergisi:
  • 17-18 Mart tarihleri arasında İstanbul Harp Akademileri ‘ilde gerçekleştirilmiştir.
  • 21-27 Nisan 2008 Eceabat Kültür Merkezi ; Sergi, 21-27 Nisan tarihleri arasında Eceabat Kültür Merkezi ‘ilde gerçekleştirilmiştir.
  • Binbaşı Halis Ataksor Kütüphanesi; Halis Bey’i hatırlamak ve yaşatmak için yapılan çalışmalardan biri de bir yıl kadar süren bir çalışma sonrası, Atatürkçü Çalışma Grubu “Kemal’in Askerleri” Binbaşı Halis Ataksor anısına, kendisinin emekliliğinden sonra da belediye hizmetlerinde bulunduğu, Uşak vilayetinin Banaz ilçesi, Çamsu Köyü’nde bir okula 3000 kitaplık bir kütüphane yapılmıştır. Bu kütüphane ise haziran ayında hizmete açılmıştır.

Son söz olarak; “Tarihini bilmeyen bir millet, yok olmaya mahkumdur. ” Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi bir millet tarihini bilmezse, tarihini araştırmazsa ve bu tarihinden not çıkarmazsa işte o millet yok olmaya mahkum olacaktır. Şanlı bir tarihe sahip olmakla övünen ve gururlanan bir millet olarak hiçbir zaman bizlere bu güzel vatanı emanet eden kahraman askerlerimizi unutmamalıyız. Şayet unutursak yok olma yolunda büyük bir adım atmış oluruz. Halis Bey, hatırlanması bizler için büyük bir görev olan askerlerimizden sadece biridir. Geleceğimizi çizebilmemiz için, bu vatanın ne kadar mukaddes olduğunu daha iyi anlayabilmemiz için geriye dönüp sadece bakmamalıyız, baktıklarımızı görmeli ve anlamalıyız.

Binbaşı Halis (Kör Halis) Ataksor çalışmasında, yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen, bu kahraman komutanımızı anlatmak ve yaşatmak konusunda en büyük adımlardan birini atan Halis torunu, Yılmaz Ataksor oğlu,  Sayın Serdar Ataksor’a cam gönülden teşekkürü bir borç bilirim. Sayın Serdar Ataksor’un dedesi Halis Bey’in hatırasını yaşatması konusundaki çalışmalarında başarılar dilerim.


KAYNAKÇA

  • Kemalyeri, M, Çanakkale Ruhu Nasıl Doğdu ve Azerbaycan Savaşı, Baha Matbaası.
  • Çanakkale Raporu, Binbaşı Halis Bey’in Savaş Notları, Timaş Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul, Mart 2008.
  • Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi V. Cilt 3 Kitap, Çanakkale Cephesi Harekatı 2. Kitap Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Ankara, 1978.
  • Çanakkale Hatıraları Cilt l. (Mustafa Kemal Atatürk, Selahaddin Adil, Mehmet Şefik Aker, Sokrat İncesu) Arma Yayınları, İstanbul, 2001.
  • Yılmazer, T, Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, Yeditepe Yayıncılık, İstanbul, Mart 2006.
  • Özgen, A, Milli Mücadele’de Türk Akıncıları, Tekin Yayınevi.
  • Güneşen, F, Çanakkale Savaşları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1986.
  • İrdesel, M, Çanakkale Savaşları ve Harp Sahaları Rehberi, Baha Matbaası, 1973
  • www.ataksor.org
  • 1923, Ankara Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997
  • Aker Şefik, Çanakkale-Arıburnu Savaşları ve 27. Alay 99 sayılı Askeri Mecmua sayı: 40
  • Askeri Mecmua, Çanakkale-Arıburnu Savaşları I Kanunuevvel 1935 sayı: 40
  • Binbaşı Halis Bey (ATAKSOR), Çanakkale Raporu, Arma Yayınları, l. Baskı, 1975 Çalışmada kullanılan resimler Serdar Ataksor’un arşivine aittir. İzinsiz kopyalanamaz ve çoğaltılamaz.

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment