“11 Ağustos gecesi yine her zamanki gibi Prens’in yalısında toplanmamız kararlaştırılmıştı. Talat Paşa ve Cavit ve Halil Beylerle ben daha evvel gelmiştik. Bizden sonra gelen Enver Paşa, kendisine has sakin tavrıyla gülerek:
– Bir oğlumuz dünyaya geldi, dedi.
Tabi bundan bir şey anlamamıştık. Bizi çok merakta bırakmayarak:
– Goeben ve Breslau bu sabah Çanakkale önüne gelmiş ve İngiliz donanması tarafından takip edilmekte olduklarından bahisle Boğaz’dan geçmelerine müsaade edilmesini istemişler. Bir müttefik devlete ait savaş gemilerini muhakkak bir tehlikeden korumak için bunun uygun karşılanması emrini verdim ve gemiler şu an Boğaz’ın beri tarafında, Boğaz istihkâmlarının koruması altında bulunuyorlar. Fakat biz de bunun neticesi olarak siyasi bir mesele ile karşı karşıya kalmış olduk. Bu gece bu meseleye ait bir karar vermek gerekiyor, dedi.
Mesele cidden pek nazikti. Düşman taraflardan birine mensup iki savaş gemisi, Osmanlı sularına sığınmıştı. Tarafsızlık kurallarına göre bizim ya 24 saat içerisinde bu savaş gemilerini kara sularımızı terke zorlamaya ya da bütün silahlarından arındırarak bir limanda ikâmet ettirmeye mecburduk. Oysa biz hakikatte Almanya’nın müttefiki olduğumuzdan bu gemileri düşmana teslim etmekle eş olan birinci yolu tutamazdık. Bu hem menfaatlerimize hem vazifelerimize aykırıydı. İkinci yola ise Almanların yanaşmayacakları muhakkaktı. Bu halde, 24 saat sonra İtilaf Devletleri bu hareketimizi savaş nedeni sayarak bize savaş ilan edebilirlerdi. Gerçi, er geç bu olay gerçekleşecek ve biz harbe katılacaktık. Ben ne olursa olsun buna bir hâl çaresi bulunarak şimdiki halde harbe girmekten çekinmek mecburiyetinde olduğumuzu iddia ediyordum. Sadrazam Paşa ile Cavit Bey de benim fikrime katılıyorlardı. Nihayet içimizden birisi şöyle bir tedbir teklif etti:
– Almanlar bu iki gemiyi daha evvel bize satmış olamazlar mı? Çanakkale’ye gelişleri gemileri bize teslim maksadına dayatılamaz mı? dedi.
Herkes geniş bir nefes aldı. İşi dostça halledecek bir zemin bulunmuştu. Bir müddet sonra Sefir Wangenheim’ı Prens’in yalısına davet ederek bu teklifi ileri sürmeye karar verdik. Enver Paşa’nın yaverlerinden biri Sefarethane’ye gönderildi. Bir çeyrek sonra Sefir yalıya gelmişti. Vakit gece yarısını geçiyordu. Sadrazam ve Talat Paşa’yla Sefir arasında bir saat kadar hararetli müzakereden sonra, hemen o gece Berlin’le ilişki kurarak sabaha kadar onay cevabı getirtileceği vaadi alındı. Fakat biz, Berlin’den onay cevabı gelinceye kadar Sadrazam Paşa’nın yalısını terk etmedik. Nihayet sabahın saat 04.00’ünde, gemilerin Türkiye’ye satılmış olduğunu ilan etmeye salahiyetli olduğumuza, şu kadar ki Amiral Souchon’un Osmanlı askerî hizmetine kabul edilmesi şart olduğuna dair onay cevabı geldi.
Bu satış gerçek değil, görünürdeydi…”
KAYNAKÇA
- Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, I. Cilt, Osmanlı İmparatorluğu’nun Siyasi ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Haz. Cemal Akbay, Ankara: Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı,1970.
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.