12. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Çanakkale’nın Şanlı Kumandanları’ndan “Halil Sami Bey”

Written by ÇSATT

Hatice Babacan / Sınıf Öğretmenliği

2013-Haziran sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar

İtilaf Kuvvetlerinin donanması 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’na yönelik giriştiği birleşik deniz harekâtının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra General Hamilton Lord Kitchener’e donanmanın desteğinde yapılacak ortak bir kara harekâtı olmadan güçlü Türk savunmasının kırılıp, Boğaz’ın donanmayla geçilmesinin mümkün olmadığını bildirir. Başlarda donanmanın Boğaz’ları zorlayarak başarıya ulaşılabileceğini benimseyen Kitchener 18 Mart mağlubiyetinden sonra Hamilton’un görüşüne katılır.

Müttefik devletlerin denizden beceremediklerini bir kez de kara yoluyla deneyecekleri Türkler tarafından aşikârdı. Fakat düşman çıkarma yapmaya Çanakkale açıklarına geldiğinde Gelibolu’yu savunacak 5.Ordu, yapılacak çıkarmayı yanlış yerde beklemekteydi. Gelibolu ve Çanakkale’deki Türk birliklerini yeniden ele alıp güçlendirmekle mükellef olan Mareşal Sanders Türk birliklerinin Türk kumandanları tarafından yerleştirildiği savunma şekline itiraz etmiş, kendince esnek savunma konseptini uygulamaya koydurmuştu. Temelinde birlikleri kıyı hattından uzakta tutarak savunma yapma düşüncesi yatan Hamilton’un bu fikrine diğer kumandanlarla birlikte kendisine asıl çıkarma bölgesinin emanet edildiği 9.Tümen kumandanı Albay Halil Sami de katılmıyordu ve 19.Tümen Kumandanı Yarbay Mustafa Kemal’e de ordu komutanının fikrine katılmadığını dile getirmişti. Mustafa Kemal’de Albay’ın görüşünü paylaşmış ve raporunda bunu belirtmiştir.

“Karargâhlarımıza avdette dokuzuncu fırka kumandanı nezdime gelerek, ittihazı (alınması) emredilmiş yeni sureti tertibatın kendisine emniyet bahş olmadığını (güven vermediğini) beyan ve bu bapta reyimi sual etti. Ben de tamamen sahilin yalnız tarassuduyla (gözlenmesiyle) iktifa edilmesi (yetinilmesi) fikrine öteden beri muarız (karşı) bulunduğumdan miri mumaileyhe o yolda fikir ve mütalaatımı (görüşlerimi) beyan ettim.”

Mustafa Kemal’in tarifiyle de ‘Nezahati kalbiyeye malik‘ zarif bir insan olan Albay Halil Sami 3.Kolordu vasıtasıyla gönderdiği raporu ile de sahip olduğu medeni cesareti ve ne kadar dikkatli bir asker olduğunu ispat etmiştir. Alman Mareşaline gönderdiği rapor:

Komutanlığınızın emirleri üzerine bölgenin kıyıları zayıf kuvvetlerle gözetlenerek, tümenin büyük kısmı geride, merkezi durumda tutulmaktaysa da bölgenin savunma şekli konusunda aşağıdaki düşüncelerin arz edilmesine izin verilmesini rica ederim:

1- Önceleri düşmanın kolayca karaya çıkmasına meydan vermemek ve çıkan kuvvetler üzerine alay ihtiyatlarıyla yetişilerek yeniden denize dökmek temel düşüncesi üzerine düzen aldırılmıştı. Bu düzenin aldırılmasındaki temel düşünceler de şunlardı:

  1. Düşman karaya çıkarken, en çok topçu ve belki de şalopelere yerleştireceği ağır makineli tüfeklerin ateşiyle birliklerimizi ateş altına alacağı ve iyice hazırlanmış siperlerimizde askerlerimize çok zarar veremeyeceği,
  2. Düşmanın en zayıf zamanı karaya çıkarken olup, piyade ve topçumuzun etkili ateşi altında kalacağı,
  3. Karaya çıkmayı başardığı yerlerde ise kendi piyadelerinin yakınlığı sebebiyle, onlara topçu ateşi yapamayacağı ve bu dönemde piyadelerimizin siperlerden yapacağı tesirli ateşlerle kıyıda tutunamayacağı ve bir kısım yerlerde tutunsa bile karanlık basınca ihtiyatların süngü hücumu ile denize döküleceği,
  4. Düşman sabahleyin çıkarmaya başlarsa bir alay bölgesine yavaş yavaş ve ateş altında çok sayıda kuvvet çıkaramayacağını ve çıkan kuvvetler ise tabiatıyla yıpranmış olacağından, disiplini ve düzeni bozulmuş bir şekilde kıyı boyunda kalacağı ve bunların üzerine yapılacak hücumun herhalde başarılı olacağı,
  5. Düşman gece çıkarma yaparsa topçusundan yararlanamayacağı gibi, geceleyin gideceği ve tutacağı yerleri iyice bilemeyeceğinden, ateşimiz altında oldukça şaşıracağı ve çıkan kısım üzerine tarafımızdan hücum imkânı bulunacağı,
  6. Bölgede düşmanın çıkarma yapacağı yerler sınırlı bulunduğundan, buraları kuvvetle tutulduğunda düşman bir yere çıkmayı başarsa bile, öteki yerlerde kıyı kuvvetlerimizin savunmasından yararlanarak, çıkan düşman üzerine gerideki genel ihtiyatlarla saldırı imkânının bulunması

Ve bu sebepler dolayısıyla Eceabat’ta bir ihtiyat tümen (19.Tümen) bulunduğu da göz önüne alınırsa kıyı üç bölgeye ayrılmış her bölgeye bir alay verilmişti.

2- Şimdiki düzende ise, kıyı zayıf gözetleme kuvvetleriyle tutuluyor. Bu durumda düşman, gece veya sabahleyin kıyının her yerinden(Gerçekte de 25 Nisan günü düşman sadece Seddülbahir bölgesinde beş noktadan birden çıkarma yapmaya başlamıştır.)çıkarma girişiminde bulunduğu ve önemli noktalarda kolaylıkla çıkarmaya başladığı zaman, donanmasıyla geriye yapacağı şiddetli bombardıman altında geride bulunan büyük kısmın, gündüzün ileriye aldırılması güçleşeceği gibi, bu güçlüklere büyük kayıplarla karşı konulsa bile, birçok noktada sonradan çıkarmayı başaran düşmana karşı kuvvetlerimizi parça parça göndermek veya bir bölgeye toplu kuvvet göndererek öteki bölgelerimi savunmasız bırakmak tehlikesi baş gösterecektir.(Maalesef aynen vuku bulmuştur.)

Özellikle düşmanın çıkarma zamanında hangi yöne çok ehemmiyet verdiği ve nereye ne kadar kuvvet ayırdığı da kolayca ve çabucak anlaşılamaz. Bu durumda düşmanı, çıkarmanın olağanüstü güçlüklerinden ve bizim ateşimiz altında kalmaktan kurtaran çünkü ilk hareket serbestisini onlara veren bu yeni düzen, ayrıca karaya çıkan ve sırtlarda tahkimat yapan düşmanın bizi yanlardan sarması tehlikesini ve bizim yanları sarılmış bir halde taarruza geçmek durumunda bırakacaktır.

Arz olunan sebeplerden ötürü düşman, çıkarmaya başladıktan sonra genel ihtiyat kuvvetiyle süratle harekete geçmek imkânı bulunamayacaktır. Çünkü birçok noktaya yapacağı çıkarmanın önemlisi anlaşılmadan harekete geçilirse gösteriş taarruzu yapılan yere gitmek tehlikesi doğacaktır. Bundan dolayı durum anlaşılıncaya kadar beklemede kalma zorunluluğu düşmana zaman kazandırmak tehlikesini doğuracaktır. Bu düzenlemeye göre düşman sabaha yakın veya sabahleyin çıkarmaya başlarsa, akşama kadar zaman kazanacak ve tuttuğu sırtları tahkim ederek yerleşecektir. Gündüzün veya geceleyin bunların üzerine süngü hücumuna geçmek biraz güçleşecektir.

3- Düşüncelerim uygun görülürse, birinci savunmayı kıyıdan yapmak üzere kıyının iki tümen bölgesine ayrılması böylece her tümen elinde en az bir alay piyade ve yeteri kadar topçudan oluşan tümen ihtiyatlarının bulundurulmasının komutanlığımızın uygun görmesine bağlı olduğunu arz ederim.”[2]

Sadece rapor değil 25 Nisan 1915, saat 14.45’teki şu emirleri de Albay Halil Sami’nin otoriter bir komutan olarak hâkim iradesini göstermektedir:

  1. Zığındere sırtlarından çıktığını ve güneye doğru ilerlediğini söylediğiniz düşmanın pek az kuvvette olduğu anlaşılıyor. Komutanıza girmek üzere gönderilmiş bulunan 25.Alay 3.Taburuyla, bu düşmanı şiddetli bir taarruzla atınız. Şimdi oraya geliyorum… Ben gelinceye kadar karada düşman görmeyeceğim.
  2. 25.Alayın geri kalan kuvveti,150 rakımlı tepenin gerisine doğru gelmektedir. Arıburnu tarafında durumumuz gayet iyidir. Düşman sarılmıştır. Büyük zayiata uğrayarak, kıyıdan ileri gidemiyor ve denize doğru çekilmektedir.

İngiliz tarihçileri, 9.Tümen komutanı Halil Sami’nin bu emrini her bakımdan mükemmel nitelikte bir özellik olarak göstermişlerdir. Bir anısında da…

Karargâhından da çıkmış, gezinip, ufukları gözetleyip açılmaya çalışıyordu. Çıldırılacak gibiydi. Bu esnada yanına Binbaşı Mahmut Sabri Bey yaklaştı. Önce bir topuk selamı verdi sonra konuyu açtı:

Komutanım! Askerlerimizden Ezineli Yahya Çavuş sizinle görüşmek istiyor!
Halil Sami doğal olağandışı bir taleple karşı karşıyaydı. Şaşırdı.
Konu nedir Binbaşı? Çavuş’ un bir sorunu mu var?
Mahmut Sabri başını iki yana sallayarak cevapladı:
Hayır, komutanım, sorunu yok. Ancak sizin cevaplayabileceğiniz bir sorusu var.
Halil Sami onayladı:
– Gelsin.

Bu, Yahya Çavuş’ un ilk görüşme talebi değildi. Üçüncü girişimiydi. Ve kendisinin muhatap alınmamasına içerlemeye başlamıştı. Tam bu duygular içinde dönerken Binbaşı M. Sabri’nin posta eri beklediği haberi getirdi:”Komutan sizi karargâhta bekliyor.”

Yahya Çavuş için heyecanın en büyüğüydü bu. Etrafındaki arkadaşlarında aniden bir hareketlenme oldu. Yahya Çavuş zıpkın gibi fırlamıştı ayağa. Az sonra Komutan’la görüşecekti. Albay’la görüşmek! Herkese nasip olmazdı. Hızlı adımlarla karargâha ulaştı. Kapıyı, yaverin yönlendirmesi ile buldu, içindeki ürpertilerin verdiği titreme ile çaldı ve açtı. Kendisini bir anda karşısında bulduğu; gürbüz ve güçlü yapısıyla heybetli bakışları askeri büyüleyen komutan Albay Halil Sami, ayakta, gözlerini üzerine dikmiş bekliyordu. Yahya Çavuş topuk selamı verdi. Elini sert bir hareketle alnına götürerek ileri çıkan göğsüne doldurduğu nefesi gür bir tekmil verirken boşalttı:

Yahya Çavuş, Ezine. Emredin Komutanım!

Halil Sami doğrudan konuya girdi:

Çavuş, nedir benimle konuşmak istediğin ?

İşte zamanı gelmişti. Konuşmanın zamanıydı:

Komutanım, benimle konuşmak lütfunda bulunduğunuz için minnettarım.
Önemli değil Çavuş. Anlat bakalım.

Daha rahatlamış halde konuşmaya başladı Yahya:

Komutanım, benim memleketim Ezine’dir. Benimle aynı görüşte olan bazı hemşirelerimle şöyle düşündük; biz gönüllü olarak en uç siperlere gitmek arzusundayız. Eğer izin verirseniz, memleketimize ayak basma cüretkârlığını gösterecek düşmanı ilk önce biz karşılamak isteriz. Öleceksek ilk biz ölelim. Zira şunu biliyoruz ki; düşman bizi yenerse evlerimiz, hanımlarımız, tüm yakınlarımız tehlikede kalacaktır. Bunun farkındayız. Bu konuyu arz etmek üzere sizinle görüşmek istemiştim. Düşmanı hem biraz oyalarız. Öyle rahat rahat çıkıp yürüyemesinler vatanımızda. Memleket sahipsiz kalmış gibi, kendimizi suçlu hissediyoruz.

Halil Sami Bey böyle bir teklif beklemiyordu. Şaşırdı. Kendi düşüncelerini bir samimi vatan evladın nasıl da kendi dilince anlatıvermişti! Duygulanmıştı. Kendini sağlam tutma üzerine idmanlı olmasa, bırakıverecek gözpınarlarını, sarılı verecekti Çavuş’a. Bu kısa sessizliğin içinde Yahya Çavuş’un bir kaya dikliğinde duruşunu süzdü bir yandan. Bu ne korkusuzluk, ne cesaretti! Kısa bir süre düşündü.

– Çavuş, siz benden ölümünüze ferman istiyorsunuz!

Yahya Çavuş hemen karşılık verdi:

– Komutanım, biz namusumuz için ölmeye geldik. Milletimizden aldığımızın borcunu vermeye geldik. Burada oyuna gelmediğimizi biliyoruz komutanım. Emr-i Hak neyse olur. Biz emrinizi bekliyoruz!

Bu sözler Albay Halil Sami’nin yüreğinde bir bomba gibi infilak etmişti adeta. Komutan, arkasını döndü. Dudaklarını ısırıyordu. Kendisini toparlamaya çalışarak bu yiğit askere, bu cesur yürek çavuşa yeniden döndü ve kararını bildirdi:

– Peki Çavuş… Yanında gönüllülerden iki takım kur. Düşmanı elinizden geldiğince oyalayın. Sizin bu gayretiniz, fedakârlığınız bize hem zaman kazandıracak hem de düşmanı şaşırtacaktır. Allah yardımcınız olsun.

Yahya Çavuş aldığı emrin sevinciyle gür bir selam daha çaktı:

– Sağ olun Komutanım!

Yahya, koşar adım birliğine doğru ilerlerken, Halil Sami şehadet gönüllüsü askere saygı gözyaşlarını bırakıvermişti.

Böyle yiğit askerlerinin olduğu birliklere kumandanlık yapan, dostun olduğu kadar düşmanın bile takdir ettiği bu komutan, Halil Sami, ne yazık ki bugünkü nesiller tarafından doğru dürüst bilinmemektedir.

Peki, Kimdi Bu Albay Halil Sami?

Albay Halil Sami Bey, İsmail Hakkı Bey’in oğludur.1866 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. 1886 yılında girdiği Harp Okulundan 28 Mayıs 1889’da teğmen rütbesiyle mezun oldu.1889 senesinin başında Almanya’da tahsil görmek üzere seçilip gönderildi. Almanya’da tahsilde bulunduğu esnada, hükümet tarafından miladi 1896 senesi kışında üsteğmen oldu. Almanya’ da, Askeri Jimnastik Mektebinde, beş ay pratik tahsil yaptı. Tahsil süresinde, üç devre askeri talim görerek her devrede bölüğünün sınıfı dahilinde takım zabitliği ve son senede manevra esnasında bölük kumandanlığı görevini vekaleten gerçekleştirdi.1897 sonunda tahsilini bitirerek döndü. Balkan Savaşlarına 5 Ekim 1912’de İzmir Redif Alay Komutanı ve 31’inci Tümen Komutan Vekili olarak katıldı. Albay Halil Sami Bey, Çanakkale Kara Savaşlarının başladığı 25 Nisan 1915’te Seddülbahir Bölgesinde 9 uncu Tümen Komutanı idi. Dolayısıyla ilk savunmayı yapan komutandı.25 Nisan 1915’te Albay Halil Sami Bey’in emrinde 25, 26, 27’nci Alaylar ile Yarbay Mehmet Ali komutasında bir Topçu Alayı bulunuyordu. Ayrıca bölgede 7’nci Tümene bağlı 20’nci Alay ve Bursa Jandarma Tabur Komutanlığı da Albay Halil Sami Bey’in emrinde bulunuyordu.

27 nci Alay Arıburnu kıyı kesimindeki savunmada görev aldığı için Seddülbahir Muharebelerine 25 Nisan ‘da katılamadı. Dolayısıyla Albay Halil Sami, 25 Nisan 1915’te hem Seddülbahir hem de Arıburnu’na çıkarma yapan düşman birliklerine karşı ilk savunmayı yapan Tümen Komutanıydı. Sicilinden aynen aktarırsak:

“25 Nisan 1915’te fırkamla Arıburnu alelhusus Seddülbahir’de muharebede, muharebe gümüş imtiyaz madalyasıyla tefhir ve tesrir (iftiharlandırıldım ve sürurlandırıldım)edildim.” Demiştir.

5.Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders ile anlaşamaması üzerine 10 Haziran 1915 tarihinde görevinden alındı. Başka kaynaklarda ise (İsmet Görgülünün belirttiğine göre) Haziran ortasında sinir krizi geçirdiği için İstanbul’a gönderildiği yazılmaktadır. Bu durumu da sicilinde şöyle yer almaktadır:

“Bilmediğim esbaba mebni(sebeplere dayalı) 1331 senesinin Mayısında (1915 Haziranında) İstanbul’a avdetim (dönüşüm)emri, kumandan sıfatıyla bulunan Esad Paşa tarafından verildi. Bizzarure ve mecburiye(zaruri ve mecburi olarak) İstanbul’a döndüm. Sonradan Depo Müfettiş umumiliği muavinliğine, Ankara Ahzı asker heyeti riyasetine ve Beşinci Kolordu kumandan vekâletine, muahharan (en sonra da)Ordu Dairesi Müfettiş Komisyonu riyasetine ve son zamanlarda da Genç Dernekleri müfettişi umumiliğinin muavinliğine tayin kılındım.”

Yerine Alman Kanen Giesser atandı. Sonraları ise hastalanan Albay Halil Sami Bey, Kurtuluş Savaşı’na katılamadı. Albay Halil Sami Bey,1925 yılında vefat etti ve mezarı İstanbul’dadır.

Aldığı Nişan Ve Madalyaları

1889’da Beşinci Dereceden Mecidî Nişanı
1905’te Dördüncü Dereceden Osmanî Nişanı
1916’da Üçüncü Dereceden Mecidî Nişanı
1917’de Muhabere Gümüş İmtiyaz Madalyasıyla ödüllendirildi.

“Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumandan heyetinin kıymeti ile ölçülür.”

Mustafa Kemal Atatürk

KAYNAKÇA

  • Abdulkadir Atalık, Çanakkale Kahramanları, Çanakkale Valiliği, Çanakkale
  • Osman Arslan, İmkânın İmanı Yendiği Zafer Çanakkale 1915, Ankatek Yayıncılık, Ankara,2011
  • T.C Genelkurmay Başkanlığı, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, Cilt 1, 2009
  • Ergun Göze, Çanakkale’de Kumandanlar Savaşı, Boğaziçi Yayınları,1. Baskı, İstanbul, 2003
  • Cemil Yavuz ve Melike Bayrak, Gün Gün Çanakkale, Nesil Yayınları, İstanbul, 2008
  • James Rhodes Robert, Gelibolu Harekâtı, Belge Yayınları, 1.Baskı, 1965

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment