Babamın dostlarındandı. Dimdik yürürdü. Hani Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmemiş tipler vardır ya öyle biriydi. Ben çok küçüktüm. Evimize misafir gelirdi. “Oğul” diye seslenirdi hep. Bağdaş kurmaz, diz çöker, öyle otururdu. Gaz lambası ışığında daha bir heybetli görünürdü gözüme, hep bitmez tükenmez harp hatıraları anlatırdı. Çanakkale, Gazze, Kafkas cephelerini dolaşmış, Sakarya, Dumlupınar’da savaşmış. Ancak İzmir’in kurtuluşundan sonra köyüne dönebilmişti.
Anlattıklarında, hep acı, kan, cefa vardı. Kolay mı kazanılmıştı bu vatan? Ölüm neydi ki? Şerbet içmek kadar kolaydı. “Biz kendi cenaze namazımızı kendimiz kıldık Çanakkale’de…” derdi sık sık. Olur muydu? Olurdu…!
Kirte muhabereleri sırasında, bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperdekiler ileri fırlamış, boğuşuyorlar. Yüzbaşı hücum için emir bekliyor. Bütün asker süngü takmış siperden fırlamak için hazır, sinirler gergin…
Bütün dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, Kelimei Şehadet getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erler sesleniyor…
” Yavrularım… Aslanlarım… biraz sonra Cenab-ı Rabbü’l-alemi’nin huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim… Hadi tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim…” Teyemmüm edilir… Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra yüzbaşı; “Çocuklarım… sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz… önümüzde biraz daha zaman var, vakit varken kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım… Kıble karşımızda…” Arkalardan oğlu Ali çavuş bağırır…” Er kişi niyetine…”
O gün, yapılan hücumda kendi namazlarını kılan pek az kişi sağ kalabilmişti. Orada seslenilen “er kişi” onlardır ve onlar gerçek askerdir.
KAYNAKÇA
- 1
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.