15. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Kafkas Cephesi’nde Kader Anı; Sarıkamış Harekâtı

Written by ÇSATT

Prof. Dr. Tuncay Öğün

2014-Aralık sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

1.Dünya Savaşı yıllarında büyük bir Türk ordusunun düşman ateşinden çok dondurucu soğuklar, açlık ve hastalıklar yüzünden Sarıkamış civarındaki karlı dağlarda neredeyse tamamen yok olması, bir yazarımızın yıllar önce ifade ettiği gibi hâlâ kafalarımızın içerisinde beyazlaşmış bir kor sıcaklığı ile durmaktadır. Sarıkamış yenilgisi, sadece büyük bir ordunun yok olmasına neden olmakla kalmamış, etkilerini bugün dahi hissedebildiğimiz bir felâketler dizisine de yol açmıştır. Yenilginin ardından Kafkas cephesindeki dengenin Ruslar lehine bozulması üzerine Doğu Anadolu’daki Osmanlı vilayetleri işgale uğramış, işgal yıllarında bölge, eşine az rastlanır derecede büyük bir tahribata maruz kalmış, yöre halkından milyonlarca insan ya hayatını kaybetmiş ya da yerini yurdunu terk ederek başka bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır. Bu bakımdan Sarıkamış harekâtı yakın tarihimizin en önemli olaylarından birisidir.

Kafkas cephesinde Osmanlı-Rus savaşı, Rus ordusunun 1 Kasım 1914 tarihinde Osmanlı sınırını geçerek taarruz etmesi üzerine başlamıştı. Rusların bu ilk taarruzunu Deveboynu çizgisinde karşılamak niyetinde olan 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın fazla direnmeden Pasinler çizgisindeki kuvvetlerini geri çekmesi üzerine Ruslar, Erzurum’un 60 km kadar doğusunda bulunan Köprüköy’e kadar kolayca ilerlemişlerdi. Genel bir taarruzdan ziyade Osmanlı donanmasının Karadeniz’deki saldırılarına karşılık vermek amacıyla harekete geçtikleri anlaşılan Rus kuvvetleri, erzak ve levazım depolarının bulunduğu Sarıkamış’tan daha fazla uzaklaşmak niyetinde olmadıklarından bu çizgide taarruzlarını durdurmuşlardı.

Esasen Ruslar, birliklerinin önemli bir bölümünü batı cephesine nakletmiş olduklarından bu cephede fazla kuvvet bulunduramıyorlardı.

Rus ordusunun Kafkas cephesindeki bu zaafından yararlanmak isteyen Enver Paşa, Osmanlı kuvvetlerinin Ruslar karşısında geri çekilerek savunmada kalmasını doğru bulmuyordu. Bu nedenle cephedeki duruma müdahale ederek 3. Ordu’nun Köprüköy yönünde taarruz etmesini emretti. Bu emir üzerine Türk ordusunun taarruzuyla 7 Kasım sabahı başlayan Köprüköy savaşlarında, Ruslar mevzilerini terk ederek bir günlük mesafede bulunan Azap sırtlarına kadar çekilmek zorunda kaldılar. 16-17 Kasım günlerinde Azap sırtlarında devam eden çarpışmalarda her iki taraf da kayda değer bir sonuç elde edemeyince, Kafkas cephesindeki çarpışmalar bir süre için sona erdi.

Çarpışmaların bu şekilde sona ermesi Ruslar tarafından memnuniyetle karşılanmış, Rus Kafkas Ordusu Başkomutanlığı’ndan, Sarıkamış Grup Komutanı General Bergmann’a, özel bir emir almadıkça taarruza teşebbüs etmemesi bildirilmişti. Böylece başlangıçta örtü savaşı, olarak karşılıklı gidiş gelişler şeklinde tezahür eden savaş bir durgunluk dönemine girmiş oldu. Cephedeki bu durgunluk Enver Paşa’nın bölgeye intikaline kadar devam etti.

HAREKÂT PLANI VE AMACI

Köprüköy ve Azap savaşlarında elde edilen sınırlı başarıları da yeterli görmeyen Enver Paşa, kesin sonuca ulaşmak için harekât planının ciddi surette değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Böylece şimdiye kadar istenilen sonucu sağlama hususunda yetersiz kalan cephe taarruzlarından vazgeçerek bir kuşatma hareketiyle düşmanın imha edilmesine karar verdi. Bu kararı vermesinde, Almanların, birkaç ay önce Tannenberg’de kazandıkları zaferin de büyük ölçüde etkili olduğu anlaşılmaktadır. Zira Hindenburg komutasındaki Alman orduları, 1914 yılı Ağustosu’nda başarılı bir kuşatma hareketiyle Rusların üstün kuvvetlerini Tannenberg’de ağır bir yenilgiye uğratmışlardı. Bu yenilgi, Rusların kuşatma hareketleri karşısında çok zayıf kaldıklarına dair bir kanaat oluşmasına neden oldu. Nitekim bu sırada Berlin’de bulunan Türk ataşesi, İstanbul’a gönderdiği bir raporda; Rusların berkitilmiş mevzilerine taarruz etmenin yararsız olduğunu, Ruslara karşı en etkili hareketin kuşatma olacağını bildirmişti.

Osmanlı ordusunda görev yapan Alman askeri heyeti başkanı General Liman von Sanders dışındaki müttefik Alman subayları ve Alman Büyükelçisi Wangenheim, Enver Paşa’nın tasarladığı kuşatma hareketini kendi menfaatleri açısından yararlı görüyorlardı. Almanlar, Kafkas cephesindeki Rus kuvvetlerinin başarılı bir çevirme harekâtıyla yenilgiye uğratılması halinde, Rusların buraya kuvvetli bir ordu göndermek zorunda kalacaklarından Lehistan cephesindeki Alman ve Avusturya kuvvetlerinin yükünün hafifleyeceğini düşünüyorlardı. Fakat çok güç şartlar altında yapılacak olan bu harekâtın riskli olduğunu görerek, böyle bir taarruzdaki tüm sorumluluğun Türklere ait olacağını belirtmekten de geri kalmamışlardı.

Enver Paşa’nın bu taarruzla ulaşmak istediği hedef, Almanların beklentilerinin çok ötesindeydi. Aras vadisindeki Rus kuvvetlerini imha etmek üzere tasarlanan kuşatma harekâtı, aslında büyük ve kapsamlı bir planın sadece ilk ve en önemli bölümünü oluşturmaktaydı. Enver Paşa, Rus kuvvetleri imha edildikten sonra Kafkas halklarının Türkler lehine bir isyan başlatacaklarına ve böylece Kafkasya, İran ve Türkistan’ın ele geçirileceğine inanıyordu. Hatta bununla da yetinmeyerek Afganistan ve Hindistan üzerine yürümek azminde olan Enver Paşa, 1914 Kasım’ında Liman von Sanders’e tasarladığı kapsamlı harekâtın plan ve amaçlarını izah etmişti. Liman von Sanders anılarında bu olayı şu şekilde nakletmektedir.

Enver elindeki haritanın üzerine 3. Orduya yaptıracağı bir hareketin krokisini çizdi. Buna göre Enver, anayol istikametinden ve cepheden 11. Kolordu ile Rusları oyalarken, diğer iki kolordu ( 9. ve 10. Kolordular ) sola doğru ve dağlar üzerinden günlerce devam edecek bir yürüyüşle Sarıkamış’ta Rusların yan ve arkasını çevirecek, sonra da 3. Ordu Kars’ı zapt edecek… Konuşmanın sonunda hayalî ve dikkat çekici fikirler ortaya attı. Bana ileride Afganistan üzerinden Hindistan’a yürüyeceğini bile söyleyerek veda etti.

3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, tasarlanan kuşatma harekâtının başarılı olacağına inanmıyor ve taarruz konusunda da pek istekli görünmüyordu. Ordu komutanının pek fazla değer vermeyen Enver Paşa, bizzat cephaneye gidip durumu görmek istediyse de meclis buna razı olmadı. O da yerine Hafız Hakkı Bey’i söz konusu kuşatma hareketinin icra edilip edilmeyeceğini araştırmak üzere Kafkas cephesine gönderdi. Hafız Hakkı Bey, cephedeki yetkililerle görüşüp bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra 3 Aralık’ta şu raporu gönderdi: Bir kolordu ile cepheden ve iki kolordu ile Baldız-Oltu üzerinden ihata ile Ruslara muvaffakiyetli taarruz yapılabileceğini yerinde tetkik ettim. Rütbem tashih olunursa ben de bu işi yaparım. Hafız Hakkı Bey, ordu komutanı ile kolordu komutanlarının yeterli derecede azim ve cesaret sahibi olmadıklarından, böyle bir taarruza samimi olarak taraftar görünmediklerini de raporuna eklemişti.

Hafız Hakkı Bey’den istediği cevabı alan Enver Paşa, ordu komutanını taarruza teşvik etmek veya gerekirse taarruzu bizzat komuta etmek üzere cepheye gitmeye karar verdi. Yanında Genelkurmay Başkanı General Bronsart von Schellendorf, Harekât Şubesi Başkanı Yarbay Feldman ve diğer maiyeti ile 6 Aralık’ta İstanbul’dan hareket etti.

Denizyoluyla önce Trabzon’a ve oradan Erzurum’a ulaştılar. Aralığın 15’inde Köprüköy’deki ordu karargâhına geldiler. Burada yapılan görüşmede, Enver Paşa’nın huzurunda samimi görüşlerini ifade etmekten kaçınan Hasan İzzet Paşa, istemeyerek de olsa icra edilecek harekât hakkında Enver Paşa ile mutabık kalmış gibi davrandı. Enver Paşa da harekâtın komutasını Hasan İzzet Paşa’ya havale edip ben Erzurum’a gidiyorum, ya oradan İstanbul’a dönerim veya seyirci sıfatıyla hareketinize bakarım diyerek 17 Aralık’ta Erzurum’a döndü.

Sık Sık cepheyi dolaşan ve askerlerin durumuyla yakından ilgilenen Hasan İzzet Paşa, birliklerin bir kış taarruzu için yeterli donanıma sahip olmadıklarını çok iyi biliyordu. Güney cephesinden buraya intikal eden birlikler içerisinde hâlâ entariyle dolaşan askerler vardı. Günden güne şiddetlenen soğuklar yüzünden donarak hayatını kaybeden askerlerin sayısı giderek artmaktaydı. Ordunun yiyecek ve ulaştırma hizmetleri de yetersizdi. Nitekim Menzil Müfettiş-i Umûmîliği’nin 26 Ekim 1914 tarihli raporunda 3. Ordu’nun durumu şu şekilde değerlendirilmişti.

3. Ordu’nun bulunduğu yerde bile iaşesi için mevcut menzil kolları yetersizdir. Hareket halinde açlık muhakkaktır. Doğuda demiryolları olmadığından, menzil kolları ne kadar arttırılsa yine kâfi gelmez. On günlük erzakı taşıyan menzil kolları olsa dahi on birinci günü yine açlık baş gösterir.

Başlangıçta Enver Paşa’ya itiraz edemeyen Hasan İzzet Paşa, mevcut durumda ordunun büyük bir kuşatma harekâtını gerçekleştiremeyeceği kanaatine varmış ve bu durum sinirlerini iyice yıpratmıştı.

Neticede bir gün düşündükten sonra 18 Aralık 1914 gecesi telgrafla Enver Paşa’ya istifasını arz etti. Hasan İzzet Paşa bu telgrafında şöyle diyordu:

“Ben bu hareketleri icra için nefsimde kuvvet ve itimat göremediğimden ve esasen fevkalâde bir asabiyet gelerek rahatsız olduğumdan memnuniyet-i hazıramdan affımı istirham ederim.”

Enver Paşa bu telgrafı alınca, ordu komutanlığını kendi uhdesini alarak harekâtın sevk ve iradesini eline aldı. General Bronsart, 3. Ordu Kurmay Başkanı Yarbay Guze ikinci başkanlığına, Yarbay Feldman ise Harekât Şubesi Müdürlüğü’ne atandılar. Bu arada taarruza taraftar olmayan kolordu komutanları da değiştirildi. 10. Kolordu Komutanı Ziya Paşa, daha önce (6 Aralık) emekliye sevk edilerek yerine Hafız Hakkı Bey atanmıştı. Şimdi sıra diğer iki kolordu komutanının değiştirilmesine gelmişti. 9. Kolordu Komutanı Ahmet Fevzi Paşa’nın yerine Giresunlu Ali İhsan Paşa ve 11. Kolordu Komutanı Galip Paşa’nın yerine ise Abdülkerim Paşa tayin edildi. Böylece harekâta taraftar olmayan komuta kademesinin yerini genç, enerjik ve cesur bir kadro almış oldu.

Enver Paşa, ordu komutanlığı uhdesini aldıktan sonra 19 Aralık’ta taarruz emrini imzaladı. Bu emre göre taarruz 22 Aralık günü başlayacaktı. Harekâtın amacı, düşmanın asıl kuvvetlerini Kars istikametinden ayırarak Aras vadisine doğru, güneye atmak yani cephe gerisiyle bağlantısı kesip imha etmekti. Tarihimizde Sarıkamış Harekâtı adıyla geçen bu kış taarruzu, tıpkı Enver Paşa’nın İstanbul’da Liman von Sanders’e anlattığı şekilde planlamıştı. Buna göre 11. Kolordu ve 2. Nizamiye fırkası, sağ kanatta Aras vadisinde kalacak ve cepheden taarruz ederek Rusları oyalayıp asıl cepheden geri çekilmelerine engel olacaktı. 11. Kolordu burada düşmanı oyalarken, 10. Kolordu İd (Narman)–Oltu üzerinden Bardız ve 9. Kolordu ise Aras-İd arasındaki dağlardan Kötek yönünde sol koldan süratle ilerleyerek, Sarıkamış – Kars yolunu kesip Rus ordusunu kuşatarak imha edecekti.

Bu harekâta katılacak olan muharip kuvvetlerin mevcudu; 9. Kolordu 25.000, 10. Kolordu 30.000 ve 11. Kolordu 35.000 olmak üzere toplam 90.000 kişiydi. Harekât başladığında 11. Kolordu eski yerine Aras’ın güney ve kuzeyinde, 10. Kolordu Tortum ve Kızılkilise civarında, 9. Kolordu ise Koşa, Hezardere, Cansur, Pertanus civarındaydı.

İmha edilmek istenilen Rus kuvvetleri mevcudu ise General Bergmann’ın komutasındaki Sarıkamış Grubu ve General İstomin’in idaresindeki Oltu Müfrezesi’nden ibaret olup toplam 65.000 kişiydi. Ayrıca cepheye getirilen ihtiyat kuvvetleri de vardı. Rusların bu cephedeki asıl kuvvetlerini oluşturan Sarıkamış grubu, Aras vadisinde; Karaurgan-Ardos-Azapköy-Zars-Yüzveren hattında bulunuyordu.

Erzak kollarının yetersizliği, yörenin sarp oluşu ve dağ geçitlerinin karlarla kaplı olması gibi nedenlerle harekâta katılacak olan savaşçılara cephe gerisinden yeterli miktarda yiyecek gönderilmesi mümkün görünmüyordu. O nedenle kuşatma kuvvetleri, yanlarında taşıyabilecekleri erzakla harekâtı sürdürmek zorundaydılar. Harekât başladığında birlikler, yanlarına sadece dört günlük erzak alabilmişlerdi. Bu erzak, kuru ekmek ve zeytinden ibaretti. Bundan sonraki yiyecek ihtiyaçlarını düşmandan alacaklarını ganimetle temin edeceklerdi. Nitekim harekâttan kısa bir süre önce cepheyi teftiş ettikten ve askerin perişan durumunu gördükten sonra Enver Paşa, yayınladığı bir emirnamede özetle şöyle diyordu:

“ Askerler hepimizi ziyaret ettim ayağınızda çarığınız, sırtınızda paltonuz olmadığını da gördüm. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor, yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya’ya gireceksiniz. Siz, orada her türlü nân ve nimete kavuşacaksınız.”

Görüldüğü gibi harekâtın başarılı olabilmesi kuşatma kuvvetlerinin, en geç 4-5 gün içerisinde, Rusların erzak ve levazım depolarını ele geçirip Aras vadisinde Kars’a doğru çekilmelerine fırsat vermeden ricat yollarının kapatmasına bağlıydı. Aksi taktirde Rus kuvvetleri, Türk kuşatmasından kurtulmak üzere hızla geri çekilip Kars Kalesi’ne sığınabilir veya başta Sarıkamış olmak üzere stratejik bölgelere kuvvet kaydırarak başarılı bir savunma yapabilirlerdi. Bu durumda erzak ve levazım depoları zamanında ele geçirilemeyeceğinden kuşatma kuvvetleri büyük bir yiyecek sıkıntısıyla karşı karşıya kalacağından harekât, büyük ölçüde başarı şansını kaybedebilirdi. Harekât planının bu özelliğinden dolayı, Rus ordusunun ricat yolu üzerinde yer alan ve yine bu kuvvetlerin ana lojistik üssü durumunda bulunan Sarıkamış kasabası Türk taarruzunun en önemli stratejik hedefi haline getirmiştir.

Sarıkamış kasabası, Kars’ın 50 km. kadar batısında yüksek dağların nadiren geçit verdiği stratejik bir bölgede bulunmaktadır. Bu konumu ile eskiden beri yöreden geçen askeri ve ticari yolların kavşak noktasında yer almıştır.  Güneydoğu ucundan kuzeydoğu ucuna kadar sırasıyla; Çıplakdağ, Sıpkaçdağı, Soğanlıdağ ve Turnageldağı gibi yüksek dağlarla çepeçevre kuşatılmış olan bu kasaba civarında askeri açıdan son derece önemli iki geçit bulunmaktadır. Bunlardan biri, Soğanlıdağı ‘nın Sıpkaçdağı’yla birleştiği yerde bulunan Soğanlı Geçididir(2300m). Eskiden beri ticaret kervanlarınca da kullanılan bu ünlü geçit, Erzurum- Kars yaylaları arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır. Sarıkamış bu geçidin Kars Yaylası tarafındaki başlangıç noktasındadır. İkinci önemli geçit ise kasabanın 4-5 km. kadar kuzeybatısında, Soğanlıdağı’nın Turnageldağı ile birleştiği yerde, Çoruh havzasını Aras havzasına bağlayan en kestirme yolun geçtiği Bardız Geçidi’dir(2500m). Bardız ve Kızılkilise istikametinden gelen yol, bu geçidi aştıktan sonra Yukarı Sarıkamış köyü üzerinden Sarıkamış’a ve oradan da Aras havzasına inmektedir.

93 Harbi’nden sonra Rus hakimiyetine geçen bu bölge, stratejik önemine binaen Rus ordusunun Kafkas cephesindeki ileri üssü haline getirilmiştir.

Ruslar, bu amaçla o zamanlar Sarıkamış ya da Çerezköy olarak adlandırılan bugünkü Yukarı Sarıkamış köyünün 3km. kadar doğusunda küçük ve modern bir garnizon kasabası inşa etmişlerdi. Sarıkamış adı verilen bu kasaba, sınır birliklerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1890’lı yıllarda bir demiryolu hattıyla Kars ve Gümrü üzerinden Tiflis’e, yani Kafkasya’nın merkezine bağlanmıştı. Ayrıca bu demiryolu hattına paralel olarak Osmanlı-Rus sınırındaki Karaurgan’dan Tiflis’e kadar uzanan bir şose yol daha vardı ki bu yol Sarıkamış’tan geçiyordu. Rus birliklerinin yurtiçiyle bağlantısı büyük ölçüde demir yolu vasıtasıyla sağlanıyor; birliklerin bütün levâzımı, mühimmatı, cephanesi, ihtiyat eşyası ve hastaneleri hep bu kasabada bulunuyordu. Sarıkamış Grubunun sahip bulunduğu tek telsiz istasyonu da yine buradaydı.

Ruslar Türk kuşatması karşısında geri çekilmeyi tercih ettikleri takdirde – Enver Paşa bunu kuvvetle muhtemel görüyordu- Aras vadisinden Kars’a doğru ricat için kullanabilecekleri başlıca üç yol vardı ve bu yollardan ikisi Sarıkamış’tan geçiyordu. Köprüköy-Kötek-Sarıkamış şosesi, her mevsimde büyük birliklerin geçişine müsait yegâne yol olduğundan Ruslar şüphesiz öncelikle bu yolu kullanmak isteyeceklerdi. Bu yolun 8-10 km kadar güneyinde yer alan Horasan- Hanege-Mincingirt-Sarıkamış yolu ise hem dolambaçlı ve hem de pek bakımlı olmadığından daha çok yazın ve kuru havalarda kullanılabilmekteydi. Bu iki yolun dışında Aras’ın güneyinde Velibaba-Pasin-Karakilise-Kağızman üzerinden Kars’a giden üçüncü bir yol daha vardı. Diğer yollara az çok paralel uzanan bu yol, Sarıkamış’ın 15 km kadar güneyinde bulunan Karakurt’ta Aras nehrini geçerek Sarıkamış’a da ulaşıyordu. Anacak bu yol büyük birliklerin geçişi için müsait değildi.

Bu durumda yörenin anayolu konumunda bulunan Kötek-Sarıkamış yolunun kesilmesi halinde Ruslar, tam anlamıyla kuşatılmış olacaktı. Kaldı ki Sarıkamış’ı ele geçirdikten sonra Kağızman yolu da kolayca kontrol altına alınabilirdi.

Ruslar kışın en şiddetli günlerinde Sarıkamış’ı hedef alacak bir Türk taarruzuna ihtimal vermediklerinden, burada kayda değer miktarda bir savunma gücü bulundurmaya da gerek duymamışlardı. Birkaç bölükten ibaret olan Sarıkamış’taki Rus birlikleri, sınır muhafızları içerisinde bir istisna olarak 1877’den kalma eski berdan tüfekleriyle kuşatılmıştı. Sarıkamış savunmasında çok etkili olacak bir tek topları dahi yoktu ve hepsinden önemlisi Enver Paşa bunları biliyordu.

Görüldüğü gibi hedefine ulaşması büyük ölçüde Sarıkamış ‘ın ele geçirilmesine bağlıydı. Bunun için harekâtın baskın şeklinde ve mümkün olabildiğince seri olarak icra edilmesi planlanmıştı.


KAYNAKÇA

  • İsmail Habib Sevük, “Sarıkamış ve”, Cumhuriyet, 19 Haziran 1937
  • Mehmed Emin, Umumi Harpte Osmanlı Cephesi Vekayii, İstanbul 1338
  • Nusret Baycan, Karadeniz Olayı ve 1. Dünya Harbine Girişimiz”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi VIII/22 ( Kasım 1991), s. 175 – 182
  • Mustafa Balcıoğlu, ” Birinci Dünya Savaşına Girişimizle ilgili Tartışmalar ve Yeni Belgeler”, Tarih ve Toplum, XIX/114 ( Haziran 1993), s. 340 – 341
  • Nikoski, Sarıkamış Hareketleri (çev. Kaymakam Nazmi), Ankara 1935 s.4
  • Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Harbi Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekatı, I (Genelkurmay Başkanlığı Yayını), Ankara 1993, s. 97-323
  • Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım Birinci Dünya Harbi, II, İstanbul 1990
  • H. Işık “Birinci Dünya Savaşında Rus Cephesinde İlk Muharebeler ve Sarıkamış Harekatı”, Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildirileri, Ankara 1987, s. 312
  • Joseph Pomiankowiski, Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü (çev. K. Turan), İstanbul 1990, s. 90
  • Guze, “Büyük Harpte Kafkas Cephesindeki Muharebeler” (çev. Kaymakam Hakkı), 79 Numaralı Askeri Mecmua, Sayı: 20 (1 Kanunısani 1931) s. 34
  • Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s. 269
  • Vahdet Keleşyılmaz “Kafkas Harekatının Perde Arkası”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVI/47 (Temmuz 2000) s. 367-393; Philip H. Stoddart, Teşkilat-ı Mahsusa (çev. T. Demirel) İstanbul 1993, s. 50 vd.
  • Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Yıl (çev. Ş. Yazman) İstanbul 1968 s. 55 vd.
  • Şevket Süreyya Aydemir, Orta Asya’dan Makedonya’ya Enver Paşa, III, İstanbul, 1972, s.128
  • Fahri Belen, Birinci Cihan Harbinde Türk Harbi, I, Ankara 1964
  • İhsan Ilgar, “Ali İhsan Paşanın Bir Raporu ve Bir Mektubu”, Hayat Tarih Mecmuası, Yıl, I/5 (Haziran 1969),s.57
  • Şerif Köprülü, Sarıkamış İhata Manevrası ve Meydan Muharebesi, İstanbul 1338, s. 126-128; Guze, a.g.e.,s.50-51
  • Evliya Çelebi, Seyahatname, I-II(nşr.T.Kuran-N.Aktaş), İstanbul 1986, s. 643
  • Hüseyin Saraçoğlu, Doğu Anadolu Bölgesi, İstanbul 1989, s. 37
  • Nihat Erim, Devletler Arası Hukuk ve Siyasi Tarih Metinleri, I, s.395 vd.
  • İlber Ortaylı, Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars”, İÜ. Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı:9, (1978), s. 346

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment