12. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Ertuğrul’da Şanlı Direniş

Written by ÇSATT

Tuğba Gümüşkaya / Türkçe Öğretmenliği

2013-Haziran sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

18 Mart 1915… Güneşin umut ve zaferle doğduğu gün… Yenilmez denen armadanın imana, vatan aşkına, Nusrat’ a, Seyit Onbaşı’ya ve nice sayısız kahramana boyun eğdiği gün… Beş çayını İstanbul’da içme hayali kuranların heveslerinin kursaklarında kaldığı gün… İşte o gün ‘büyük’ donanma arkasına bile bakmadan giderken Cevat Paşa şunları söylüyordu: “Gittiler, geçemediler, geçemeyecekler.” Evet, gitmişlerdi; lâkin yine geleceklerdi. Nitekim öyle de oldu. 25 Nisan’da Seddülbahir önlerine geldiklerinde amaçları belliydi. Seddülbahir Bölgesi’ne beş ayrı noktadan çıkarma yapacaklardı. Belirlenen bu çıkarma noktaları: Morto Koyu (S Koyu), Ertuğrul Koyu (V Koyu), Tekke Koyu (W Koyu), İkiz Koy (X Koyu) ve Pınariçi Koyu’dur (Y Plajı) Seddülbahir Bölgesi’ndeki bu beş koydan çıkarma yapıp, bölgenin kilit noktası, ilk hedef Alçıtepe ele geçirilecek, kuzeyde çıkarma yapan Anzak kolordusuyla birlikte Kilitbahir Platosu’ na yönelip Türk savunması çökertilecekti. Bu planın ağırlık merkezini oluşturan noktalar ise Tekke ve Ertuğrul Koyu’ydu.

 Çıkarmadan günler önce İtilaf kuvvetleri Çanakkale yakınlarındaki adalarda hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyorlardı. 23 Nisan günü artarak devam eden bu faaliyetler Türk tarafında da fark edilmişti. 26. alay 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri beklenen çıkarmanın 25 Nisan günü olacağı düşüncesindeydi. Birkaç gündür yerleşmelerle uğraşıldığı için birlikler yorgundu. Tabur tam olarak hazır değildi.23Nisan akşamı şöyle bir emir yayımlandı:

“İlerideki takımlar ihtiyat cephanelerini yanlarında bulunduracak, geriden su alınması zor olacağından gece yarısından sonra bütün su mataralarıyla su tenekeleri doldurulacak gerektiğinde ikinci günü akşamına kadar bu cephane ve su ile idare olunacaktır. Düşman çıkarma girişimleri karşısında acele edilmeyip kayıklar ve şalupalar kıyıya 200-300 metre yaklaştıktan sonra şiddetle ateş açılacaktır. Silah başı işareti üzerine tabur ihtiyatındaki bölükler, batı ve güneye karşı kapalı bulunan sırtların eteklerinde toplu ve hazırlıklı olarak emir bekleyeceklerdir. İlk yardım istasyonu; Harapkale Tepesi’nin kuzeyinde, örtülü yolun hemen yakınlarında, zeytin ağaçlarıyla kaplı sırtın eteklerine kazılmış zeminliktedir.”

Yayımlanan bu emir, çok yakında başlaması muhtemel çıkarma için son bir hazırlık ve alarm niteliğindedir.

Türk tarafında olası bir çıkarma için bölgenin savunması hesaplanırken müttefikler plan üstüne plan yapıyordu. Yarımadanın ucunda bulunan Seddülbahir bölgesi gemiden açılacak top ateşleri için çok uygun bir hedefti. Yapacakları çıkarmayı Euryalus, Implacable, Cornwallis, Swiftsure, Albion, Vengeonce, Goliath, Queen Elizabeth savaş gemileriyle Talbot, Dublin, Saphire ve Amethyest kruvazörleri destekleyecekti. Dürbünlerle izleyerek ezberledikleri bölge arazisinde hem denizde hem de karada devam eden dikenli telleri fark etmişlerdi. Ancak o kadar yoğun bombardıman yapacaklardı ki engellerin ortadan kalkacağına inanıyorlardı. 

Planları gerçekleştirmek için bölgeye üç piyade tümeni ayrıldı. Bunlar:

-Bir İngiliz kara tümeni
-Bir Fransız kara tümeni
-Bir İngiliz kraliyet deniz tümeni

River Clyde’nin Ertuğrul Koyun’nda karaya oturtuluşu.

Bu üç piyade tümeninin yanı sıra bir Hint tugayı ve inatçılıklarıyla tanınan İrlandalılar( 1. Hassa Dublin Taburu) da vardı. İrlandalılar Taburu küçük taşıt gruplarıyla V sahilinin batısına çıkarılacaktı. Asıl vurucu kuvvet Hunter-Weston komutasındaki 29.tümen olacaktı. Bu özel tümen River Clyde isimli kömür gemisine yerleştirilecekti. Cenevre Savaş Sözleşmesi’ne göre ticarî gemilere ateş açmak savaş suçu sayılıyordu. Türklerin bu suçu işlemeyecek kadar namuslu olduğunu düşman elbette ki biliyordu. River Clyde masum bir kömür gemisi gibi görünüp içindeki iki bin kişiyle Seddülbahir’e çıkarma yapacaktı. Bazı yerlere yerleştirilen makineli tüfeklerle Türklere ateş açmak kolay olacaktı. Planları çok uygun görünüyordu. Yıllar önce bu topraklarda zafer getiren Truva atı hilesi bu coğrafyanın kaderiydi. Bu sefer tahtadan bir at yerine on yaşındaki River Clyde kömür gemisi seçilmişti.

Ertuğrul Koyu çıkarması müttefik kuvvetler için o kadar çok önem kazanmıştı ki Türklerin gücünü bölmek, bir oyalama yapmak için Beşige ve Bolayır’a bir Fransız müfrezesi çıkarılmasına karar verildi.

İtilaf kuvvetlerinin planlarıyla Türk tarafının savunma sistemi burada çok zor, çetin mücadeleler geçeceğinin bir işaretiydi.

24 Nisanı 25 Nisana bağlayan gecenin ilk saatleri oldukça sakin geçti. Gecenin ilerleyen saatlerinde düşman muhripleriyle torpidobotları denizde belirmeye başladı. Işıldaklarla aydınlattıkları noktalara topçu ateşi açtılar. Amaçları bir numaralı çıkarma noktası olarak seçtikleri bu bölgedeki savunmayı yumuşatarak çıkarmaya zemin hazırlamaktı. Binbaşı Mahmut Sabri, sabahın 04.30’unda başlayan, cehennem ateşini hissettikleri günü şöyle anlatıyor:

“Tekke Koyu ile Eski hisarlık arasında birçok savaş gemisi kıyılarımıza pek yakın mesafeye yaklaşmış, durmadan ateş püskürtmekteydi. Seddülbahir sırtları sayısız infilakla kaynıyordu. Ateş yoğunluğu ileri hat siperlerimizin üzerine oturtulmuştu. Yüzlerce infilakın meydana getirdiği siyah, beyaz ve yeşil duman bulutlarından ilerdeki bölüklerin ne olduğunu ve tahribatın derecesini kestirebilmek mümkün değildi. Taburun kıyı hattındaki düzenleri müthiş bir ateş silindiri altında kaybolmuş gibiydi.

Denizden yapılan bombardımanlar, yarımada burnuna üç yandan çaprazlanmıştı. Yerde ve havada yüzlerce patlamanın hâsıl ettiği ateş ve ölüm barajı altında hareket etmek olanaksızdı. Düşman donanması, istediği gibi serbest mesafe ve koşullarla çalışıyor, ateş hızı görülmemiş bir şiddetle devam ediyordu.

Taburun emrine verilen 3,7 santimlik hafif batarya, daha ilk bombardımanlar sırasında isabet almış ve iki topunu kaybetmişti. Kıyı muharebeleri için çok gerekli olan ve taburun tek ağır silahını teşkil eden bu bataryadan ne yazık ki yararlanılamadı. Düşman filosunun bütün topçusu ile azami hızıyla Seddülbahir’e yüklediği bu ağır bombardımanlar altında Tekke ve Ertuğrul Koyu’ndaki avcı siperleri çok fazla zarar görmüş, henüz tamamlanmayan irtibat hendekleri yeryüzünden silinmiş, ileri hat birliklerinin tahkimat ve engelleme tesisleri birbirine karışıp niteliğini kaybedecek kadar harap olmuştu.”

Düşman çıkarmalarına karşı ne yazık ki bu şekilde mücadele edilecekti. Beklenen an gelecek ve İngiliz tarihlerinin de aynı kelimelerle belirttikleri gibi: “Türk avcılarının ustaca ateşleri altında kamçılanan Seddülbahir suları her yerde kana boyanacaktı. “ İşte 25 Nisan sabahı yarımada güney ucundaki muharebeler başlamış oldu.

Çıkarma esnasında bir görünüm.

Saat 06.00’da Ertuğrul Koyu’nda düşman filikalarının ve kapkara gövdesiyle River Clyde kömür gemisinin Seddülbahir Kalesi’ne doğru yaklaştığı görüldü.  Geminin siyah gövdesinin uzaktan görünmemesi için sütlü kahverengiye boyanmasına başlanmış ancak boyanamadan göreve çıkmak zorunda kalmıştı. Türk askeri bulunduğu yerden geminin ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyordu. Sabırla ve dikkatle düşmandan gelecek bir hareketi bekliyorlardı.

Çıkarma birlikleri 400 metrelik mesafeye girince ateş açmaya başladı. Filikalar kıyıya iyice yaklaşınca 10.bölük de şiddetli bir tüfek ateşine başladı. Bölük, son ana kadar sabretmiş ve tam zamanında müdahale etmişti. Hücum dalgası olan İrlanda taburunda çok sayıda ölü ve yaralı vardı. Ölüm korkusuyla kendini suya atıp boğulanlar da çok fazlaydı. Kıyıya ayak basanlar daha kötü durumdaydı. Yoğun ateş altında ne yapacaklarını şaşırıyorlar, saklanacak bir yer arıyorlardı. . İrlanda taburundan sağ kalanlar kum tepeciklerinin arkasına saklandıkları görüldü.  Savaş yeteneği olmayan bu tabur yardım gelene kadar yerlerinde hareketsiz kaldı.

Ertuğrul Koyu için büyük bir hevesle hazırlanan plan suya düşmek üzereydi; ama iki bini aşkın taze güç River Clyde gemisinde hazır bekliyordu. River Clyde, komutanı Unwin tarafından buruna yakın yerde karaya oturtuldu ve yüzer iskele hazırlanmaya başlandı. Çalışmalar tamamlanıp yüzer iskele oluşturuldu. River Clyde’ ın tek çıkış kapısında çaresizce bekleyen askerler vurulacağını bildiğinden gemiden inmeyi reddediyordu. Gemiden çıkan her bir düşman askeri 10. Bölük avcıları tarafından vuruluyordu. Buradan sağ kalanlar, filikalarla taşınıp karaya çıkmayı amaçlıyordu. Filikaları bağlayacağı uygun bir yer bulamayınca ipi beline bağlayıp kendi gövdesini kazık olarak kullandı. Gemideki askerlerden Williams da suya atlayarak aynı şeyi yaptı. Gemiden indirilen ilk filikayı tutmada başarılı olundu; ancak Williams vurulunca Unwin onun boğulmaması için ipleri bıraktı. Filikalar akıntıya kapılıp boğazın serin sularında gözden kaybolmaya başladılar.

Filikalardaki 700 askerin sadece 300’ü kıyıya çıkabildi ve onların çoğu yaralıydı. Tek sığınak, suyun kenarından üç metre kadar ilerde ve yüksekliği bir buçuk ile üç metre arasında olduğu tahmin edilen bir tümsekti. Tümsek kumsal boyunca uzanıyordu ve gün boyunca Türk ateşinden kurtulup kıyıya çıkan askerler için ölümle yaşam arasındaki farkı sağlayan tek yerdi. Yüzbaşı David French daha sonraları Türklerin o geniş çaplı hazırlıkları sırasında o toprak parçasını neden yerle bir etmediklerine şaşıracak, “Eğer bunu yapmış olsalardı hiçbirimiz kurtulamayacaktık.” Diyecekti. Sahilde her yer cesetlerle dolmuş, kumsala vuran dalgalar kana bulanmıştı. Bu girişimler kaç kez denense de her seferinde kahraman Türk askeri tarafından geri püskürtülmüştür.

Seddülbahir Kalesi ve River Clyde gemisi.

25 Nisan Günü Günlüklerden Alıntılar

Binbaşı Mahmut Sabri:

“Düşman askeri öylesine korkmuştu ki, Ertuğrul Koyu’na girmiş olan büyük nakliye gemisinden inmeyi reddettiler. Komutanlar ve subaylar kılıçlarını çekmişlerdi ve adamları merdivenlerden aşağı gönderiyorlardı; ama hiçbiri Türk kurşunlarından kaçamıyordu. Bizim askerimiz boşa tek bir kurşun bile sıkmadı. Hatta bazı durumlarda bir kurşun birkaç düşman askerini bile öldürmüştür. Düşman bu çıkarmanın kendisine neye mal olduğunu ve Türk ordusunun kahramanlık ve cesaretini anlamıştı.”

Yüzbaşı Geddes’ in el yazması günlüğünden:

“Bir açmaza girmiştik. Dikenli teller olduğu gibi duruyordu, askerler siperlerine yerleşmişlerdi… Hedefe varmak için yeni bir düzenleme ve bombardıman gerekliydi.”

Queen Elizabeth’le gelmiş olan Hamilton, de Robeck ve Keyes olayları dehşet içinde izliyordu. Brodie şöyle yazıyor:

“V kumsalı, yürek paralayıcı ve çileden çıkarıcı bir manzara arz ediyordu… Daha batıda, görünüşte boş sandallar karaya vurmuş ve bunların yanı başında koyu renkli dağınık kümeler kumlara yayılmıştı.”  Daha sonra bu kümelerin cesetler olduğu anlaşılmıştır.

İngiliz resmî savaş tarihinde bu ilk çıkarmalarla ilgili söylenenler oldukça ilginçtir:

Karaya çıkmak için yapılan herhangi bir harekete karşı ateşler derhal o noktada toplanıyordu. Türklerin ateş disiplinleri cidden hayrete şayandı.”

River Clyde gemisinden Seddülbahir Kalesi ve Ertuğrul Koyu

İngiliz generali Oglander ise 25 Nisan Ertuğrul koyu harekâtı hakkında izlenimlerini şöyle dile getiriyor:

“ Türk savunma düzeni, son dakikaya kadar sanki terk edilmiş gibiydi. Fakat River Clyde’ın oturtulmasıyla beraber ve filikalar sahile birkaç yarda kaldığı sırada birdenbire bir cehennemdir boşandı. Bir ateş kasırgası sahile sokulan filikaların üzerinden liman durgun sularını, binlerce kamçıyla kamçılanıyormuş gibi geçti. İlk birkaç saniye içinde kıran girmiş gibi zayiata uğratıldı. Filikalardan bazıları içinde bulunanların hepsi ölüme yenik düşerek umutsuz bir halde suların seyrine kapılmış gidiyordu.”

25 Nisan gününün son saatlerinde İngiliz ve İrlanda taburlarındaki subayların birçoğu ölmüştü. Can kaygısıyla kum tepeciklerinin arkasına saklananlar da 200 kadardı. Mevcutlarının %70’ini kaybetmişlerdi. Öte yandan müttefik kuvvetin Türk savunma bölgesine attığı mermi 4649’dur. River Clyde gemisinden ağır makineli tüfeklerle açılan ateş de buna eklenince Seddülbahir’de cehennemi aratmayan bir ortam ve çetin bir mücadelenin geçtiği anlaşılmaktadır. Bu koydaki muharebelerde Türk savunmasında önce 10. Bölük yer alırken River Clyde harekâtının başlamasıyla ihtiyattaki 11. Bölükten bir kısım asker de bölgeye sevk edilmiştir. Kısacası 25 Nisan’da bir buçuk bölükten oluşan Türk kuvveti kendi gücünden kaç kat üstün kuvvetlere Ertuğrul Koyu’nu çok iyi savunmakla kalmayıp diğer çıkarma hareketlerine de etki ederek başarısız olmalarını sağlamıştır. Ertuğrul Koyu’ndaki bu müthiş başarıda kahraman takım ve bu takıma komuta eden müthiş askeri unutmamak gerekir. Onlar:

“Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş’tular
Tam üç alayla burada gönülden vuruştular
Düşman tümen sanırdı bu şahane erleri
Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.”

Yahya Çavuş ve takımının inanılmaz direniş öyküsünü “Seddülbahir Kahramanları”nı derleyen Cemalettin Yıldız şöyle anlatıyor:

“Ezineli Yahya çavuş 25 Nisan sabahın köründe bir saate yakın süren (4.650 top mermisi ve 40 makineli tüfeğin ateşi) yeri göğü birbirine katan düşman donanma ateşlerine yüreği titremeden dayanmış, sonra çıkarma araçlarının kıyıya yanaşmalarını sabırla beklemiş. Tam çıkarma başlarken de 200 metreden yapacağını yapmıştır. Kendisi kıta çavuşu olduğu halde Ertuğrul Koyu’nu savunan 10. Bölük 1. Takıma komuta ediyordu. Erlerine hâkimdi, kendisi ateş etmeden hiç kimsenin ateş etmemesini çok sıkı tembih etmiş ve çok iyi uygulamıştır.

İngiliz erlerine göre Türkler büyük olasılıkla kendilerinden çoktular ve kuvvetliydiler. Bir takım askeri bir tümen kuvvetinde sanmalarını büyük bir yanılgı olarak görmemeli.

Akşama doğru siperleri düşman tarafından dümdüz olunca, Yahya Çavuş sağ kalan erlerini gizli yollardan yedek mevzilere çekti ve ateşe devam etti. Düşman gerideki Ertuğrul tabyasını kuşatmıştı. Yahya Çavuş askerlerine süngü taktırıp tabyaya hücum etti. Tabyadaki erlerin üçte ikisi şehit olmuştu. Geriye kalanlar da yaralıydı. Bu sekiz on askeriyle geri çekilmeye karar verdi. Sıkıntılı anlarında olduğu gibi, bıyıklarını alt çenesinin dişleriyle ısırdı. Koydaki ölü yığınlarına üzüntüyle baktı. Şehit olan silah arkadaşlarını saygıyla anımsadı. Yeniden bıyıklarını ısırdı ve tüfeğini avuçlarıyla sıktı. Ertuğrul Tabyasını nemli gözleriyle uzun uzun süzdü… Sonra birkaça inmiş askerlerine dönüp utangaç bir tavırla ve boğuk, titrek sesle ‘Beni takip et!’ dedi. Harapkale’deki bölüklerine katılmak üzere oradan ayrıldı.

Harapkale’ deki sargı yerinde Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri ile karşılaştı. Tabur komutanı Yahya Çavuş’u tebrik edip yarasını sardıktan sonra Kirte’ deki alay karargâhında dinlenmesi direktifini verdi. Komutanına verdiği yanıt ‘Komutanım, alnımızdaki Balkan Harbi lekesini silmeden rahat etmek bize haramdır, göreve hazırım’olur.

Karaya çıkan sömürge askerler.

Ezineli Yahya Çavuş, yaklaşık iki ay sonra bir süngü hücumunda şehit düşecektir. Onun kahraman neferlerinin çoğu ise 25 Nisan günü şehadet mertebesine ulaşmıştır. Seddülbahir kahramanlarının ve tüm şehitlerimizin ruhları şâd olsun…

Bayrağa renk veren şanlı ecdâdın aziz hatırasına…


KAYNAKÇA

  • Mütercimler, Erol: Korkak Abdul’ den Coni Tük’ e Gelibolu, Alfa Yayınları, İstanbul, 2005
  • Çanakkale Boğaz Komutanlığı: Çanakkale Deniz Savaşları, Deniz Basımevi, İstanbul, 2008
  • Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi 25 Nisan 1915-4 Haziran 1915 V. Cilt 2.kitap, Genelkurmay Basımevi, Ankara,2012
  • Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi V. Cilt 2.kitap Çanakkale Cephesi, Genel Kurmay Basımevi
  • Yıldız, Cemalettin: Seddülbahir Kahramanları, İzmir: Çağlayan A.Ş. Yayınları, 2003

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment