15. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Çanakkale Savaşı’nın Bir Yansıması; Basın Ve Propaganda

Written by ÇSATT

Sibel Özcan / İngilizce Öğretmenliği

2014-Aralık sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.

İyi okumalar…

Basın, bir milletin ortak sesinin duyurulduğu yerdir. Halkı bilinçlendirmek, kamuoyunu aynı düşünce etrafında toplamak adına büyük uğraşlar veren basın, özellikle savaş zamanlarında da aktif bir rol üstlenmiştir. Özellikle savaş zamanlarında önemli bir silah konumunda bulunan Çanakkale Savaşları sırasında da halka ve kamuoyuna birçok aktarım ve çağrıda bulunmuştur. Türk basınında olduğu gibi İngiltere, Fransa, Avusturalya, Almanya ve büyük savaşa katılan birçok ülkenin basınında halkın savaşa karşı daha duyarlı olup ellerinden gelenin en iyisini yapmaları; gerek bildiriler gerekse takviyelerle desteklenerek tavsiye edilmiştir. Bunun yanı sıra Sırp, Arnavut, Hırvat, Yunan ve Mısır kaynaklarında da Çanakkale Savaşları hakkında birçok yazı paylaşılmıştır. Çanakkale Savaşları sırasında basının önemli bir kolunu oluşturan gazetelerde savaşla ilgili çokça bilgiye rastlanabilir, bu bağlamda bu çalışma gazete haberlerine, yorumlarına, görsellerine ve aynı zamanda savaşta görev yapan çeşitli kademelerdeki askerlerin mektuplarına dayandırılarak oluşturulmuştur.

Artık büyük bir dünya savaşı yaşanacağı az çok tüm devletler tarafından hissedilmeye başlanmıştı. Taraflar yavaş yavaş şekillenmeye başlamış, saldırı plânları büyük bir hızla görüşülüp kararlaştırılmış ve ordu – donanma ikilisi kuvvetlendirilmişti, zaman 20. Yüzyıl başlarıydı. İngiltere – Fransa – Rusya itilaf grubu Almanya –Avusturya Macaristan – Osmanlı ittifakına karşıydı. Almanya artık Balkanlarda Rus tehdidi ile karşılaşmak istemiyor ve kendisi ile aynı görüşte olan Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun yanında savaşa bir de Osmanlı Devleti’nin katılmasını istiyordu. Çünkü bu sayede Çanakkale ve Kafkasya Cepheleri’nde Ruslara karşı büyük mücadelelerin verileceğine inanıyordu.  

Gazete de Lacroix tarafından yazılan bir makalede Almanların bu düşüncesi açık bir şekilde görülebilir:

“Türkiye’nin imhasıyla Rusya’yı Bahr-i Siyaha hâkim kılacak ve Balkan hükümetlerini dahi Rus boyunduruğu altına sokacak bir müsellahaya Almanya’da razı olacak bir fert bile yoktur.”

Hırvat kaynaklarına göre Çanakkale Cephesi’nin açılış nedeni Ruslara, Almanya’nın batıdaki tehdidine ek olarak bir de Osmanlı tarafından doğudan saldırı yapılmasıdır. Hırvat kaynaklarında Çanakkale Savaşı ayrıntılı bir şekilde işlenmiştir fakat Sırp kaynaklarında Çanakkale Savaşı üzerinde pek durulmamış ve gayet sıradanlaştırılmıştır.

Avrupa başta olmak üzere birçok ülkede ve birçok cephede savaş cereyan etmeye başlamıştır. Bu cephelerden biri de Osmanlı askerinin insanüstü bir gayretle direndiği ve karşısındaki düşmana geçit vermeyerek İstanbul yolunu kapatan Çanakkale Cephesi’dir. İngilizler, Türkleri bozguna uğratarak Osmanlı Devleti’nin kalbi olan başkent İstanbul’u ele geçirip cepheyi hızlı bir şekilde açıp sonuçlandırmak istiyordu. Ayrıca müttefikleri olan Rusya’ya da bu cephe sayesinde yardım götürebilecekler ve aynı zamanda Rus kuvvetlerinden yararlanabileceklerdi. Kendilerinden bir hayli emin olan İngilizler için artık Türklerin sonu çok yaklaşmıştı. Bu düşünce İngilizlerin sözlerinden anlaşılabilir:

“…Türkler kalpgâhlarına indirilecek bir darbeden sonra kat’iyyen yaşayamazlar. Bu sebepten Çanakkale bombardımanı şayet Kuvve-i İtilâfiye bunu mantıki bir surette reşide-i hitam edebiliyorsa, bu yakınlarda pek aşikâr olan harpteki mahrumiyetlerin hayaline şimdiden temas ihtiva eylemektedir.”      

İngilizlerin kalemlerinden dökülen bu kelimeler ve çıkarılan anlamlar ışığında çelik kale Çanakkale’nin müdâfiileri, düşman kuvvetlerin gittikçe daha da güçleneceğine artık kesin gözüyle bakar olmuşlardı. Seddülbahir’e yapılan o korkunç saldırıdan sonra Türk neferlerin savaşmakta ne kadar kararlı olduğunu anlıyorlardı. Seddülbahir’de sağlam tek bir hane bile bırakmadıklarını fakat Türk askerinin şan ve şerefle vazifelerine hiç durmadan ve bıkmadan devam ettiklerini belirtmişlerdi.

Daha en başından beri savaştan galip çıkacaklarına bir hayli eminlerdi ve bunu Daily Telgraph Gazetesi aracılığı ile tüm dünyaya beyan ediyorlardı. Bu bağlamda İngilizler donanmalarının o kadar güçlü olduğunu savunuyorlardı ki Türk İmparatorluğu makarr-ı saltanatına hükümran olacaklarına eminlerdi. Ayrıca Napolyon’un Miftah-ı Âlem olarak iç geçirdiği donanmalarının tarihi şehir İstanbul’un üçüncü faslını kapatacaklarına olan inançları da tamdı. Donanmaları o kadar güç ve kuvvetle bombardıman yapacaktı ki dünya daha onları tebrik etme aşamasındayken onlar güzel İstanbul’un keyfini çıkarıyor olacaklardı.

Ancak savaş sonunda hayaller gerçeğe dönüşmeyecekti. Saf bir ümit ve emel ile gelen İtilaf donanması kuşlar tarafından didiklenmiş ve artık çürümeye yüz tutmuş bir üzüm misali dalından tek tek kopmaya başlamıştı. Çünkü karşılarında akvam-ı beşere Türk hak ve istiklalini ilan eder bir vaziyette kahraman bir ordu duruyordu.

Deniz Savaşları başlamadan ‘Sultan 2. Abdülhamit’ten Mesaj Var!’ başlığı altında Cihad-ı Ekber ilanı ile bazı kartpostallar bastırılarak halkın bilgilenmesi ve İttifak kuvvetlerini tanıtmak için çalışılmıştır. Bu ülkelerden bir örnek vermek gerekirse Almanya’da sergilenen kartpostallar örnek gösterilebilir. Kartpostalların üzerinde aynen şöyle yazmaktadır: “Der Fetwah Der Sultan verkündet den DSCHIHÂD” (Sultan’ın Cihad-ı Ekber ilanı). Sözü elde edilen kartpostalın üzerinde Almanya –Avusturya- Macaristan ve Osmanlı devletinin başında bulunan devlet adamlarının fotoğrafları ve Sultan 2. Abdülhamit’in Cihâd-ı Ekber çağrısı bulunmaktadır. Dünya çapında bu ilanın duyulması için pek çok farklı çalışmalar yapılmıştır ve bunlardan yalnızca bir tanesi de kartpostallardır.

Diğer taraftan İltifat cephesinde de durum pek farklı değildir. Her iki taraf da bir an önce seferberlik ilanı hazırlama gayreti içindelerdir ve bu ilanlara Avusturalya ve Yeni Zelanda kaynaklarında da rastlanmaktadır. Kendilerinin imparatorluğa layık oğullar olduğunu kanıtlamak amacı ile ANZAC Seferberlik İlanı hazırlamışlardır. Aynı zamanda bu seferberlik ilanlarından İngilizlerde de görülebilir. “Çanakkale’den Davet Var! Heyy! Sen gelmiyor musun?” başlığı altında bir çağrı ilanı paylaşılmıştır. (A CALL FROM DARDANELLES. Coo-ee- Won’t YOU come? ) Bu ilanda Saroz Körfezi’nin üzerinde duran bir İngiliz askerinin sırtında bir tüfekle ileriye doğru bakıp yukarıda sözü edilen çağrıyı yaptığı resmedilmiştir. Ayrıca ilanın altında “Enlist Now” yazılmıştır, Türkçeye ‘Şimdi Gönüllü Olarak Askere Yazıl’ şeklinde çevrilebilen bu yazı aracılığı ile İngilizlerin, halkı muharebe için harekete geçirme amaçlarının varlığından söz edilebilir.

İngilizlerin halkı Çanakkale Cephesi’ne harekete geçirmek için hazırladıkları
seferberlik İlanı. (solda) “İngiliz kadınları git deyin’başlığı ve altında iki kadın ile bir çocuğun bulunduğu bir seferberlik ilanı. (sağda)

Bu seferlik ilanlarından Avusturalya ve Yeni Zelanda’da yapıldığını görmek mümkündür. Kendilerinden ANZAC olarak bahseden Avusturalya ve Yeni Zelanda birlikleri de seferberlik ilanlarına ANZAC başlığı altında birkaç donanımlı askerin yer aldığı ilanlar paylaşmışlardır. Bu ilanlarda, erkeklerden başka bir de kadınlara yer verilmiştir. Savaşın acı yüzüyle karşı karşıya kalan kadınlar da unutulmamış ve birçok ilan da bu yönde ortaya çıkmıştır. Evinin penceresinde cepheye yolladığı askerinin ardından belki de son kez bakan İngiliz kadınları ve çocukları hüzün dolu kalemlerle resmedilmiştir. ‘Women of Britain say-GO!’ ‘İngiliz kadınları git deyin’ başlığı altında ve altında iki kadın ile bir çocuğun bulunduğu bir seferberlik ilanı cepheye giden askerlerin ardından bakan çaresiz gözler, hüzün ve acı dolu kareler ile desteklenmiş ve o zamanın ruhaniyeti aktarılmaya çalışılmıştır.

Bir Fransa propaganda posterinde de askerini yanağından öpüp teşekkür eden (MERCİ) bir kadın vardır. Bu sayede kadınların da eşlerini, çocuklarını yani kısacası askerlerini Çanakkale’ye göndermeleri teşvik edilmiştir.

İtilaf ve İttifak güçleri kendilerini dünyaya tanıttıktan ve seferberlik ilanı dağıttıktan sonra artık deniz savaşı başlamıştı. Sıra deniz savaşını anlatan propaganda görselleri ve metinleri hazırlamaktaydı. Yararlanılan kaynaklar ışığında, hazırlanan kartpostal ve ilanların halk ve kamuoyu tarafından büyük ilgi görmüştür. Savaşın çetin yüzünü anlatmayı amaçlayan kartpostallarda askerlerin, gemilerin ve topçuların hangi imkânlar dâhilinde bombardıman yaptıkları kısmen de olsa resmedilmeye çalışılmıştır. Ve bu kartpostallar o zamanlarda büyük ilgi uyandırmıştır. Bunlara ilaveten bir de belirli aralıklarla savaşın ne durumda seyrettiğini belirtmek üzere İtilaf sahil güçleri ile onların başında bulunan donanma kuvvetleri arasında da bazı haberler dolaşmaktaydı. Türkleri tüfek, makineli tüfek ve donanma topları ile kıyıp geçiren bombardıman haberleri itilaf güçleri arasında girip gelmekte ve bu sayede hem halkın hem savaş kollarının güdülenmeleri arttırılmaya çalışılmaktaydı. Bir haberde şunlar yazmaktaydı: “Yardımınıza teşekkürler, toplarınızın ateşi düşmana fevkalade büyük zayiat verdirmiştir.” Ancak aynı zamanda Viyana gazetesi olan Wiener Allgemeine Zeitung’da İtilaf güçlerinin yayınladıkları haberlerin aksine İngiliz ve Fransız filosunun Çanakkale’de ağır zayiatlar verdiğine dair yazılar paylaşılıyordu. Bu bağlamda savaşın kızıştığı bu dönemlerde her iki tarafın da kendine olan güvenlerinin ve umutlarının varlığı gazetelerdeki haberler aracılığıyla gözlemlenebilir.

Kartpostalların yanı sıra karikatürler de Çanakkale Savaşları esnasında çokça kullanılan basın araçları idi. O dönemde özellikle İngiliz, Alman, Rus ve Osmanlı karikatür çalışmalarına bir örnek vermek gerekirse ilk olarak İngilizlerin resmettiği bir karikatür özetlenebilir. Bu karikatürde Alman İmparatoru Wilheim’in başının uçan bir sineğin vücuduna yerleştirildiğinin ve İtilaf kuvvetlerinin de ellerindeki silahlarla sineğe vurma teşebbüsünde oldukları anı resmettiklerinin altını çizebiliriz. Ayrıca karikatürün başlığı da olayı bize anlatmakta yardımcı olmaktadır. Başka bir karikatürde de gayet donanımlı ve kendinden emin bir Rus askeri elindeki sopanın ucuna Abdülmecit’i kazağından asmıştır. Sopanın ucundaki Abdülmecit kendisine isabet eden kurşunlar sebebiyle iki kolu, bir ayak ve bacağı ile karnından yara almıştır. Karikatürde Keyzer adındaki asker sopanın ucuna Abdülmecit’i bağlamıştır ve sopayı yukarı kaldırıp: “Abdülcüğüm üzülme, hareketlen! Topların isabet edeceği daha birçok yerin var.” demiştir. ‘Kolları, ayağı, fesi, terliği… Her bir tarafa savrulan Abdülmecit miydi yoksa bu savaşın faturasını ağır ödeyen tüm Osmanlı halkı mıydı?’ bu sorunun doğru cevabını o zamanki erler çok iyi biliyordu. O topların isabet ettiği daha kaç kol daha kaç yürek vardı kim bilir.

Durum basında böyle izlenirken cephede İtilaf donanması Türk askerlerine karşı savaşmaktaydı. Mart ayının ortalarına gelindiğinde deniz savaşı artık sonuca bağlanmış gözüküyordu. İttifak kuvvetlerinin arasında deniz zaferi olarak kabul edilen 18 Mart 1915 günü için Almanlar ve Osmanlı birçok karikatür ve kartpostal yayınlamışlardır. Bir Alman kartpostalında kafasında fesi sırtında tüfeği ile bir Türk askerinin tepenin üzerinde oturup Çanakkale Boğazında kâğıttan gemilerini sevinçli bir şekilde yüzdürürken ki hali görüntülenmektedir. Tonlarca ağırlıktaki savaş gemileri gitmiş huzurla yüzdürülen kâğıttan gemiler gelmiştir. Tepenin üzerinde birde Türk Bayrağı dalgalanmaktadır ve dalgalanan bayrak ile kartpostal vermek istediği amaca ulaştırılmıştır.

Artık deniz savaşı sona erip yerini kara savaşlarına bırakıyordu. Denizden İstanbul’a varamayacağını anlayan İstanbul donanması Gelibolu ve Anadolu yakasına çıkartmalar yaparak İstanbul’u ele geçirmek için uğraşıyordu. Çıkartmadan bir gün önce 24 Nisan günü İngiliz Binbaşı H.M. Alexander gayet umutlu ve coşkulu mesajlar ile dile getirmişti çıkarma sevincini. Yazılarında askerlerin nicedir bekledikleri fırsatın yaklaştığını ve aynı zamanda da başarmaya niyetli olduklarını nakletmiştir. Bir gazeteci, yazar ve tarihçi olan Aspinal Oglander de 25 Nisan günü gerçekleştirilen çıkarmada yaptığı gözlemlerden bahsederken River Cleyde gemisi karaya oturup da çıkartma harekâtı başlayıncaya kadar Türklerin adeta savaş mahallelerini başıboş bıraktıklarını anlatmaktadır. Ve bunlara ek olarak yazısına Türk askerlerinin sanki birdenbire ortaya çıkıp ortalığı cehenneme çevirdiklerini ve kendi taraflarında da birçok zayiatın olduğunu belirterek devam etmiştir. Çıkartmalar ile alakalı olarak Kahire’de çıkan The Egyption Gazetesi’nde ise bu savaş ile birlikte Türklerden kurtulacakları haberi yayınlamış ve aynen şu şekilde sözlere devam edilmiştir:

“Osmanlı ırkının uzun zaman önce çıkıp geldiği Anadolu’nun karanlık vadilerine geri süreceğiz.”

Nisan ayında başlayan kara harbi için başta umut ve neşe ile haber yayınlayan İtilaf güçleri mayıs ayında artık ilerleyebilmenin çok zor olduğunu belirtmişlerdir. İtalyanca Profamilia Mecmua’sında ‘Kemik Serttir’ başlığı altında bir makale paylaşılmıştır. Bu makalede kemiğin sertliğinden hareketle İstanbul kemiğe benzetilmiş ve müttefik kuvvetlerin de o kemiği yutmaya çalıştıkları yazılmıştır. Bu yazılanlara ilaveten bu kemiğin yutulmaz bir kemik olduğu da eklenmiş ve bu savaş sonunda müttefik kuvvetlerini müthiş musibetlerin beklediğinden de bahsedilmiştir.

Bu yazılanlar haricinde İtalya basını kara savaşları hakkında resimler de kaydetmiştir ki bu resimlerde İtilaf kuvvetlerinin Gelibolu’ya ayak bastıkları gibi denize döküldükleri manzarası arz edilmiştir. Bu haberlerden sonra bir Viyana gazetesi olan Neue Wiener Tageblatt ve diğer gazeteler Osmanlı’yı bu başarılarından dolayı tebrik etmektedir. Sidney Argus Gazetesi’nin 20 Mayıstaki nüshasında savaşla ilgili olarak Anzak askerlerinin çok zor şartlar altında savaştıkları ve hallerinin “Düş Kırıklığı ve Boşluk”  diye tanımlanabileceği yazmaktaydı. Temmuz ayına gelindiğinde The Egyption Gazetesi ile savaşın ne kadar kanlı geçtiğini anlatan cümlelere yer verildiğine ve birkaç anı ile savaşın maneviyatının da anlatıldığına rastlanabilir. Hanri Benazus olayın maneviyatını hissettirebilmek adına şöyle yazmıştır:

“Bir başka subay ise cephede önünde ansızın arkası dönük bir Türk askeri belirdiğini, onu önce pusuda bekleyen bir Türk askeri sanarak silahını kavrayıp hemen üzerine atıldığını ama onun bir ya da iki günlük bir ceset olduğunu tiksinerek fark ettiğini anlatıyordu.”

Zaten bu savaş çoğu insan tarafından centilmence yapılan son savaş olarak nitelendirilmektedir, bu söylemlerin doğruluğu sözü edilen alıntılar ile desteklenmektedir.

Türkler hakkında Avrupa’da ve diğer itilaf devletleri arasında çokça geçen barbar kelimesi ise Çanakkale savaşları ile artık anlamını yitirmekteydi. Cephede savaşan ve görevli olan itilaf güçleri gerek mektuplarında gerekse konuşmalarında Türk askerlerinin centilmenliğinden, dürüstlüğünden ve cesaretlerinden bahseder olmuşlardı. Avusturalyalı bir albayın 1915 yılının ekim ayında ülkesine göndermiş olduğu mektubundan bir kesit ile bu düşünceyi güçlendirmek gerekirse:

“İşkence, zulüm ve dumdum kurşunu konusundaki tüm iddialar yalandır. Geçen gün yanlışlıkla atılan bir şarapnel ile Kızılhaç katırlarından birisini öldürdüler, anında özür dilediler. Daha önce de yaralılarımızla ilgilendiler. Onları kıyıya bırakıp bize haber verdiler…”

Seferberlik ilanları, kartpostallar, karikatürler, gazeteler, mektuplar, günlükler, raporlar derken Çanakkale Savaşları hakkında pek çok insan bilgi sahibi olabiliyor ve gündem gözden geçirilebiliyordu. Yukarıda bu basın araçları haricinde bir de propagandalardan bahsedilmiştir. Savaşı halka anlatan, onların anlayışlarını arttıran propagandalardan başka bir de savaş seyrinde uçaklardan Türk askerlerinin üzerine atılan propaganda yazıları vardır. Çanakkale Savaşlarında Türk askerleri düşmanın hem donanma hem kara kuvvetleri ile boğuşmuş ve üstelik uçaklardan atılan zehirli çivileri ile de bir hayli zorlu ve kanlı bir mücadele vermiştir. Yukarıdan çivi yağdıran uçakların bir başka görevi de Türk askerlerinin üzerlerine propaganda yazıları atmaktadır. Bu yazılarda Türk askerlerinin beyaz bayrağı çekmeleri öneriliyordu. O zaman İstanbul’da çıkan isyanlar ve Almanya’nın çıkar uğruna Osmanlı’yı savaşa soktuğu gerekçeleri gösterilerek Osmanlı’nın savaştan çekilmesi tavsiye edilmiştir. Bu sayede Osmanlı’ya bir dost gibi davranılacak ve rahata kavuşmaları da sağlanacaktı. Cephede gökten her zaman yağmur yağmazdı, bazen toplar, bazen kurşunlar hatta çiviler ve bazen de farklılık yaratan propaganda yazıları.

Çanakkale Savaşları sırasında zehirli gazın kullanılıp kullanılmaması konusuna gelince Türklerin savaş sırasında zehirli gaz kullanabileceği endişesiyle birçok İngiliz askerinin gaz maskesi takmış olarak çekilmiş oldukları fotoğraflardan ve Yeni Zelanda’nın başkenti olan Wellington’da çıkan Ottawo Times Gazetesi’nin 1 Kasım 1915’te ‘Savaşçı Olarak Türk’ başlığı altındaki yazıdan yararlanılabilir. Sözü edilen yazı ışığında Çanakkale savaşları esnasında zehirli gaz kullanılmadığına ek olarak bir de hastanelere ateş edilmediği bilgilerine de ulaşılabilir. Ayrıca aynı yıl Avusturalya’nın “The Age” gazetesinde de ‘Gaz Bombası Saldırısından Korkulmuyor’ başlığı altında Çanakkale’den gelen raporlar ışığında bir yazı daha paylaşılmıştır.

Artık savaş bitiyordu. Çok büyük umut ve hayallerle geldikleri Çanakkale’den geri dönmek zorunda kalan itilaf grubu centilmence savaştıklarını savundukları Türk askerlerine karşı centilmence bir gidiş mi sergilemişlerdi? Ülkelerine dönerlerken artan cephanelerinin hepsini boğazın sularına bırakmışlar ve giderlerken arkalarında sahte askerler bırakmışlardı. İçi saman dolu asker görünümlü oyuncak askerler, su ile çalışır vaziyette olan silah düzenekleri ile Çanakkale’ye ve İstanbul’a veda etmişlerdi. Savaşın ardından Osmanlı ve Almanya birçok takdir ve tebrik mesajı almış ve İtilaf grubunun da büyük hata ettiğinden bahsedilmiştir. Çanakkale Savaşında gösterilen çetin Türk ve Alman mücadelesi için gönderilen tebrik mesajlarına ve haberlerine bir örnek vermek gerekirse Romanya basınında çıkan metinler buna örnek gösterilebilir. Bir Roman gazetesi olan Vitorol’da İtilaf güçlerinin zayiatlarının çok olduğu vurgulanırken İttifak güçlerine de büyük bir takdiratta bulunulmuştur. Çanakkale Savaşları ile alakalı olarak son çıkan haberler olumlu yönde idi. İki taraf da birbiri ile centilmence savaşmış ve Türk ordusunun galibiyeti ile sonuçlanmıştır. Savaş sonunda Daily Telgraph Gazetesine Amerika gazete muhabirlerinden Shephard Türklerin namuslu bir şekilde savaştıklarını not etmiştir. Raporunda İrlandalı yüzbaşının sözlerine de yer vermiştir. İşte o İrlandalı yüzbaşının sözleri:

“Türkler şeytan gibi. Fakat kemali namusla vuruşuyorlar.”

Çanakkale savaşları birçok ülkenin basınında çokça yer almıştır. İngilizler Times Gazetesi’nde Gelibolu hezimeti İngiltere’nin bu zamana kadar yaşadığı en büyük yenilgilerden biri olduğu bahsedilmiştir. Fransa gazetesi olan Daily Mail’de de Gelibolu savaşının baştanbaşa bir hata olduğu aktarılmıştır.

Bir vahşet daha bitmişti. Bir savaşın daha sonunda inmişti. Birçok insanın hayatını kaybettiği birçoğunun ise gazi olduğu ve insanlara acı bir tecrübe olan bir savaş daha sonlanmıştı. Cephede savaşan komutanları, paşaları, askerleri; geride kalan anaları, kardeşleri, yarları; savaşı dışarıdan seyreden insanları; basın ile Çanakkale Savaşı da bitmişti. Cephe kapandıktan sonra İtilaf Devletleri istediklerini elde edememişler ve birçok kayıp vermişlerdi. Bunun yanında İttifak grubunda da birçok zayiat ve ağır hasarlar vardı. Çanakkale Savaşları basın aracılığı ile neredeyse tüm dünya devletleri arasında büyük bir ilgi ile takip edilmiştir. Bu bağlamda basının da üstüne düşen görevi yapmış olduğunu söylenebilir. Bu çalışmada karikatürlerin, ilanların, raporların, günlüklerin, kartpostalların ve propagandaların yalnızca bir bölümünden bahsedilmiştir. Bu bilgiler ışığında savaşla ilgili olarak iki tarafın da azimli ve kararlı bir biçimde kanlarını akıttığı yargısına ulaşılabilir. Her iki tafta büyük kayıplar vererek uzun bir süre savaşmış ve sonunda da bu cepheden Türk ordusu galip çıkmıştır. Cephe kapandıktan sonra İsveç gazetesi olan İsvenska Dagblad’da İngiltere’nin yenilmez armadasının aslında hiç de öyle olmadığına dikkat çekilmiştir. Velhasıl cephe, sonunda kapanmış ve Çanakkale ile İstanbul da artık rahat nefes almaya başlamıştı. Savaş sırasında basın da işini özenle yerine getirmiş ve bizlerin 100 sene sonra bile bu bilgilere tüm tazeliği ile ulaşma imkânı vermiş ve öğrenmemize katkı sağlamıştır. Fakat bu belgeleri araştırmalarda, incelemelerde kullanmadan önce o dönem tarafların bu organların üzerinde uyguladıkları baskı ve sansürü göz ardı etmemeliyiz. Taraflar kamuoyunun tepkisine maruz kalmamak için birçok yayına ve propaganda faaliyetine engel olmuştur. Bu konuyu da dergimizin önümüzdeki sayılarında yer vermek ümidiyle.


KAYNAKÇA

  • Akkanat, Cevat, Çanakkale Savaşları ve İstanbul, Yarımada Yayıncılık, İstanbul, 2008
  • Barlett, E.A. . Çanakkale Gerçeği, Yeditepe Yayınevi, 6. Bakı, İstanbul, 2007
  • Benzaus, Hanri, Çanakkale’den Gelibolu’ya, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2007
  • Çelik, İbrahim, 1915 Çanakkale Mecmuası, Endülüs Matbaası, İzmir, 2011
  • Çulcu, Murat, İkdâm Gazetesi’nde ÇANNAKKALE CEPHESİ, 1. Cilt, Denizler Kitabevi, İstanbul, Mart 2004
  • Çulcu, Murat, İkdâm Gazetesi’nde ÇANAKKALE CEPHESİ, , Denizler Kitabevi, 2. Cilt, İstanbul, Mart 2004
  • Demir, Mustafa, Çanakkale Tarihi V, Değişim Yayıncılık, İstanbul, 2008
  • Hart, Peter, Gelibolu, Alfa Yayıncılık, İstanbul, 2011

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment