Osmanlı devletini Almanya’nın yanında 1. dünya savaşına iten zincirin ilk halkasının oluşturur. Reşadiye ve Sultan Osman hem Türk Deniz Kuvvetleri’nin kurumsal belleğinde hem de Türk halkının yüreğinde derin izler bırakmış iki isimdir. 1900’Iü yılların başında dretnot sınıfı gemilerin inşası ile denizcilik tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Rüzgâr ile çalışan gemiler yerini buhar gücüne bırakmıştır. Buhar gücü türbinlerle birleştirilince doğa gücünden bağımsız ve öncekine göre çok daha hızlı bir güç elde edilmiştir. Gelişen teknolojiye top ve gemi yapımında kullanılan malzeme de eklenince yeni model gemiler ateş gücü yüksek ve daha sağlam bir görünüme bürünmüştür. Denizcilikte yaşanan bu gelişmeler bu sektörde geri kalmış ülkelere bu sektörde yetişme hatta geçme imkânı sağlamıştır.
Buna en önemli örnek Güney Amerika’da karşımıza çıkar. Arjantin ve Şili’ye göre denizcilikte geri kalmış olan Brezilya bu farkı kapatmak için bu gemilere sahip olmak ister ve üç muhabere gemisi, üç zırhlı kruvazör ve birkaç tane de daha küçük tonajlı savaş gemisini 1906 yılında İngiltere’ye sipariş eder. Arjantin’in de bahriye programını yürürlüğe sokması sebebi ile Brezilya bir tane daha dretnot almaya karar verir. Rio De Janeiro denilen bu gemi 22 Ocak 1913’te kızağa konur. Osmanlı devletinin Sultan Osman olarak almaya çalıştığı ve daha sonradan HMS Agincourt olan gemi budur. Osmanlı Devleti yaşadığı toprak kayıplarının önünü kesmek ve denizcilikte kendisine en büyük rakip olan Yunanistan’a karşı elinde güç ve koz bulundurmak amacıyla bu dretnotlara sahip olmak ister. Aynı zamanda büyük devlet sayılmanın şartlarında biride bu ateş gücüne sahip olmaktı, günümüzde nükleer silah sahibi olmak gibi.
Rio De Janeiro (daha sonra Sultan Osman ve HMS Agincourt) Teknik Özellikleri:
İnşa yeri………………………………..Armstrong, Elswick Tersanesi
Kızağa konuluşu …………………..Eylül 1911
Mürettebat……………………………1267
Deplasman Tonaj………………….27,500 ton (30,250 ton tam yükleme)
Boyutlar(Boy, En, Draft)…………671.5-89-30.5 feet
Ana Tahrik…………………………….Persons/4 pervane
Sürati……………………………………22 Mil
Silahlar…………………………………14-12/50 inç’lik top
Osmanlı denizciliğine yön veren unsurlardan biri de Osmanlı halkıdır hiç kuşkusuz ve bu istek sebebi ile Osmanlı Donanma Cemiyeti kurulmuştur. Cemiyetin amacı Ege’deki deniz kuvveti gücünü muhafaza etmekti.
Yunanlıların Averof zırhlısını donanmalarına katmasıyla Türk halkının donanma sevdası aşka dönüşmüştür. Cemiyet o kadar gelişir ki Haziran 1911 itibari ile 44 merkez ve buna bağlı 331 şubeden oluşan bir örgüt haline gelmişti. Bu cemiyetin en önemli özelliği savaş gemisi alımı sırasında yürüttüğü kampanyalardır.
Peki bu durumda donanmanın hali ne idi… Bunu en iyi İngiliz generallerin İngiliz yetkililerine verdikleri bilgilerden öğreniyoruz. Kraliyet Armadası l. Lordu Earl Jelbourne Osmanlı Donanması için “mevcut bile değil” der. İngiliz Amirali Mark Kerr’de “Türklerin mizaç itibari ile denizci bir millet olmadıklarını” belirtmişti.
Donanmanın bu hale gelmesinde şüphesiz en büyük pay donanmayı çürümeye terk etmekle II. Abdülhamit Han’ındır. II. Abdülhamit Han tahttan indirildikten sonra Osmanlı Bahriye Nezareti 4 Nisan 1911’de biri Armstrong diğeri de Vickers tersanelerinde inşa edilmek üzere drednot tipi iki muharebe gemisi sipariş etmeye karar verir.
Reşadiye (daha sonra HMS Erin) Teknik Özellikleri:
İnşaa yeri:…………………………………..Vickers
Kızağa Konuluşu:………………………..Ağustos 1911
Mürettebat…………………………………1130
Deplasman Tonaj……………………….23,000 ton (25,205 ton tam yükle)
Boyutlar(Boy, En, Draft)………………559.5-92-30 feet
Ana Tahrik………………………………….Persons/4 pervane
Sürati…………………………………………21 mil
Silahlar………………………………………10-13.5/45 inç’lik top
Sultan Osman ve Reşadiye’nin bedeli halktan toplanan çok büyük paralar sayesinde ödenir.
Sultan Osman ve Reşadiye’yi teslim alıp yurda getirmek üzere Sultan Osman dretnotuna Hamidiye’nin efsane kahramanı Binbaşı Hüseyin Rauf (Orbay) Bey, Reşadiye’ye de Binbaşı Vasıf Bey komutan olarak atandırılmıştı. Gemileri almaya giden personel büyük bir şokla karşılaşır. Çünkü İngiltere, Bahriye l. Lordu Churchill’in İngiltere’nin yakın tarihte büyük bir tehlike altında olduğunu ileri sürmesiyle gemilere el koyar. Aynı şok bütün Osmanlı topraklarında hissedilir. Bu gemilerin hasretiyle yanan ve bu uğurda büyük paralar toplayan Osmanlı halkı da bu şoktan nasibini alır. Örneğin Tasvir-i Efkâr’da ki köşesinde Yunus Nadi bu hareketi “korsanlık” ve “açık Müslüman düşmanlığı” olarak nitelendirmiştir. Konuyu değerlendiren İngiliz The Times gazetesi dahi, bütün yaz bu gemiler için gönüllü bağışta bulunan halkın, öfkeli tepkisinin anlaşılır olduğunu teslim etmek durumunda kalmıştır. Bu gemilere el konulmasının Osmanlı’da yaratacağı infiali hesaba katamayan İngiltere, Osmanlı’nın Almanya safına kaydığını görünce, bu durumu düzeltmek için gemilerin savaştan sonra teslim edileceğini ve paraların geri ödeneceği gibi bahaneler söyler. Fakat Almanya bu durumu çok iyi kullanır. Goeben (Yavuz) ve Breslavu (Midilli) zırhlılarını İstanbul’a yollar.
Bu gemilerin Osmanlı donanmasına katılmasıyla (ancak bir şartla gemilerin personeli Alman ve Alman çıkarlarına hizmet edecek, bu gemiler ancak barış imzalanıp 2 Kasım 1918’de bütün alman personelin ülkeyi terk etmesiyle tamamen Türk Milleti’nin olur.) Osmanlı’da ister istemez Almanya taraftarlığı başlar. Ve bu taraftarlık Osmanlı’nın Almanya’nın yanında I. Dünya savaşına girmesiyle sonuçlanır. Bu iki geminin alınması ile ilgili birçok görüşme meydana gelir fakat Osmanlı devrinde gemiler geri alınamaz. Alınamayan gemiler için Lozan’da şöyle çözüm bulunmaya çalışılır. İki gemini bedeli Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan borçlara sayılır. Bu anlamda bu iki geminin bedeli Deniz Kuvvetleri’nin Cumhuriyet’e bir armağanı olarak ta değerIendirilebilir. Fakat konu bununla da kapanmaz, Osmanlı’nın Reşadiye ödediği son taksitin bedeli 1930’da İngiltere Türkiye Cumhuriyeti’ne geri öder. Gelen bu paralar tayyare cemiyetinin de ilk mali kaynağını oluşturur. Türk Milleti’nin gemi alımı konusunda çektiği tek sıkıntı Sultan Osman ve Reşadiye değildir. En son örnek olarak TCG Gaziantep’in Türk Deniz Kuvvetleri’ne teslimi sırasında A.B.D.’nin çıkardığı güçlükler bilinmektedir. Bu durumda çıkarılacak en iyi sonuç milli konularda dışa bağımlılığı en aza indirmek gerektiğidir.
Sonuç olarak İngiltere tüm uluslararası kurallara aykırı olarak vermiş olduğu el koyma kararının bedelini Çanakkale’de birçok zırhlısını, insanını ve Cumhuriyet döneminde de parasını kaybederek geri ödemiştir. Fakat Sultan Osman ve Reşadiye Türk Milleti’nin yüreğinde hep bir uhde olarak kalmıştır ve kalacaktır da…
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.