Müslüman Türk Milletinin şanlı tarihinde 1915 yılındaki Çanakkale Savunması’nın ve bu kutlu savunma neticesinde kazanılan zaferin çok ayrı bir yeri vardır. Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olan bu şanlı müdafaa hakkın batıla, imanın küfre, maddenin manaya ve haklı olanın haksıza karşı her zaman üstün geleceğini bir kez daha ispat etmiştir. Bu milletin inandığı değerler uğruna neler yapabileceğini ve nelerden vazgeçebileceğini çok anlamlı bir biçimde tüm dünyaya haykırmıştır. Türk Milleti Çanakkale Zaferi ile üzerine serpilen ölü toprağı silkmiş, Balkan Savaşları yenilgisinin ruhunda açtığı yaraları iyileştirmiş ve tüm dünyanın ölümüne kati gözle baktığı bir zamanda yeniden küllerinden doğmuştur. Tarihe, aradan geçen yıllara inat her geçen zamanla gönüllerdeki yerini daha da fazla sağlamlaştıracak olan kahramanlar ve kahramanlık destanları hediye etmiştir. Bu kahramanların taşıdıkları birlik ve beraberlik anlayışını Çanakkale Ruhu adıyla tesmiye ederek insanımızı bu felsefe ile ebediyete kadar birleştirmeyi amaçlamıştır.
Binlerce fidanımızı hayatının baharında kara toprağın bağrına gömen bu savunma savaşında düşmanlarımız bizden ilk darbeyi Çanakkale Boğaz Muharebeleri’nde yemiştir. Çanakkale Muharebelerinin ilk safhasını oluşturan boğaz muharebeleri esnasında burada vatan hizmeti yapan büyük küçük her istihkam görevini hakkıyla yerine getirmiştir. Boğaz müdafileri, 1915 yılının şubat ve mart aylarında yüzer kaleleriyle Çanakkale Boğaz’ını geçip, İstanbul’u ve vatan topraklarını istila etmeyi amaçlayan, güçlü toplarıyla boğaz kıyılarını cehenneme çeviren ve “ bir elimizi bağlasalar öteki elimizle boğaz engelini aşarız” diyerek pervasızca sözler sarf eden İngiliz ve Fransızların yüzüne acısını asla unutamayacakları tarihi bir tokat vurmuştur. Boğaz Muharebeleri’nde kati taaruzun yapıldığı 18 Mart 1915 sabahı Çanakkale Boğaz’ına giren mağrur Avrupa’nın yenilmez armadasını akşam saatlerinde Ebrehe’nin orduları misali perişan eden şanlı istihkamlarımızdan biri de Dardanos Bataryası’dır.
Çanakkale Boğaz Savunması’nda gerek muhabere hattındaki pozisyonu gerekse personelinin savunmada gösterdiği cesaret, fedekarlık ve kahramanlıklar nedeniyle Dardanos Bataryası’nın özel bir yeri vardır. Boğazın Anadolu yakasında Kepez Burnu’nun güneyinde yer alan batarya, kıyıdan 400 metre yükseklikte olup boğaz methaline hakim konumdaki bir tepenin üzerine Sultan II. Abdülhamit Han döneminde tabiye edilmiştir. Sultan II. Abdülhamit Han’ın askeri dehasını bir kez daha gözler önüne seren Dardanos Bataryası’nın konumu ve bu konumun savaş sırasında Türk Savunmasına sağlamış olduğu faydalar ile ilgili olarak Fransız Albay A. Thomazi eserinde; “Bu bataryaya mermi isabet ettirmek çok güçtü, çünkü onun mevzilendiği tepe, arkasındaki hakim tepeler nedeniyle her zaman iyi görünmezdi. Onun ateşi ise çok etkiliydi. 2 Martta, bu bataryanın mermilerinden dördü Canopus zırhlısına isabet etti.“ ifadelerine yer vermektedir. Bataryada beş adet seri ateşli, çapları150/40’lık İngiliz Vickers marka bahriye topu bulunmaktadır. Savaştan önce Çanakkale Boğazı’nın muharebe gemilerine karşı etkin bir biçimde savunulması amacıyla yapılan düzenlemeler esnasında önceleri iki adet olan bu sayı 19 Ağustos 1914 tarihli Başkomutanlık emriyle, 2 Ekim 1914 tarihinde aynı özellikleri taşıyan üç adet bahriye topunun daha ilave edilmesiyle beşe yükseltilmiştir. Adı geçen topların üçü Balkan Savaşlarındaki Çatalca Muharebesi sırasında 13 Şubat 1913’te Karadeniz’de (Karaburun) batan Asar-ı Tevfik Zırhlısı’ndan, diğer ikisi de Muini Zafer gemisinden sökülerek bataryaya tabiye edilmiştir. Yapılan bu ıslahat çalışmalarıyla Dardanos Bataryası’nın boğazın girişinde etkili bir ateş gücüne sahip olması amaçlanmıştır. Çanakkale Müstahkem Mevkii Kumandanlığına bağlı 2. Ağır Topçu Tuğayının 3. Ağır Topçu Alayının 2. Taburunun 1. Bataryası olarak görev yapan Dardanos Bataryası’nın Çanakkale Savunması’nda destanlaşmasındaki diğer bir etken ise burada vatani görevini ifa eden personelin taşıdığı vazife şuuru ve sorumluluk bilincidir. Batarya efradı kalbindeki vatan sevgisinden almış olduğu ilhamla son ana kadar üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmiş, memleketin harimi namusu olan İstanbul’a göz diken müstevlilere payitahtın giriş kapısını mezar etmeye yemin etmiştir. Boğaz girişindeki tabyaların düşman topçusu tarafından süküt ettirildiği 25 Şubat 1915’ten 18 Mart 1915 Deniz Harekatı’na kadar geçen 21 günlük zaman diliminde düşmanın, mayın hatlarını ve orta tahkimatı tahrip etmek gayesiyle geceli gündüzlü yapmış olduğu saldırılarda filonun muvaffak olamamasında Dardanos Bataryası personelinin emeği çok büyüktür.
Çanakkale Boğazı’na saldıran İtilaf Devletleri Filosunun kara listeye aldığı ve susturmak için defalarca uğraştığı Dardanos Bataryası’nın komutanı Kilitbahirli Üstteğmen Hasan Hulusi Efendi’dir. Bataryanın 1. Takım Komutanı Atğmn. Adil Efendi, İkinci Takım Komutanı ise Edremitli Zabit Vekili İsmail Hakkı Efendi’dir. Bataryanın gözetleme mevkiinde ise Trablusgarplı Teğmen Mevsuf Efendi ve Nişangah Çavuşu telemetreci Yozgatlı Yunus Çavuş bulunmaktadır. Üstteğmen Hasan Hulusi Efendi bataryaya tayin olduğu zaman burada daha evvel öğretmenlik yaptığı Topçu Küçük Zabit Mektebi’ndeki bazı öğrencilerine rastlamış, bunları yanına alarak erlerini çok iyi bir eğitime tabii tutmuştur. Bataryada görev yapan genç teğmenler eski hocaları bugünkü komutanları olan Üstteğmen Hasan Bey’in emirlerini büyük bir şevkle yerine getirir, düşman gemilerine karşı vereceği ateş emrini büyük bir sabırsızlıkla beklerdi. Onların bu azim ve iştiyakı batarya komutanını ziyadesiyle memnun ederdi. Batarya efradının sahip olduğu bu takım ruhu Dardanos’a saldıran düşman zırhlılarının sinirlerini alt üst ederdi. Ne zaman Dardanos Bataryası’nı susturmaya teşebbüs etseler gönderdikleri her salvonun karşılığını aynı şiddetle alır, batarya efradının gazabına uğrarlardı.
18 Mart 1915 Deniz Harekatı’nda Dardanos Bataryası
19 Şubat 1915 gününden beri Çanakkale Boğazı’nı geçmek için yoğun uğraşlar veren İtilaf Devletleri donanması elde ettiği ufak tefek başarılara rağmen amacına ulaşmamıştı. Boğaz’da her geçen gün gücüne güç katan Türk Savunması karşısında İtilaf Devletleri Donanması’nın çaresizliği ve Çanakkale Boğazı’nın bir an önce geçilmesi konusunda Amirallik Birinci Lordu Sir Winston Churchill’in yaptığı baskılardan bunalıp sinirleri bozulan Akdeniz Filo Komutanı Koramiral Sackville Carden, bu duruma daha fazla dayanamayıp 16 Mart 1915’te görevinden istifa etti. Amiral Carden’in yerine 17 Mart 1915 tarihinde filo komutanlığına tayin edilen Amiral John De Robeck ise Churchill’e beklediği müjdeyi vermiş, 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazı’na geniş kapsamlı bir deniz taarruzu yapmayı taahhüt etmişti. 17 Mart 1915 akşamı amiral gemisi Queen Elizabeth’te kurmaylarıyla bir araya gelen yeni filo komutanı, sabah saatlerinde yapılacak saldırının planını açıklamış ve gerekli olan görev dağılımını yapmıştı. 18 Mart sabahı saat 08.15’te tarihi görevini yerine getirmek için adalardaki üslerinden ayrılan İngiliz ve Fransız Savaş gemileri dumanlar savurarak Çanakkale Boğazı’nın yolunu tutar. Donanmadaki bu hareketliliği fark eden Yenişehir bölgesindeki nöbetçilerin durumu Çanakkale Müstahkem Mevkii Kumandanlığı’na haber vermesiyle bölgede bir hava keşfi yaptırılır. Pilotların, zırhlıların boğaza yaklaştıklarını haber vermeleri üzerine boğazın iki yakasındaki tabya ve bataryalar harp vaziyeti alır. O heyecan dolu dakikaları ve Mehmetçiğin halet-i ruhiyesini Cevat Paşa dönünceye kadar savunmayı idare edecek olan Müstahkem Mevkii Kurmay Başkanı Selahattin Adil Bey hatıralarında şöyle anlatılır:
Subaylar kumanda ve gözetleme yerlerine, erlerde toplarının başına geçmişler, herkes büyük bir azim ve imanla beklenilen saldırının vatan için hayati önemini değerlendirerek görevine sarılmış, birçok noktalardan “Allah-u Ekber” le başlayan ezan sesleri göklere yükselmişti.
Saat 10.30’u gösterdiğinde filonun 1. Tümenini oluşturan savaş gemileri Agamemnon Zırhlısı’nın kılavuzluğunda boğaza girmeye başlar. Saat 11.00’de gemiler Kumkale gerisindeki obüs bataryalarının atış menziline girer ve mesafe kat ettikçe üzerlerine açılan ateş daha da şiddetlenir. Saat 11.15’te Triumph Zırhlısı’nın Halileli Sırtları’na göndermiş olduğu salvolara İntepe Bataryaları karşılık verir. Saldırı planına göre Merkez Tahkimatını oluşturan Çanakkale- Kilitbahir grubu tabyalarına 1400 yarda (12800 metre) mesafede yerlerini alan zırhlılar, saat 11.30’da amiral gemisi Queen Elizabeth’in ateşe başlamasından on dakika sonra bombardımana başlar.
Dünya tarihinin en önemli ve unutulmaz deniz savaşının başladığı bu andan itibaren Çanakkale Boğazı’nın iki yakası topların kulakları sağır edecek kadar güçlü ve korkunç gürlemeleriyle inliyordu. Gemilerden istihkamlara gönderilen her mermi acı çığlıklar atarak hedefini buluyor ve korkunç patlamalarla infilak ederek düştüğü yeri cehenneme çeviriyordu. Çanakkale Harekatı’nı İslam Dünyası’na karşı başlatılmış bir haçlı seferi olarak kabul eden batının yüzer kaleleri, 1453 yılından beri taşıdıkları kin ve nefreti büyük bir hırs ve intikam duygusuyla İstanbul’un kapısını bekleyen boğaz muhafızlarının üzerine kusuyordu. Merkez Tahkimatını oluşturan, Rumeli Mecidiye, Rumeli Hamidiye, Namazgah, Çimenlik ve Anadolu Hamidiye Tabyaları, düşman donanmasının kendilerine yönelttiği keşif bombardımana gemiler atış menzilleri dışında bulunduğu için çaresizce karşılık veremiyor, sabırla hasımlarının daha da yaklaşmasını bekliyorlardı.
Merkez Tabyalarının bu bir anlık suskunluğunun aksine boğazdaki mayın hatlarını korumakla görevli olan bataryalar Avrupa’nın yüzer kalelerine karşı korkusuzca direniyor ve dualarla gönderdikleri her mermiyle Çanakkale Boğazı’nın geçilmeyeceğini bir kez daha haykırıyorlardı. Boğazdaki mayın hatlarını ve merkez tahkimatını korumakla görevli olan Dardanos Bataryası, saat 11.30’da düşman donanması atış menziline girer girmez öldürücü salvolarıyla gemilere karşılık vermeye başlamıştı. Bataryanın yiğit efradı topları başında, Dardanos’un gelecek nesillere örnek olacak olan kahramanlık destanının şanlı sayfalarını yazmak için canla başla uğraşıyorlardı.

Birinci İngiliz Tümenini Anadolu yakasındaki topçu bataryalarının ateşinden korumak için örtme vazifesi yapan Triumph zırhlısının bataryaya karşı başlattığı cehennemi bombardımana Dardanos Bataryası da gücü nispetinde karşılık veriyordu. Merhum Mehmet Akif’in yıllar sonra kaleme aldığı meşhur şiirinde: “ Ne hayasızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı, Nerde gösterdiği vahşetle bu bir Avrupalı!” sözleriyle bire bir tasvir ettiği bu sahne de Dardanos’un yiğit evlatları inançlarından aldıkları manevi güçle direnişin destanını yazıyorlardı. Üsteğmen Hasan Hulusi’nin: “- Göreyim sizi evlatlarım. Ateeeş!” emriyle sevinç gözyaşlarına boğulan bu arslanlardan kimileri namusları olan toplarını öpüyor, kimileri ise birbirlerine sarılıyor ve ardından düşmanın üzerine mermi yağdırıyorlardı. Onları ne sağanak halinde üzerlerine yağan tonlarca top mermisi ne de etraflarında ard arda meydana gelen korkunç patlamalar korkutabiliyor, hepsi bir kalkan olup üstlerine gelen cehennemi göğüslerinde söndürüyorlardı.
Merkez Tabyalarına yapılan bombardımanın yeterli olduğuna karar veren Amiral De Robeck’in filoyu biraz daha yaklaştırıp, Amiral Guepratte komutasındaki Fransız Filosuna ait dört harp gemisini ileri sürmesiyle yarım saattir sukünetini muhafaza eden Çanakkale- Kilitbahir istihkamları, top başı yaparak ve boğazdaki kardeşleriyle beraber düşman gemilerine ateş etmeye başlamıştı. Merkez Tahkimatının işe karışmasıyla şaşkına dönen Amiral De Robeck’in yenilmez armadası, aldığı isabetlerle yıpranmaya başlamıştı. 12.45’te yirmi beş dakika içinde on iki isabet alan Agememnon zırhlısı, Dardanos Bataryası’nı kendisine hedef olarak seçmişti.
Batarya personelinin Agamemnon’a karşı ayrı bir kini vardı. “ Kırık Direk” adını verdikleri bu zırhlının boğaza her girişinde cephane yükünü istihkamlar üzerinde tüketip pervasızca çıkıp gitmesine sinir olurlardı. Üsteğmen Hasan Hulusi Efendi’nin: “- Haydi çocuklar hedefimiz şu sizin kırık direk dediğiniz gemi” diye emir vermesiyle Agamemnon, Dardanos’un gazabına uğramaya başladı. Geminin baş ve güvertesine isabet eden ilk mermilerin sebep olduğu duman dağılıncaya kadar Queen Elizabeth’e atışlarını yönelten Dardanos Bataryası’nın yolladığı üç mermi, amiral gemisinin güvertesinde patladı. İkinci defa Agamemnon zırhlısını ele alan topçular bu defa üç isabet daha kaydetti. Zırhlı olduğu yerde döndü ve dumanlar içinde kaldı. Saat:13.35 sularında Dardanos Bataryası ile Agamemnon zırhlısı arasında sürüp giden bu mücadeleyi ve Agememnon zırhlısının yaşadığı zor anları harekatı takip eden bir İngiliz Savaş muhabiri hatıralarında:” Bu sırada Agamemnona isabet eden Dardanosun üç mermisinden ikisi yine güvertede patladı. Biri de arka bacayı yırtarak yeni açılmış bir nilüfer çiçeği haline koydu.” sözleriyle anlatır. Agemomnon zırhlısının yer değiştirmesi üzerine Prince George zırhlısını dövmeye başlayan batarya, gemiye beş isabet kaydetti ve teknede çok büyük bir yangın çıktı. Dardanos’un gönderdiği salvolarla alev alev yanan Prince George bulunduğu mevkiyi terk etti. Gemi personeli çıkan yangını söndürmeye çalıştı. Tabyalardaki topların bombardımanından ötürü toprak altında kalması ve hasara uğraması nedeniyle Türk topçusunun atış hızı oldukça azalmıştı. Saat 13.45’te gemilerin kesin sonuç alma yerlerine yaklaşmalarının ve mayın hatlarında donanmanın İstanbul’a gidebilmesi için gerekli olan geçidin açılmasının zamanının geldiğini düşünen Amiral De Robeck, mayın arama ve tarama faaliyetlerini örtmek ve korumak amacıyla Albay Hayes Sadler komutasında altı İngiliz zırhlısından oluşan 2. Tümeni yıpranan Fransız tümeniyle değiştirmeye karar verdi. İngiliz ve Fransız Zırhlıları arasında saat 14.00 civarında başlayan nöbet değişimi esnasında o gün zaferlerin hangi taraftan yana olacağını gösteren ilk belirtiler tezahür etmeye başladı. Fransızların Bouvet Zırhlısı, Çanakkale Boğazı’ndan çıkarken Nusrat Mayın Gemisi’nin Erenköy Koyu’na döktüğü mayınlardan birine çarparak sadece iki dakika içinde battı. Müttefikler üzerinde şok etkisi yaratan bu olay boğaz savunucularının dayanma gücünü artırdı. 18 Mart Boğaz Muharebeleri’nin kırılma noktası olarak kabul edebileceğimiz bu hadise, Türk topçusu için büyük bir moral kaynağı olmuş, onların maneviyatını arttırmıştı. Boğazın şanlı müdafilerine emeklerinin asla zayi olmayacağını göstermiştir. O dakikalarda Kilitbahir’den Çanakkale’ye yeni geçen Müstahkem Mevkii Kumandanı Cevat Paşa, yaveri Selahaddin Adil Bey’den komutayı devralır. Cevat Paşa, düşmanın hiç ummadığı bir anda düçar olduğu bu felaketin Müstahkem Mevkii topçusu üzerindeki tesirini: “ Bouvet’in batışı ve Fransız filosunun perişan hali bütün kale mensuplarının maneviyatlarını yükseltti. Onlara yeni bir kuvvet ve kudret verdi.” sözleriyle anlatır. Üsteğmen Hasan Hulusi’nin topları o dakikalarda toprak altına gömüldüğünden dolayı Bouvet’e ateş açamamıştır.

Fransız filosundan boğaz nöbetini devralan Albay Hayes Sadler komutasındaki altı İngiliz savaş gemisi saat:14.31’de boğazdan içeri girer. Ocean, İrresistible, Vangeance, Swiftsure, Majestic ve Albion muharebe gemilerinden oluşan 2. Tümen zırhlıları saat 14.39’da 12000 yarda (11000 metre) mesafeden Çanakkale- Kilitbahir istihkamlarını güçlü toplarıyla dövmeye başlar. Sabahtan beri hattı harpte muharebe eden İngiliz zırhlılarıyla birlikte kaleleri hallaç pamuğuna çeviren bu yeni gemiler, merkez tahkimatıyla aralarındaki mesafeyi 10000 yardaya (9150 metre) düşürür. Merkez Tahkimatı, düşmanın taze kuvvetle başlattığı bu şiddetli bombardımana aynı nispette cevap veremez. Bu ateş ve çelik yağmuruna seri bir biçimde karşı koyan tek tabyamız Anadolu Hamidiye Tabyası idi. Düşman ne yapsa bu şanlı muhafızı susturamıyordu. Queen Elizabeth ve Agamemnon zırhlılarının alev kusan namlularına korkusuzca karşı koyan Hamidiye, saat:15.00’te Irresistible zırhlısını fena ele almış, bu gemi on dört dakika sonra büyük bir patlamayla sarsılmıştı. Makine dairesi sular altında kalan ve sancak bordasında bayılan zırhlı, bütün hareket kabiliyetini yitirmiş, boğazdaki güçlü akıntının tutsağı olmuştu. Anadolu kıyıları boyunca sürüklenen Irresistible zırhlısı saat:16.15’te Nusrat’ın döktüğü mayınlardan birine çarptı. Sancak makine dairesinin altında, omurgaya yakın bir noktada patlayan mayın gemiyi ümitsiz vak’a haline getirdi. Suların her dakika esir aldığı tekne akıntının hızıyla bir müddet daha sürüklendi ve kaderin cilvesi Dardanos Bataryası’nın tam karşısında mıhlanıp kaldı.
Dardanos Bataryası biraz evvel devasa toplarıyla silah arkadaşlarına kan kusturan ve şimdi derin bir acziyet içinde çaresizce karşısında bekleyen 15000 tonluk dev zırhlıyı, toplarıyla kalbura çevirmeyi başladı. Irresistible Dardanos’tan yediği her darbeyle ölüme bir kat daha yaklaşıyordu.
Dardanos’un dualarla yolladığı salvoların Irresistible zırhlısına yaptığı tahribatı, o ana şahitlik eden bir yazar hatıralarında şu cümlelerle anlatır:” Fazla olarak sakatlanmış zırhlı, akıntının sevkiyle Asya kıyılarına doğru sürüklendi ve akıntının söndüğü bir noktaya gelince de olduğu yerde mıhlanıp kaldı. Halbuki bu sakin su bölgesi Dardanos Bataryaları’nın burnu dibindedir. Türk istihkamı için ne ele geçmez bir fırsattır bu !… Ve bütün mürettebatı güvertesinde tabur edilmiş şu koca düşman zırhlısı ne mükemmel bir hedef teşkil etmektedir. Omuz omuza duran bu et yığınında Dardanos’un humbaraları geniş ve kanlı gedikler açıyor ve ateşe beş altı seyyar batarya da katılıyor.

Şehadet Vakti
Boğaz Harbi’nin galip ve mağlubunun belli olmaya başladığı akşam saatlerinde Anadolu Yakası’ndaki Mesudiye Bataryasını bombardıman eden amiral gemisi Queen Elizabeth, bir müddet sonra devasa toplarını Dardanos Bataryası’na tevcih ettirdi. Harekat boyunca kendilerine meydan okuyan ve atışlarıyla zırlıları ciddi manada hasara uğratan Dardanos’u süküt ettirmeye niyetlenen Queen Elizabeth, 38’lik devasa toplarıyla bataryaya karşı müthiş bir baraj ateşi açtı. Ortalığı yerle bir eden bombardıman sırasında batarya efradı sığınaklara alındığından dolayı can kaybı yaşanmasa da etrafı toz ve toprakla dolan toplar işlemez hale gelmiş, Müstahkem Mevki Kumandanlığıyla olan telefon irtibatı da kesilmişti. Top atışı bittiğinde sığınaklardan çıkan personel, süratle topları temizleyerek ateşe hazır hale getirdi. Kısacası yenilmez armadanın gücü yine Dardanos’u susturmaya yetmedi. Filo bu konuda yine sınıfta kaldı. Üsteğmen Hasan Hulusi Efendi telefon hatları tamir edilir edilmez Dardanos’un bu kısa süreli suskunluğundan endişe eden Cevat Paşa’yı arayıp yaşananlar hakkında malumat verdi. Topların düşmana mukabele etmeye hazır olduğunu duyan Cevat Paşa ise “ Sağol kahraman evladım. Cenab-ı Hak hepinizi bu millete bağışlasın.” sözleriyle memnuniyetini ifade etti.
Ne var ki bu Cevat Paşa’nın batarya komutanıyla son konuşması olacaktı. Bataryanın bu bir anlık sessizliğinden istifade ederek Merkez Tahkimatı’na daha rahat yüklenen zırhlılar, Dardanos’un yeniden üzerlerine mermi yağdırdığını görünce şaşkına dönmüşlerdi. Üsteğmen Hasan evvela o gün saat 16.05’te mayına çarpıp, batma tehlikesi geçirerek boğazdan dışarı kendisini zor atacak olan Inflexible zırhlısını ele aldı. Dardanos Bataryası’nın Inflexible zırhlısına saldırdığını gören Queen Elizabeth saat 16.40’ta bütün hırsıyla tekrar bordasındaki toplarını bataryaya çevirmiş, ortalığı yerle bir etmeye başlamıştı. Üsteğmen Hasan bunun üzerine hedef değiştirerek toplarını amiral zırhlısına tevcih ettirdi. Tabur Komutanı Mithat Bey tarafından telefona çağrıldığını haber alan batarya komutanı, gerekli emirleri vererek topların başından ayrıldı. Bu, batarya efradının çok sevdikleri komutanlarını son görüşleri ve ondan aldıkları son emirlerdi. Şehit Namzedi Hasan Efendi düşman mermilerinin fazlaca düştüğü bir mahalde yer alan ( tarassut/ gözetleme yeri) muhabere mevkiine giderken peşinden gelen Teğmen Mevsuf’a neden geldiğini sorar. Üstü başı toza toprağa bulanmış olan Mevsuf Efendi de cevaben çok susadığını söyler. İkiside telefonun bulunduğu sipere girer girmez bir düşman salvosu siperin önündeki toprağı kaldırır ve üzerlerine yığar. Canlarını, her şeyden aziz bildikleri mukaddes vatan toprakları için seve seve feda etmeye hazır olan bu iki mümtaz Osmanlı zabiti ve Yozgatlı Yunus Çavuş ölmeden diri diri toprağa gömülür ve çok geçmeden şehit olur. O anı ve sonrasında yaşanılanları Dardanos Bataryası ikinci takım komutanı Edremitli İsmail Hakkı Efendi hatıralarında şöyle anlatır:
Tam bu sırada müthiş bir patlama oldu. Her tarafımız toz duman içinde kaldı. Taş, toprak, tahta, kalas parçaları havada uçuşuyor. Sonrada üzerimize düşüyordu.
-Dikkat çocuklar, koruyun kendinizi diye bağırdım, üstümüz tamamen açık sığınacak yer yoktu. Arif birden:
– Bey bu mermi bizim tarassut tarafına düştü galiba dedi, oraya yürüdü. Arif doğru tahmin etmişti. O taraftan birkaç inilti kulağıma geldi. Takıma:
– Ateş kes… Kumandası vererek tarassut mahalline koştum. Yaklaştıkça etraftaki enkaz fazlalaşıyordu. Arif’e yetiştim.
-Yürü Arif diyerek geçtim yanından. Tarassut mahalline girdiğim zaman gördüğüm manzara karşısında adeta kanım dondu. Kumandanımız Hasan Bey, Mülazım Mevsuf Bey ve çok sevdiğim Nişangah çavuşumuz Yozgatlı Yunus şehit olmuşlar kanlar içinde enkazın arasında yatıyorlardı. Tam altı metre mesafeye düşen bir 38’lik bu üç kahraman arkadaşımızı bizden ayırmıştı. Tarassut yerinin önünde çukur açan bu uğursuz mermi arka tarafta da büyük hasar yapmış buradaki vazifeli dokuz erimizde şehit olmuşlardı. Az ilerde beş erimizde yaralanmış şehit arkadaşlarının arasında inleyerek sağa sola davranıyorlardı. Hemen yardımlarına koştuk, sıhhiyeler geldi. Yaraları sarıldı. Aşağıya indirilip nakliye arabaları ile hastaneye yolladım onları. Tekrar tarassut yerine dönerek şehitlerin üzerlerini beyliklerle örttüm. Bu arada birinci takım subayı Adil geldi.

-Ne var İsmail? Diyerek nefes nefese sorunca:
– Metin ol Adilciğim. Kumandan Hasan Bey, Mülazım Mevsuf ve benim Yozgatlı burada şehit oldular. Arkada da daha dokuz şehidimiz var. Beş yaralımızı da yaralarını sarıp hastaneye gönderdim dedim. Adil evvela beni dikkatle dinledi. Bir durdu… Sonra birden şehitlerin üzerine adeta kendini attı. Yüzlerindeki örtüleri teker teker açarak hepsine birer kere baktı ve sonra da tekrar yavaşça hepsini örterek doğruldu. Gözlerinden yaşlar akıyor, bir hıçkırık duydum. Baktım Arif. Bataryanın gülü olan Arif gözlerinden yaşlar akarak kendi kendine söyleniyor. Yanına sokuldum. Elini omzuna koyup yüzüne baktım.
– İyi insanlardı bunlar bende yanlarında bulunsam ne olurdu? Diyordu.
Cenab-ı Hak onları bizden daha çok seviyormuş. Metin ol Arifim sen dedim. Düşman tabyamızdaki infilakı ve ateşi kestiğimizi görerek toplarını Hamidiye’ye çevirmiş ateş ediyordu.
Batarya’ya dönen Teğmen İsmail Hakkı Efendi personele acı haberi verir. Herkes derin bir teessür içindedir. İsmail Hakkı Bey efrada kumandanlarının ve şehit arkadaşlarının intikamlarını almaları için top başı yapmalarını emreder. Dardanos’un kahraman efradı milletimizin ateşle imtihan edildiği o tarihi günde şehadetleriyle bataryalarına şan veren ve gelecek nesle örnek teşkil eden komutanlarını ve arkadaşlarını kaybetmenin hırsı ile Queen Elizabeth zırhlısına ard arda intikam dolu atışlar yaparlar. Gönderiler her salvo koca dretnotun tepesinde patlar. Dardanos Bataryası’nın şanlı muhafızları, akşamüzeri boğazı terk eden müttefikler armadasına bir kez daha ölmediklerini, yılmadıklarını, vatan topraklarını savunmaktan vazgeçmeyeceklerini, Çanakkale Boğazı’nın İstanbul’a gitmek isteyen her düşman kuvvete bir geçit değil, mezar olacağını haykırır. İsmail Hakkı Efendi o güne ait hatıralarında amiral gemisine yapılan bu son borbadımanın etkileriyle ilgili: “ Büyük bir dikkat ve hırsla attığımız mermiler boşa gitmemeye başladı. Ancak danelerimizin çapları ufak olduğundan ve bu gemiler kum torbalarıyla korunduklarından tesirli olamıyorduk. Ama mermilerimizin patlayışı gemilerin personeli üzerinde sinir bozucu etki tesirler yaptığı muhakkaktı.” ifadelerini kullanır. İstanbul Fatihi olmak hülyasıyla boğaza giren ve akşam saatlerinde hayal kırıklığı içinde boğazı terk eden Amiral De Robeck’in komuta gemisi, Dardanos’un atış menzilinden çıkar çıkmaz batarya, Lord Nelson muhabere gemisine ateş etmeye başlar. Batarya’nın yolladığı dördüncü mermi geminin güvertesini alevler içinde bırakır. Lord Nelson’da Queen Elizabeth gibi selameti boğazdan kaçmakta bulur.
GİTTİLER!… GEÇEMEDİLER!…GEÇEMEYECEKLER
Düşman gemileri bataryanın atış menzili dışına çıkıncaya kadar personel topçu ateşine devam eder. Gemiler uzaklaşınca beyhude yere cephane harcamamak için ateş kesilir. Bu sırada Batarya’daki faciayı telefonla haber alan Çanakkale Müstahkem Mevkii Kumandanı Cevat Paşa Dardanos Bataryası’na ulaşır. Beyaz atının üzerinde Batarya’ya gelen Müstahkem Mevkii Kumandanı efradı selamlar ve hepsine: ”Başınız sağ olsun evlatlarım. Hepinize geçmiş olsun.” diyerek taziyelerini iletir. Şehitlerin nerede olduğunu soran Cevat Paşa’ya İsmail Hakkı Efendi refakat eder. Birlikte facianın yaşandığı tarassut mahalline giderler. Edremitli İsmail Hakkı Efendi hadisenin bundan sonraki kısmını hatıralarında şöyle anlatır:
”Batmakta olan güneşin kızıl renkleri tepeye çıkmakta olan Cevat Paşa’nın gözlük camlarında parıltılar yapıyordu. Bu manzaranın tesiri altında kalmış o renkleri doya doya seyrederken içimdeki acıyı unutmaya çalışıyordum. Tarassut mahalline geldik. Arif kalktı selam verdi. Paşa üzerleri örtülü şehitleri görünce birden sert bir şekilde toplandı vaziyet aldı. Bu kahraman ölüleri selamladı. Sonra eğildi yüzlerini açarak baktı.
–Fedakar evlatlarım. Büyük rütbeyi aldınız. Ruhunuz şad olsun. Dedi. Gözlerinden yaş damlaları düşüyordu. Birkaç damla da şehitlerin üzerine aktı. Yavaşça örtüleri yüzlerine örttü. Doğruldu tekrar vaziyet alarak onları selamladıktan sonra bize döndü.
-Çıkalım. Bir de dışarısını görelim çocuklar. Diyerek önümüzden geçti.
Mermilerin açtığı çukuru, etraftaki tahribatı görüp şehit erlerin yanına geldi. Bu şehitleri de tazim ile selamladıktan sonra hepsinin ayrı ayrı yüzlerini açtı ve;
– Benim kahraman çocuklarım derken. Derken yine gözlerinden yaşlar yuvarlanıyordu. Onların da yüzlerini örttü ve tekrar selamlayarak oradan ayrıldı. Aşağıdan inerken bize:
– Çocuklar ben tertibat aldım. Şimdi arabalar ve Alay imamı gelecek şehitlerle meşgul olacaklar. Yaralıları ne yaptınız?
– İlk sargılarını yaptırıp hastaneye yolladık Paşam. Dedim.
– İçlerinde ağır olan var mı?
– Biri ağır diğerleri hafiftir cevabını verdim.
– Şimdi onları da hastane de görürüm. Dedi ve birlikte tabyaya indik. Efrad takımlar halinde toplanmışlardı. Onları selamlayan paşa:
-Başınız sağ olsun evlatlarım.
-Sağ olun Paşam.
-Kahraman arkadaşlarımız en büyük mertebeye erdiler. Onlar yattıkça Cenab-ı Hak sizlere ömür ihsan buyursun. Onların intikamını aldınız evlatlarım. Bu sırada yanımıza gelen bir er Arif’ten bize şu haberi getirdi.
– Düşmanın en son gemisi şu an boğazdan çıkıyor. Bu haberi paşaya bildirdik. Yanımızdaki yüksekçe bir tepeye yürüdü. Güneşin son ışıkları boğazdan perişan bir halde çıkan sabahki mağrur düşman filosunun son gemisini ve bu korkunç armadayı mağlup eden kahraman Türk Topçularının Kumandanını aydınlatıyor.
Bu manzara karşısında Cevat Paşa’nın;
– Gittiler… Geçemediler… Geçemeyecekler de… diye konuştuğunu duyduk. Az sonra şosenin üzerinde beyaz atı ile Dardanos’tan uzaklaşan 18 Mart’ın bu muzaffer kumandanı etrafı sarmaya başlayan akşamın karanlıkları içinde karargahına dönüyor ve görünmez oluyordu.
Çanakkale Harekatı’ndaki deniz taarruzlarının en sonuncusu ve en kapsamlısı olan 18 Mart 1915 Deniz Harekatı Cenab-ı Hak’ın yardımı ve vatan kapısının şanlı muhafızlarının fedakarlık ve gayretleriyle paha biçilmez kıymette bir zafer olarak tarihe geçmiştir. Kendilerini haçlı ordularının devamı olarak kabullenip kin, nefret ve intikam duygularıyla pay-ı tahtın kapısını hayasızca zorlayan müstevliler, akşam saatlerinde zafer naraları atıp meydan okudukları, dünyaya rezil rüsva olarak boğazı terk etmek mecburiyetinde kalmışlardır. O gün Çanakkale Boğazı’nda mayınların ve topçuların işbirliğiyle batırılan üç koca zırhlı dünya durdukça 18 Mart 1915 saat 18.00’de kazanılan büyük Türk Zaferinin ebedi bir nişanesi olarak deryanın derinliklerinde kalacaktır. 18 Mart’ı göğsümüzü kabartan ve milli mefküremizi tazeleyen bir şeref ve kahramanlık günü haline gelmesinde Dardanos Bataryası’nın gösterdiği çabayı daima hatırlamak mecburiyetindeyiz. O gün düşmanın üzerine yağdırdığı 4000 mermiyi iman dolu göğsünde söndüren, üç defa toprak altında kalıp, kullanılmaz hale gelen toplarını, ümidini kaybetmeyip büyük bir tevekkül örneği sergileyerek ateşe hazır hale getiren ve düşmana haddini bildiren, verdiği şehitlerle vatan mihrabında şerefli bir hatıra bırakan Dardanos Bataryası, Çanakkale Muharebeler ile başlayan milli dirilişimizin en önemli sembollerindendir. 18 Mart günü dualarla namluya sürdüğü 115 mermiyle Birleşik Filoya meydan okuyan imanın, tevekkülün ve vatan sevgisinin bu aşılmaz seddini ve onun mücahitlerini aşağıdaki mısralar şu sözlerle ölümsüzleştirmektedir.
O gün artık, ne ana ne bacı ne kardeş,
İlle vatan, vatan diye haykırırken Hasan,Şehit düştü Dardanos Tabyası’nda o yiğit kumandan. Onu yalnız bırakır mıydı? Mevsufla yiğit erleri? İşte o gün hepsi almışlardı en büyük rütbeyi. Kan, ateş içerisinde boğuşuyordu Mehmet, Artık düşmana çekilmek olmuştu kısmet, Hayatla ölüm, karıştı birbirine, Yine Çanakkale’m kaldı asıl sahiplerine…
18 Mart 1915 günü yazılan Dardanos Destanı kıyamete kadar unutulmayacak, yaşayan ve yaşayacak olan nesillere vatan müdafaası ve sevgisi adına ilham kaynağı olmaya devam edecektir.
Çanakkale Davası’nın edebiyatımızdaki en gür sesi ve en büyük şairi olan Merhum Mehmet Akif Ersoy’un o muhteşem şiirinde; “ Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana, yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.” Sözleriyle minnet duygularını dile getirdiği, namusumuzu ve bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz o asil kahramanlar, bizden sadece saygı, vefa ve dua beklemektedir. Hasan Mevsuf Şehitliği’nin ve bataryanın bulunduğu mevki günümüzde ne yazık ki hak ettiği saygıyı görmemektedir. Tarih şuurundan yoksun bazı insanların açık hava meyhanesi ve randevu yeri olarak kullandıkları mekanda meydana gelen gayrı ahlaki hadiseler şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır. Hasan Mevsuf Bataryası’nın mevzilendiği tepe ve şehitliğin çevresi bu saygısızlıktan kurtarılmalı, yetkililer bunun için önlem almalıdır. Ülkemizin dört bir yanından her sene Çanakkale Şehitlerini ziyarete gelen misafirlerimiz, Gelibolu Yarımadası’nı ziyaret ettikleri gibi, boğazın karşı tarafında yatan kahramanlarımızı da ziyaret etmeli, Dardanos Bataryası şehitlerini boynu bükük bırakmamalıdırlar. Hasan Mevsuf Bataryası ve şehitliğini ziyaret etmek isteyen misafirlerimiz Çanakkale- İzmir asfaltının 10. kilometresinde, yolun sağ tarafında Hasan Mevsuf Bataryası ve Şehitliği yazan bordo renkli bir tabelayla karşılaşacaklardır. Buradan sağa saparak iki kilometre devam ettikten sonra Dardanos Destanı’nın yazıldığı bataryaya (beyaz renkli boğaz kontrol radar kulesinin bulunduğu nokta) ve bu destanın şanlı amillerinin ebedi istirahatgahlarına ulaşabileceklerdir. Bu vatanın ebediyen Müslüman ve Türk kalması için canını veren aziz şehitlerimizi en derin rahmet ve hürmet duygularıyla yad ediyorum. Ruhunuz Şad Olsun…
KAYNAKÇA
- Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Çanakkale Cephesi Harekatı 5. Cilt 1. Kitap Genelkurmay Başkanlığı Yayınları Ankara 1993
- Balkan Harbi Tarihi 7. Cilt Osmanlı Deniz Harekatı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Basımevi İstanbul 1965
- Thomazi Alb. Çanakkale Deniz Savaşı Çev. Emekli Korgeneral Hüseyin IŞIK Genelkurmay Askeri Tarih Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları Ankara 1997
- Harp Tarihi Gezileri –II ( Çanakkale- Gelibolu) Genelkurmay Askeri Tarih Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları Ankara 2010
- Yaratanların Ağzından 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi Türkiye Eski Muharipler Cemiyeti Yayınları Ankara 1965
- Saraçoğlu A.C.Çanakkale Zaferi 18 Mart 1915 Düşman Geliyor Top Başına Yeditepe Yayınları İstanbul Ocak 2007
- Üryanizade A.V. Çanakkale Cephesinde Duyup, Düşündüklerim Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi c. XVIII. Sayı 53 Temmuz 2002
- Sezen N. Boğaz Zaferinin Kazanılmasında Dardanos Bataryası Hasan ve Mevsuf Beylerin Rolü 18 Mart Deniz Zaferi Paneli Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Çanakkale Savaşları Araştırma ve Tanıtma Topluluğu Yayınları Çanakkale 17 Mart 2009
- Mirliva Sedat, Boğazlar Meselesi ve Çanakkale Deniz Savaşı’nda Türk Zaferi Sadeleştiren ve Yayına Hazırlayan Yrd. Doç. Mehmet Köçer Phoenix Yayınları Ankara 2007
- Çanakkale Hatıraları 1. Cilt Arma Yayınları İstanbul
- Tarhan M. 18 Mart Zaferi Milliyet Gazetesi 18 Mart 1970
- Bayrak M. 18 Mart 1915’ten 18 Mart 2009’a Çanakkale Deniz Zaferi
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.