Çanakkale ve çevresinin öncelikli akla gelen özelliklerinden biri tarihi ve arkeolojik özellikleridir. Tarihin en eski dönemlerinden beri stratejik önemi kavranan Çanakkale yöresinin tarihini Osmanlı Devleti öncesi, Osmanlı Devleti Dönemi, 1915 yılında yaşanan Çanakkale Muharebeleri ve Cumhuriyet Dönemi başlıkları altında incelemek daha doğru olacaktır.
Osmanlı Devleti Öncesinde Çanakkale
Biga Yarımadası’nın eski adı Troas’tır. Kuzeyde Çanakkale Boğazı, güneyde Edremit Körfezi ile çevrili olan bölgenin Troie, Troia ve Troade isimleri de bilinmektedir. Antik Çağ’da Çanakkale Boğazı, kaynağını mitolojik ögelerden alan Hellespontos ismini taşımaktadır. Daha sonraki dönemlerde ise Çanakkale Boğazı’na Avrupalılarca Dardanellos denmiştir.
Bölgenin bilinen en eski halkı, Beşiktepe ve Kumtepe yerleşmelerinden bilinen Kalkolitik Dönem yerli halkıdır. Bunları M.Ö. 3000’li yıllardan M.Ö. 1250’lere kadar herhangi bir dış etki altında kalmadan yaşayan İlion (Troya-Truva) halkı izler. Bu yerli halklar Pelesg, Leleg ve Karia’lılar gibi farklı kabilelerden oluşmaktaydı. Homeros’tan başlayarak pek çok eski çağ yazar ve tarihçisi bu kavimleri Yunan öncesi Ege dünyası toplulukları olarak kabul etmişlerdir.
Yunanistan’dan Çanakkale kıyılarına doğru yapılan ilk göçler ve istilalar M.Ö. 14. yüzyıla kadar uzanır. Bu tarihlerde Yunanistan’da hakimiyeti sağlayan Akalar bölgeye doğru akınlar düzenlemiş ve Homeros’un İlyada adlı destanına konu olan Truva işgalini gerçekleştirmişlerdir. Böylece Çanakkale yöresi Yunan topluluklarının yeni yerleşme alanlarından olmuştur.
M.Ö. 1150’li yıllarda Yunanistan’da Aka egemenliği sona ererken yerine Dorlar ve İyonlar geldi. Bu kavimlerin Batı Anadolu ve Çanakkale yöresine yerleşmeye başladıkları yıllar M.Ö. 8. yüzyılı bulmuştur. Çanakkale yöresinde Assos, Lamponia, Sigeion, Neandria, Abydos, Lampsakos gibi koloniler kuran Dor ve İyon kavimleri M.Ö. 500’lü yılların başındaki Pers işgaline dayanamayarak bölgeyi boşaltmak zorunda kalmışlardır. Böylece Çanakkale yöresi yeni bir işgale uğramış oluyordu.
Bölgedeki Pers hakimiyeti de uzun soluklu olmamış ve M.Ö. 334 yılında Biga Yarımadası’nda yapılan Granikos Savaşı ile Büyük İskender Çanakkale yöresine hakim olmuştur. Büyük İskender’in ölümünün ardından bölgeye sırasıyla Galatlar, Bergama Krallığı, Roma ve uzun yıllar boyunca da Bizans İmparatorlukları egemen olmuştur.
Çanakkale yöresinde görülen ilk Müslüman Türkler Selçuklulardır. Emir Muhammed komutasındaki bir ordu 1160 yılında Biga Yarımadasını Bizans İmparatorluğu’nun elinden almıştır. Yöre bir süre Selçuklu hakimiyetinde kaldıktan kısa bir süre sonra Selçuklu egemenliği yerini Karesi Beyliğine bırakacaktır.
Çanakkale yöresinin Osmanlı Devleti egemenliğine girinceye kadar olan devresinin incelenmesi sırasında bölgede ile Büyük İskender Çanakkale yöresine hakim olmuştur. Büyük İskender’in ölümünün ardından bölgeye sırasıyla Galatlar, Bergama Krallığı, Roma ve uzun yıllar boyunca da Bizans İmparatorlukları egemen olmuştur. Çanakkale yöresinde görülen ilk Müslüman Türkler Selçuklulardır. Emir Muhammed komutasındaki bir ordu 1160 yılında Biga Yarımadasını Bizans İmparatorluğu’nun elinden almıştır. Yöre bir süre Selçuklu hakimiyetinde kaldıktan kısa bir süre sonra Selçuklu egemenliği yerini Karesi Beyliğine bırakacaktır.
Biga Yarımadası’ndaki Antik Yerleşimler
Antandros: Altınoluk ile Avcılar arasında Yarmataş Tepesi üzerinde kurulmuştur. Anlamı “Rehine”dir. Heredot tarihinde M.Ö. 499-494 yıllarında Persler tarafından ele geçirilişi ve halkın isyanı anlatılmıştır.
Gargara: Helen dilinde “Kaynaşan Kalabalık” demektir. İzmir-Çanakkale yolunun sağ tarafındaki Çaltı Köyünün yakınlarında kurulu olanı Eski Gargara; Arıklı Köyü civarında kurulu olanı ise Yeni Gargara’dır. Halkı zamanla Eski Gargara’dan Yeni Gargara’ya göç etmiştir.
Lamponia: Kozlu Köyü yakınlarında Asar Tepe üzerine kuruludur. “Erkek Yurdu” demektir. Kentin Heredot tarihinde M.Ö. 5. yüzyılda Pers istilasına uğradığından bahsedilmektedir.
Assos: Ayvacık ilçesindeki Behramlı Köyü ile içi içedir. Antik kent M.Ö. 2000’lerde Lelegler tarafından kurulmuştur. M.Ö. 8. yüzyılda İyonlar tarafından ele geçirilmiştir. Aristo ilk felsefe okulunu M.Ö. 348 yılında Asoss’ta kurmuştur. Kentin en değerli kalıntıları M.Ö. 6. yüzyılında kurulan Athena Tapınağı’dır. Kenti kuşatan surlar Antik Çağ’dan günümüze kadar çok iyi korunmuş sayılı örneklerdendir.
Polymedion: Sivrice Burnu batısında deniz kenarında küçük çaplı bir tepe üzerinde olup kalıntılarından bir kısmı günümüzde deniz altında kalmıştır.
Lekton: Biga Yarımadası’nın en batı ucu olan Baba Burnu’nda bugünkü Babakale Köyü ile içi içedir.
Khrtsa: Bu kentin yeri Gürpınar’ın 2 km. kuzeybatısında olup deniz kıyısında Beşik Tepe üzerindedir. Ünlü Apollo Smintheus Tapınağı da bu kentte bulunmaktadır. Ünlü coğrafyacı Strabon’un Geographica adlı kitabında bahsedilmektedir.
Neandreia: Bu sözcük Helen dilinde “Delikanlı Yurdu” anlamına gelmektedir. Ezine’ye bağlı Kaycık Köyü yakınlarında kurulan kent halkın Alexsandreia Troia’ya göç etmesiyle boşalmıştır.
Aleksandreia Troia: Ezineye bağlı Dalyan Köyü yakınlarındadır. “Truva’daki İskender Yurdu” anlamındadır. M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender’in komutanlarından biri tarafından kurulmutur. Romalılar döneminde kent oldukça büyümüş ve başkent olması dahi düşünülmüşse de İstanbul’un kurulmasıyla gözden düşmüş ve zamanla boşalmıştır.
Akhilleion: Beşige Burnu civarında Midilli Adası halkı tarafından M.Ö. 7. yüzyılda kurulmuştur. M.S. 1. yüzyılda boşalmıştır.
İlion(Truva, Troya): Çanakkale civarındaki en önemli antik kentlerden biridir. Çanakkale kent merkezine 30 km. mesafede Tevfikiye Köyü yakınlarındadır. M.Ö. 3000 yıllarında kurulan Troya üst üste 9 kültür katından oluşur. Homeros’un İlyada Destanı’nda anlatılan savaşlar M.Ö. 1250 yılında başlamış olup 10 yıl sürmüştür. Savaşın nedeni İlyada’da Sparta Kraliçesi Helen’in, Troya Prensi Paris tarafından baştan çıkarılarak kaçırılması olarak açıklansa da gerçek neden ekonomik ve yayılmacı kaygılarla hareket eden Akalar’ın Troya’nın stratejik konumundan yararlanmak istemeleridir.
M.S. 400’lü yıllarda eski parlak dönemlerini geride bırakan Troya zamanla boşalmış ve 1871 yılında Heinrich Schliemann tarafından tekrar bulununcaya kadar yalnızlığını korumuştur. Şimdilerde ise Troya bölgenin en çok ziyaretçi alan antik kentidir.
Sigeion: Helen dilinde “Sessizlik Yeri” demektir. Kent M.Ö. 7.yüzyılda kurulmuştur. Çanakkale il merkezine 34 km. uzaklıkta bulunan Yenişehir Köyü’ne oldukça yakındır. M.Ö. 302 yılında İlion(Troya)’a bağlanmayı reddettiği için tahrip edilmiştir.
Dardanos: İsmini Helen destanlarındaki baştanrı Zeus’un oğlunun adından almıştır. Çanakkale kent merkezine 11 km. uzaklıkta bulunan bugün Hasan-Mevsuf Şehitliği olarak adlandırılan bir tepe üzerine kuruludur. M.Ö. 3000’li yıllarda kurulduğu tahmin edilmektedir.
Abydos: Nara Burnu civarında M.Ö. 2000’li yıllarda kurulmuş olan kent bugün askerî bölge içerisinde kalmaktadır. Çimenlik Kalesi’nin yapımında Abydos antik kentinden getirilen taşların kullanıldığı bilinmektedir. Pers Kralı Kserkses ve Büyük İskender ordularını bu kentten karşı kıyıya geçirmişlerdir.
Arisbe: M.Ö. 2000’li yıllarda kurulmuştur. Kurucuları yerli halk olan Leleglerdir. Yakınındaki Abydos kentinin yanında sönük kalmıştır. Günümüzde yerinde Musaköy kuruludur.
Astyra: “Altın Ülkesi” anlamına gelmektedir. M.Ö. 2000’li yılların başında Lapseki yakınlarında kurulmuş olup ünlü coğrafyacı Strabon’un Geographica adlı kitabında çıkarılan altın madenlerinden bahsedilmektedir.
Lampsakos: İlk adı Pityousa olan Lampsakos bugünkü Lapseki ilçesi merkezi altındadır. Pers ve İskender İmparatorlukları dönemlerinde parlayan kent İlk Çağ başlarında boşalmıştır.
Parion: Kent “Paris’in Yeri” anlamına gelen adını Troya prensi Paris’ten almıştır. M.Ö. 1300’lü yıllarda, Marmara Denizi kıyısında Kemer Köyü yakınlarına kurulmuştur. Kent sakinlerinin yaptığı su kemerleri, mezarlarve surlar günümüze kadar ulaşmıştır.
Priapos: Adını Helen mitolojisindeki Afrodit’in oğlundan alan kent bugünkü Karabiga civarında kurulmuştur. Büyük İskender ile Pers İmparatorluğu arasında yapılan Granikos Savaşı bu kent yakınlarında gerçekleşmiştir.
Adalardaki Antik Yerleşimler
Tenedos: Bugünkü Bozcaada olup antik çağlarda “Leukophrys” idi. Heredot’a göre kentin ilk sakinleri Pelesglerdir. M.Ö. 200’li yıllarda kurulan kentte sırayla Yunan, Makedon, Roma, Bizans, Venedik, Ceneviz ve Osmanlı egemenlikleri yaşamışır.
İmbros(İmroz): Bugünkü Gökçeada olup adanın ilk sakinleri M.Ö. 2000’li yıllarda kenti kuran Pelesglerdi.
Daha sonra istilacı Yunan kavimleri tarafından adanın çeşitli yerlerinde yerleşmeler kurulmuştur. Zamanla Pers, Roma, Latin ve Osmanlı hakimiyetine giren ada arkeolojik açıdan zengindir.
Gelibolu Yarımadası’ndaki Antik Yerleşmeler
Madytos(Maydos): Bugünkü Eceabat ilçesindeki höyüğün tarihi M.Ö. 3400 yılından itibaren bilinmektedir. Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı sınırlarında kalan antik kent Bizans döneminde önemini yitirmiştir.
Protesilaion: Seddülbahir Köyü’ne 3 km. uzaklıkta kurulan antik kentin tarihi Neolitik Çağ’a kadar uzanmaktadır. Roma dönemiyle birlikte kent eski önemini yitirerek boşalmıştır.
Sestos: M.Ö. 1000’li yılların başında ilk yerleşmelerin gözlemlendiği kent bugünkü Akbaş Şehitliği yakınlarındadır. Boğazın stratejik bir noktasında kurulmuş; karşı yakadaki Abydos ile devamlı etkileşim halinde bulunmutur.
Osmanlı Devleti Döneminde Çanakkale
Osmanlı Devleti’nin Çanakkale yöresinde ilk faaliyetleri 1340’lı yıllarda başlamış ve 1345 yılında bölgeye hakim olan Karesi Beyliği’ne son verilmesiyle bu faaliyetler devam etmiştir. Ancak Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Boğazı’na tam olarak hakim olması 1362 yılını bulmuştur. Bu tarihten sonra Osmanlılar Çanakkale, Lapseki ve Çardak’ı Rumeli’ye geçiş noktası olarak kullanmışlardır.
Yukarıda sayılan ve bugünkü il sınırları içerisinde kurulan antik kentlerden sonra Boğazın en dar ve stratejik noktasında, yerini alan Çanakkale şehirlerinin çekirdeğini Fatih Sultan Mehmet’in boğazdan geçişleri kontrol altında tutmak için 1463 yılında yaptırdığı kale oluşturur. Stratejik önemi çok fazla olan bir kesimde kurulan bu kale etrafında zamanla gelişen yerleşmeye önceleri “Kal’a-i Sultaniyye” deniyordu. Bu küçük yerleşim birimi kuruluşundan bir yıl sonra yani 1464 yılındaki bir Venedik zorlamasından başka hemen hemen iki yüzyıl boyunca hiçbir saldırı görmeyerek gelişti.
XVII. yüzyılda şehri ziyaret eden Evliya Çelebi şehrin düz bir ova üzerinde kurulu olduğundan ve 2000 civarında eve sahip olduğundan bahsetmektedir.
XVII. yüzyılda yaşanan Venedik-Osmanlı Savaşı nedeniyle Çanakkale Boğazı sık sık Venedik taarruzlarına maruz kaldı ve bu nedenle Kal’a-i Sultaniyye kenti zarar gördü. Şehrin gelişimi yıllar süren bu savaşlar nedeniyle gecikmiş ve ancak XVIII. yüzyıl itibariyle eski gelişim hızına erişebilmiştir.
1743 yılında kenti ziyaret eden seyyah Pococke şehrin çevresinin 2,5 km. kadar olduğundan; nüfusun büyük bölümünün ipekçilik, yelken bezi ve çanak-çömlek üretimi ve ticareti ile uğraştığından bahsetmektedir. Burada imal edilen çanak ve çömleklerin şöhrete kavuşması sonucunda da Kal’a-i Sultaniyye’ye Çanak Kal’ası denilmeye başlandı ve zamanla bu isim yerleşerek eski ismi unutturdu. Daha sonra da günümüz şekliyle Çanakkale’ye dönüştü.
XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı kalelerini tahkim ve müdafaası hakkında araştırmalar yapmak üzere İstanbul’a davet edilen Antoine Chabot adlı Fransız istihkâm subayı yanındaki coğrafyacılarla birlikte yeni tahkimatlar planlamıştır. Bu planlar bazı değişikliklerle çeşitli padişahlar döneminde uygulamaya dökülmüş ve boğazın her iki yakasında tabyalar inşa edilmiştir.
XIX. yüzyılda askerî olduğu kadar diplomatik açıdan da hareketli yıllar geçiren Çanakkale’de 5 Ocak 1809’da Kal’a-i Sultaniyye’ye Anlaşması imzalanacaktır. XIX. yüzyılın son çeyreğinde bu küçücük şehirde Fransız, İngiliz, Yunan, ve Rus konsolosluklarının bulunduğunu bilmek şehrin stratejik önemi hakkında bizlere önemli ip uçları verir.
Çanakkale Muharebeleri
Öncesi: 1900’lü yılların başında Avrupa’nın sanayileşmiş ülkeleri arasındaki bloklaşma bütün bir dünyayı savaşa sürüklerken Osmanlı devletinin de bu savaşın dışında kalması düşünülemezdi. Blok devletleri arasında git-geller yaşayan Osmanlı devlet adamları sonunda Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları safına katılmayı kararlaştırdılar ve bunu gizli anlaşmalarla temin ettikten sonra boğazları bütün gemilere kapattıklarını duyurdular. Son hızla savaş hazırlıklarını başlatan Osmanlı Devleti daha ne olduğunu anlamadan Çanakkale Boğazı’ndan iki Alman gemisi (Goeben ve Breslau) Karadeniz’deki Rus limanlarını bombardıman etmişti bile. Ruslar’ın ve onların müttefiki olan İngiltere ve Fransa’nın cevabı çok gecikmeden gelmişti: 3 Kasım 1914 Çanakkale Boğazı girişindeki Orhaniye, Kumkale ve Seddülbahir Tabyaları’nın bombardımanı.
Çanakkale Boğazı’nın Denizden Zorlanması: Amiral Carden komutasındaki bir İtilaf donanması Şubat 1915’te hazırlıklarını tamamlayarak Cevad Paşa komutasındaki Mustahkem Mevki Komutanlığına bağlı Çanakkale Boğaz istihkamlarına planlı ilk taarruzlarını gerçekleştirdi. 19 Şubat’taki bu ilk saldırının amacı dış savunma hatlarını yok etmekti. Ancak tam anlamıyla bir tahribat yapılamayınca 26 Şubat ve 4 Mart’ta Seddülbahir ve Kumkale’ye çıkarılan İngiliz müfrezeleri bu işi üstlenerek yerine getirdi. Böylece Çanakkale Boğazı’nın Ege girişi İtilaf donanmasına açılmış oldu.
Müstahkem Mevki Komutanlığı dış savunma sistemlerinin(medhal) tahribi sırasında asıl harbin boğazın içerisinde sonuçlanacağını bildiğinden merkez tabyalarının gözden geçirilmesi ve mayın dökme işleri ile meşguldü.
İhtilaf donanmasının Çanakkale Boğazı’ndaki büyük saldırısı için 18 Mart Günü seçilmişti. Amiral Carden’dan bir gün önce görevi devralan de Robeck 16 adet harp gemisini Çanakkale istihkamlarına doğru yönlendirmişti. Filo 11.15 sularından itibaren Çanakkale istihkamlarını yoğun topçu ateş altına alarak ilerlerken il kayıplarını Nusrat Mayın Gemisi’nin 7-8 Mart gecesi Erenköy Koyu’na döktüğü mayınlar ve Türk topçusu karşısında verecek, Bouvet Zırhlısı’nı son kez görecekti. Onu yaklaşık iki saat sonra İrresistible ve biraz daha sonra da Ocean takip edecekti. Ayrıca İnflexible, Suffren ve Glulois zırhlıları da savaşamayacak durumda hasara uğrayacaktı.
Her geçen dakika kayıplarının arttığını gören Amiral de Robeck akşam saatlerinde filoya çekilme emrini vererek yenilgiyi ve Çanakkale’nin geçilmezliğini kabullenmek zorunda kalacaktı.
Kara Çıkarmaları ve Kara Muharebeleri: İtilaf devletlerinin Çanakkale Boğazı’nın sadece donanmanın zorlamasıyla geçilmeyeceğini öğrenmeleri onlara pahalıya mâl olmuş ve kara harekatı destekli planlar yapmaya itmiştir. Bu planlar çerçevesinde Gelibolu Yarımadası’nın çeşitli yerlerinden çıkarılacak askerler hızla Kilitbahir Platosu’na ilerleyecek ve kıyı istihkamlarını işgal ve tahrip edecekti. Daha sonra yine donanma İstanbul’a ulaşmak gibi bir amaç taşımayan bu amfibik harekât, Anadolu yakasında Kumkale civarındaki Türk kuvvetlerini oyalama amacı taşıyan bir çıkarma ve Saros Körfezi’ndeki gösteri harekâtları ile desteklenecekti.
Kara çıkarmaları için seçilen 25 Nisan 1915 tarihinde Gelibolu Yarımadası’nda Seddülbahir ve Arıburnu kıyılarına çıkan İngiliz ve sömürge askerleri kıyıda zayıf Türk birlikleri ile karşılaşmış ve ağır kayıplar vermiştir. İlk gün kıyı ve tesadüf muharebeleri ile geçerken sonraki birkaç gün içerisinde cephe genel hatlarıyla etkilenmiştir.
Arıburnu bölgesinde Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 57. ve 27. Alaylar ile 19. Tümen Avustralya ve Yeni Zelanda piyadelerine karşı önemli mücadeleler verirken Seddülbahir’de Binbaşı Mahmur Sabri komutasındaki 26. Alay destanlar yazacaktır.
Çıkarmalardan sonra İtilaf Devletleri amaçlarına ulaşmak için Kirte ve Kerevizdere hücumlarını yapsalar da başarılı olamamışlar ve ilk hedef olan Alçıtepe’ye sekiz buçuk ay boyunca sadece uzaktan bakmıştır. Arıburnu bölgesinde de aynı şekilde dar kıyı hattına sıkışıp kalan İtilaf güçleri amaçlarına ulaşmamıştır.
Siper arasında kilitlenen savaşın anahtarının Anafartalar bölgesine yapılacak yeni bir çıkarma olduğunu düşünen İtilaf devletleri bu bölgede Ağustos 1915’te harekete geçmişse de yine akamete uğramıştır.
Çanakkale’de başarıya ulaşamayacağını anlayan İtilaf devletleri 1915 Aralık ayı sonunda Anafartalar ve Arıburnu’nu boşaltırken 1916 yılının Ocak ayı başında Seddülbahir’den çekilmek durumunda kaldılar.
Savaşın sonunda her iki tarafın da oldukça ağır kaybı vardır. Karşılıklı insan zayiatı 250’şer bini civarındadır ve ekonomik kayıplar ise hesaplanamayacak kadar çoktur.
Cumhuriyet Dönemi’nde Çanakkale
Çanakkale 1915 yılında yaşadığı savaşlar nedeniyle büyük bir tahribat gördü. Savaş döneminde sivil nüfus tahliye edilmiş olduğundan kentte ticaret azaldı ve şehir sönükleşti. Şehrin eski dönemlerini tekrar yakalaması Cumhuriyetin ilk yıllarını buldu.
Cumhuriyet Dönemi’nin ilk nüfus sayımında (1927) şehirde sadece 8515 kişi sayılabilmişti. 1935 sayımında nüfus 11.495’e ulaştı. II. dünya savaşı içinde askeri yığınak bölgesi olduğu için nüfus 24.621’e ulaşan kentin nüfusu savaş sonunda yapılan sayımda (1945) 22.869’dur. Askeri yığınağın çekilmesinin ardından kentin 1950 yılındaki nüfusu 11.824’e indi. 1950 yılından sonra kent nüfusu hızlı bir gelişme içerisine girerek 1970’te 27.042, 1980’de 39.975, 1990’da 53.995, 2000’de 75.900’e ulaştı.
Şehrin alan üzerindeki gelişmesi de 1950’li yıllara kadar sınırlı olmuştur. Şehir bu yıllarda Sarıçay’dan kısmen Hastahanebayırı’na kadar uzanıyordu. Şehrin son kırk yıllık yayılma alanına bakacak olursak kıyı kısmında kuzeye (Hastahanebayırı) ve Sarıçay’ın güney kısmına(Barbaros Mah.) doğru ilerlemiştir.
Günümüzde Çanakkale merkez ilçeyle birlikte on iki ilçeye sahip (Ayvacık, Bayramiç, Ezine, Biga, Lapseki, Çan, Gelibolu, Eceabat, Yenice, Bozcaada ve Gökçeada), 9737 kilometrekarelik toprakları üzerinde 585 köyü bulunan bir Batı Anadolu kentidir.
KAYNAKÇA
- Talat Koç, Çanakkale Yerleşmesinin Durum Raporu 2003, Çanakkale Kent Konseyi Yayınları: 2, Çanakkale 2004, s. 111.
- Şihabeddin Tekindağ, “Çanakkale”, MEB İslam Ansiklopedisi, MEB Basımevi, C. 3, İstanbul 1945, s. 342.
- Koç, Rapor Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2005, 686 s. , s. 113-118; Metin Tuncel, “Çanakkale”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.8, İstanbul 1993, s.197.
- Murat Ufuk Kara, “Gelibolu Yarımadası Arkeolojisi”, Alan Kılavuzluğu Eğitimi Ders Notları, 2004, s. 231. Tuncel, a.g.m, s. 198.
- İngiltere, Fransa ve Rusya İtilaf devletlerini; Almanya ve Avusturya-Macaristan İttifak devletlerini oluşturuyordu.
- Tekindağ, a.g.m, s. 347-351; Koç, a.g.e, s. 120-124; Erol Mütercimler, Korkak Abdul’den Coni Türk’e Gelibolu 1915, Alfa Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2005, 686 s.
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.