Tüm dünya “hasta adam” diye adlandırılan, dönemin Osmanlı Devletini tarih sahnesinden silme niyetiyle geldikleri Çanakkale ‘yi boşaltmak zorundaydılar. Geldiklerinde belki de en son düşündükleri şey bile değildi yenilgiyi kabul edip gitmek… Ve müstahkem mevkii komutanı Cevat Çobanlı’nın “Gittiler… Geçemediler… Geçemeyecekler…” sözü doğrulanmıştı. Gerçek şu ki gelmeleri kolay olmuştu ama gitmek o kadar kolay olmayacaktı…
27 Ağustos tarihindeki düşmanın Bombatepe Savaşı’nda da başarısız olmasıyla Çanakkale Cephesi 28 Ağustos’ta sona ermiştir. Çanakkale Savaş Komitesi Gelibolu’nun tahliyesine karar vermişti. Lord Kitchener, Hamilton’a “ tahliye durumunda ne kadar zayiat verileceğini” sordu.
Hamilton da şu cevabı vermiştir:
“Bence toplam gücün yarısını kaybetmeden Gelibolu’dan çıkmayı düşünmek akıllıca bir şey olmayacaktır.”
15 Ekim’de Hamilton görevden alınıp yerine Monro getirilmiştir. Çok açık olarak belirtilmese de Monro’nun görevi; Gelibolu’nun tahliye işlemini başlatmaktı.
Monro Gelibolu’ya gelir gelmez şu şekilde bir gözlem yapmıştır ve ilk raporunda izlenimlerini şu şekilde belirtmiştir:
“Birliklerimiz tarafından tutulan pozisyonlar askeri anlamda tarihte bir ilk olma özelliğine sahiptir. Kıyı hattının çok az bir kısmı güvenliydi. Tüm mürettebat ve gerekli malzeme sevkiyatı için güvendikleri sahil ve iskeleler gözlemlenmiş ve tutanağı tutulmuş yoğun bir top ateşine maruz kalmıştır. Türkler neredeyse tüm siperlerimizi ele geçirmiştir. Mümkün olan top ateşi yetersiz ve kısıtlıdır. Kısacası kuvvetler mümkün olabilecek her türlü askeri eksiği olan bir hattı savunmaktadır. Şuan ki pozisyonumuz geçicidir ve iletişim güvenli değildir, hem de hava koşullarına bağlıdır. Türklerin her yeri gözetleyebilmeleri ve yoğun top ateşi hoşlarına giderken, bizim taarruz için gönderilmiş birliklerimizin gizlenmesi ve mevzilenmesi imkansızdı ve bölgeyi inceleyen mühendislerin kontrolündeki aletlerle her yerin izlenebildiği doğal bir üstünlük elde etmeleri için zaman tanınmıştı…”
Yapılan gözlemler durumun ciddiyetini görmek için yeterliydi. Tahliye en ince ayrıntılarına kadar planlanmıştı. Öncelikli olarak önem verilen şey de zayiatın olamaması veya en az olmasıydı.
Tahliye zor olacaktı. Nedenlerini sıralamak gerekirse; İngiltere, Fransa, Anzac vb. milletler bir yıl içerisinde askerli mühimmat, insan gücü, hayvan gücü bakımından neredeyse Gelibolu’ da kendilerine yeni bir yaşam oluşturmuşlardı. Ayrıca hava koşulları da çok müsait değildi. Nakliye gemilerinin kıyıya yanaşması zordu.
Monro’nun raporuna göre tahliye için şu şekilde bir plan yapmıştı; Birinci aşamada uzun bir mücadele gerektirmeyecek olan tüm birlikler, hayvanlar ve erzaklar tahliye edilmelidir. İkinci aşama hava koşullarının tahliyeyi etkilemesi ya da aslında tasarlanmış programın ciddi bir şekilde değiştirilmesi durumunda savunma için gerekli olmayacak tüm askerleri, silahları, hayvanları ve mühimmatı içermektedir. Üçüncü ya da en son aşama ise kıyıdaki birliklerin o sürece ait askeri delil için gerekli olan silahları, hayvanları ve mühimmatı arkalarında bırakarak mümkün olduğunca hızlı bir şekilde gemilere alınacağı aşamadır.
Tahliyeye öncelikli olarak kuzey cephesinden başlandı. Anzac Koyu ve Suvla 18- 19 Aralık’ta hiç kayba uğramadan tahliye edilmiştir. 18’inde birliklerin yarısı boşaltılmıştı. Tahliye büyük bir titizlikle sürdürülmüştür. Öncelik olarak hasta olanlar nakliye gemilerine alınmıştır ve tedavi edilmeleri için tahliyeye karar verildiğinde hazırlanan hastanelere yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Hastane demişken şuna de değinmek gerekir tahliyede muhtemel zayiata müdahale etmek için Mısır’da 12.000 hastane hazırlatılmıştır. Akşam çöktüğünde gemiler kıyıya yaklaşıyor askerler sessiz sedasız binip gidiyorlardı. Güneş doğduğunda ise savaşa kaldığı yerden devam ediyorlardı. İngilizler’in tahliyesine ise öncelikli olarak Arıburnu ve Anafartalar’dan başlamışlardı, burada toplam 8 tümen bulunmaktaydı bu kuvvetlerin yarısı gizlice tahliye edildi 40.000 kişi de bir gecede boşaltılmıştır. Tahliye sessizlik içinde yürütüldü taşınamayan eşyalar, mermiler ve hayvanlar yakılmıştı veya denize dökülmüştü. Türk birlikleriyle mesafe 10 metre civarındaydı onlara hiçbir şey sezdirmemek için yine her sabah belli aralıklarla silahlarını ateşliyor, tahliye edilen askerlerin yerine siperlere maket askerler yerleştiriyorlardı. Türk askerlerine tahliyeyi sezdirmemek için savaşı normal seyrinde sürdürüyordu düşman. Çünkü tahliyenin fark edilmesi Türklerin bir saldırı yapmasına ve düşmanı denize dökmesine sebep verebilirdi. Durum şu ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk keşif amaçlı 27 Kasım’da bir taarruz yapılmasını önermiş lakin bu öneri 5.Ordu tarafından kabul edilmemiştir.
Daha sonra da zaman kaybetmeden güney cephesinin tahliye işlemlerine geçilmiştir. Seddülbahir’de tahliye 29 Aralıkta başladı. 3 Ocak tarihine kadar Fransız askerleri tahliye edildi. 8 Ocak’ta saat ikide adada 3200 kişi bulunuyordu. Bir saat içerisinde de kalan 3000 kişi gemilere alınmış, sadece 200 kişi kalmıştır Gelibolu’da. Son 200 kişinin de adadan ayrılmasıyla Seddülbahir bölgesindeki tahliye 9 Ocak 1916 sabahı 03.20’de tamamlanmıştır.
Otuz altı bin asker, dört bin nakliye hayvanı, 127 top ve iki bin ton ikmal malzemesinden taşınabilir olanlar gemilere alınmıştır. Taşınamayan malzeme ise yine kuzeyde olduğu gibi sahilde büyük yığınlar halinde ateşe verilmişti. Yakılan şeylerin içinde hayvanlar, özellikle de atlar bulunmaktaydı.
“9 Ocak saat 03.30’da tahliye işlemleri tamamlanmış ve yarımada üzerinde kümeler halinde bırakılmış olan malzemeler ile erzaklar, son askerin karadan ayağını çekmesinden sonra saniyeli tıpalarla ateşe verilmişti. Cephane ile patlayıcı maddeleri barındıran iki depo 04.00’te başarılı bir şekilde havaya uçurulmuştu”
Sonuç olarak 9 Ocak 1916 sabahı 03.45’te Gelibolu Yarımadası tamamıyla boşaltıldı. Müttefikleri en çok düşündüren aşırı bir zayiat verme korkusu da yaşamamıştı tabi bu konu Sir Charles Monro’nun görevini başarıyla gerçekleştirdiğini kanıtlar nitelikteydi. Ve Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı cephesi olan Çanakkale arkasında birçok soru da bırakarak son bulmuştu.
KAYNAKÇA
- 1
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.