“Bilgisizlik ve disiplinsizlik ordunun deva bulunmaz iki hastalığıdır. Biri diğerinin yok olmasını kolaylaştırır… İlim ve disiplin bir ordu için başta gelir. Cehalet bilim ve irfanın, medeniyet ve insanlığın en büyük düşmanıdır.”
Kaçi Vehip Paşa
Mehmet Vehip Paşa 1877’de babası Hülasa Mehmet Emin Efendi’nin Belediye Reisi bulunduğu Yanya’da dünyaya geldi. Mehmet Beyin üç oğlundan en küçüğü Vehip Bey idi. En büyükleri ise önce Yanya Kalesi’nin kurtuluşunda, daha sonra da Çanakkale Savaşları’nda Vehip Bey’le birlikte tarihe ismini özenle yazdırmış olan Çanakkale Savaşı’nın 3.Kolordu Komutanı Esat (Bülkat) Paşa’ydı. İki kardeşte askerlik mesleğine gönül vermiş, getirildikleri her görevde başarı sağlamış ve ün yapmışlardı. Çanakkale’de bir ara Vehip Paşa’nın maiyetinde bulunmuş olan Alman Kannengiesser, Vehip Paşa’dan şöyle bahseder: “..koca sakalı ile tipik bir Türk…Esat Paşa’nın kardeşi idi; onun kadar zeki ve enerjik, ama onun dışında Esat Paşa’ya hiç benzemez.”
Vehip Bey, orta boylu, şişmanca, çok güzel konuşan, atak, zeki, düşündüklerini karşısında kim olursa olsun söylemekten kaçınmayan, disiplinli bir askerdi.
Vehip Paşa’nın askerlik hayatı Özbekistan’ın başkenti Taşkent’ten Türkiye’ye göç etmeleriyle başlar.
Çanakkale’yi Geçilmez Kılan Yüksek Ruha Bir Örnek De Vehip Paşa Ve Esat Paşa’dan
Vehip Bey, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine, Trakya’da ‹kinci Ordu Komutanlığı’na getirildi. Bu sırada Çanakkale’de ise kanlı çarpışmalar yaşanıyor, ve Seddülbahir’deki çetin Zığındere vuruşmalarından sonra, artık Alçıtepe önündeki müdafaa hattına çekilmek gerektiğini düşünen General Weber Paşa ile Liman Von Sanders’in arasında anlaşmazlık çıkar. Weber Paşa’nın 7 Temmuz’da istifasını bildirmesi üzerine Weber Paşa’nın yerine Güney Grup Komutanlığı’na Vehip Bey getirilir.
Rütbesinin yükselmesiyle artık Vehip Bey, “Vehip Paşa” olarak anılmaya başlar.
Ağabeyi Esat Paşa anılarında bu görev tayini olayından şöyle bahseder: “..Pek mühim olan bu mesele hakkında Liman Paşa’nın kati fikrini anlamak için yanına gittim. Weber Paşa’ya yerinde sebat etmesi hakkında şiddetli emirler verdiğini ve artık onun orada kalması caiz olmadığından yerine cesur ve muktedir bir kumandan tayini için Başkumandan Vekili’ne müracaat edeceğini söyledi.”
Bütün bu olaylardan ve konuşmalardan sonra nihayet Başkumandanlık Vekâleti, 5. Ordu Komutanlığı’na gönderdiği emirde; Güney Grup Komutanlığı’na Vehip Paşa’nın getirildiğini bildirmiştir.
Askeri disiplin ve terbiyesiyle bir kez daha önemli bir görevde tercih edilmenin gururu ve mutluluğu içinde olan Vehip Paşa bir yandan da tedirgindi. Çünkü Liman Paşa’nın emri altında olmak istemiyordu. Vehip Paşa, bu tedirginliğini 1 Temmuz 1915 günü gelecekteki görev yerini incelemek amacıyla gittiği Kuzey Grubu Karargâhı’nda dile getirmiş 5. Ordu Komutanı Liman Von Sanders’in emri altında olmamak koşuluyla, doğrudan doğruya Başkumandanlık Vekâleti’ne bağlı olarak Güney Grup Komutanlığı görevini devralabileceği niyetinde olduğunu belirtmiştir.
9 Temmuz 1915 günü Güney Grup Komutanlığı’nda ki ilk yazılı emrinde şöyle der: “Tanrının izniyle Güney Grup Komutanlığı görevini üzerime alarak işe başladım. Şimdiye kadar gösterdiğiniz olağanüstü yiğitlik ve metinlikten cesaret alarak Tanrının yardımıyla kesin başarıya ulaşacağımıza metanet eder tüm cesur ve yurtsever çalışma arkadaşlarımı yürekli erlerimizi hararet ve içtenlikle selamlarım.”
Vehip Paşa’nın görevi fiilen başlamış olur. Yeni görev yerinde emri altında öyle komutanlar vardır ki ilerde ün yapacak, kendilerinden bir hayli bahsettireceklerdir. Bu komutanlar arasında Mirliva Fevzi (Çakmak) Paşa, Yarbay Kazım Karabekir, Yarbay Cafer Tayyar (Eğilmez), Yarbay Şükrü Naili (Gökberk) vardı.
Ve öyle birisi daha vardı ki ileride Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci adı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkumandanı olacaktı. O asker, Çanakkale Savaşı’nda genç bir topçu subayı olan Zabit Namzedi Teğmen Cemal( Gürsel)’di.
Vehip Paşa’nın göreve başladığı tarih Seddülbahir Muharebeleri’nin en şiddetli olduğu dönemin sonlarına rastlamaktadır. Yaklaşık üç ay sürecek olan bu görevi (9 Temmuz- 6 Ekim 1915) 9 çetin mücadelelerle geçecektir.
Zığındere ve Kerevizdere Savaşları geride kalmıştı, ancak Seddülbahir’de son zor ve kanlı muharebeler, 12-13 Temmuz günleri yani İngiliz ve Fransızların Kerevizdere Bölgesi’ne yeniden saldırdığı günler yakındı. Vehip Paşa yine tedbiri elden bırakmamış Cepheyi gezmek ve durumu yerinde incelemek üzere 3 gün süreyle cephede durum tespiti yapmıştı. İncelemeleri sonucunda emrindeki askerlere hitaben yayınladığı emrinde şu sözlere yer vermişti: “Üç günlük incelemelerimden edindiğim fikri ve kanaati arkadaşlarıma bildirmek isterim. Düşman kabiliyetsiz, beceriksiz fakat sayıca üstündür. Bugünkü azim, inanç ve cesareti gayret ve bilinçle birleştirince, güçlülük ve Tanrının yardımı her yerde bizim yanımızdadır. Vardığım bu kesin kanıyı kalp ve dimağımızda devamlı olarak yaşatalım, el birliğiyle halden ve gelecekten tam emin olarak zaferden zafere koşalım. Tanrı iyi niyet ve çabanın ödülünü elbette bize bağışlayacaktır.”(6)
12-13 Temmuz Muharebelerinden Sonra Güney Grup Komutanlığı
12 Temmuz 1915’teki muharebelerin sonucu Vehip Paşa’yı memnun etmemiş ve sinirlendirmişti. Bunun üzerine Güney Grup Komutanı Vehip Paşa 13 Temmuz 1915’te birliklerine gereğinde şiddet kullanılmasını ve savunmanın güçlendirilmesini ısrarla tembihlemişti. Cepheye gelir gelmez böyle kanlı muharebeleri komuta etmek zorunda kalan Vehip Paşa’nın bu durumu, her komutanın içinden çıkabileceği bir durum değildi. Bu muharebelerle İngiliz ve Fransız kuvvetleri bir kısım toprak kazanmış ve kısmi mevzi üstünlüğü sağlamışlarsa da Türk savunmasını sarsamamışlardır.
6 Ağustos Anafartalar çıkarmasının öncesinde ve sonrasında Türk birliklerini oyalamak ve çıkarmaya müdahalelerini engellemek üzere İngiliz saldırıları yapılmış fakat bu saldırılar etkisiz hale getirilmişti. Bu hareketler ile İngiliz ve Fransızların stratejik hedefleri olan Alçıtepe’ye ulaşma hedefleri de yok edildi.
Güney Grubunun savunması yeni grup komutanı Vehip Paşa’nın metotlu, titiz çalışmaları ve bitmeyen enerjisi sayesinde, güvenlik altına alınmış, bölgenin batı kanadı ve bu kanadın kuzeyindeki kıyı kısmında oldukça toplu durumda bulunan 8. Tümenin kontrolüne verilmişti. Güney Grubu Ağustos 1915’ten beri, beklenen yeni bir taarruza karşı, tam güvenceyle savunulacak bir düzeye ulaşmıştı. Bunu İngilizlerin Anafartalar’a yapmak istediği çıkarmayı gizlemek ve dikkatleri başka yöne çekmek amacıyla 6-13 Ağustos 1915 günleri arasında düşman kuvvetlerin Seddülbahir cephesine ard arda yaptığı taarruzları püskürtmesiyle Vehip Paşa başarısını kanıtlamıştı.
Vehip Paşa’nın Cephe Gerisindeki Titiz Çalışmaları
Güney grup KomutanI Mirliva Mehmet Vehip Paşa Kerevizdere Muharebeleri’nden sonra bölgede hüküm sürmeye başlayan durgunluktan yararlanarak köklü düzenlemelere girişmişti. İlk düzenlemeleri cephe gerisinde yapmaya karar verdi. Birçok önemli düzenlemeler yaptı.
Vehip Paşa çözmek istediği bütün sorunlara bir şekilde çözüm üretiyordu ancak kafasını kurcalayan çok daha önemli bir sorun vardı. O da erlerin yeteri kadar gıda alamamalarıydı. Gerçekleri, onu rahatsız eden konuları, çekinmeden ortaya koyan, bunları üst komutanlarına yansıtmaktan korkmayan Vehip Paşa Ağustos 1915 günü Levazım Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Paşa’ya şikâyetini şöyle bildirecekti: “… Erzak vesaire adıyla verilebilen, kuru baklayla zeytin tanesi ve seyrek olarak kuru fasulyeden ibarettir. Ekmek yarısı un ve diğer yarısı toz haline dönüşmüş peksimet kırıntılarından olmak üzere verilebiliyor. Ambarlar bomboştur. Birçok birlikler demirbaş erzakını da yemişlerdir. Sözlerim gerçeğe dayanmaktadır. Olan ve biten de budur. Yazılı olarak bulunduğu emredilen erzak hüsniyetten ibarettir. Hüsniyetle yedirip içirmenin sağlanması mümkün değildir. Yedirip içirme bu biçimde giderse güçsüz kalma, erlerin niceliğiyle birlikte, moralini de kemirecektir. Ne yazık ki erlerde görülen hastalıkların kökenini gıdasızlığın oluşturduğunu bildirmek zorunda ve Başkumandanlığımızca durumun gereğine göre yoluna konulacağı kanısındayım.” Yine Vehip Paşa’nın aynı tarihli gönderdiği diğer bir yazısında da sitem yüklü şu cümleler vardır: “..Olanaksızlığa karşı bir şey denilemez. Yalnız bugünkü koşullar altında beslenmenin daha iyi ve daha esaslı surette devam edebileceğine kanım var.”
Liman Von Sanders’le Anlaşmazlık
Daha önceleri Seddülbahir’de yapılan taarruzların büyük zayiata karşılık sonuçsuz kaldığını bilen Vehip Paşa ele her taze kuvvet geçtiğinde taarruz etme düşüncesini uygulamamış, son Kerevizdere Muharebesi’nden sonra cephede taarruz yerine, savunmada kalmayı tercih etmişti. Bu konuyla ilgili Ordu Komutan’ı Liman Paşa’nın emirlerini uygulamamış ve araları açılmıştı. Vehip Paşa aradaki bu gerginliği şöyle anlatır: “Liman Von Sanders İtilaf Devletleri ordularına karşı hücum ederek denize atmamı tekrar emretmişti. Fakat ben onun fikirlerine katılmıyor nedenini de açıklıyordum, çünkü böyle bir hücumu yapabilmek için, bizde maalesef bulunmayan topçuya ihtiyacımız vardı. Aynı zamanda hücumun İngilizler tarafından yapılmasını tercih ettiğini, çünkü yapacakları herhangi bir teşebbüsün başarısızlıkla sona ereceği düşüncesini ileri sürüyordum. Liman Von Sanders bu anlaşmazlıklar son dereceye vardığında beni Enver Paşa’ya şikâyet etmişti. O da, durumu yakından görüp anlamak ve benimle görüşmek üzere cepheye gelmişti. Sorunun neden ibaret olduğunu kendisine anlattım ve iddiamı kanıtlamak için İngiliz cephesinin çeşitli yerlerine topçu ateşi açtırdım. Bunu İngilizlerin şiddetli topçu ateşi izlemişti. O zaman Enver Paşa’ya dedim ki ‘İşte bu nedenle fikrimde direniyorum. Eğer biz elimizdeki azıcık topçu cephanesiyle taarruza kalkacak olursak, İngilizlerin ellerindeki hesapsız cephanesiyle taarruzumuzun ne olabileceğini şu küçük deneyden anlayabilirsiniz’…”
Bu konuşmadan sonra Enver Paşa Vehip Paşa’ya hak vererek bu durumda uygulanması gereken en doğru planın savunma planı olduğuna karar vermiş Liman Paşa’ya taarruz planını bırakması gerektiğini bildirmişti.
“…Pek şiddetli bir taarruz karşısında bulunan Güney Grubu’nun kendiliğinden yapmış olduğu bu yardım önemli şekilde kayda değerdir.”
Artık Seddülbahir cephesinde alınan önlemlerle güvenlik sağlanmış görünüyordu. Vehip Paşa 7 Ağustos1915 akşamı 5. Ordu Komutanlığı’na gönderdiği raporda bu durumu şöyle belirtir: ” Bütün cephede durumumuz iyi ve erlerimiz şendir.” Güneydeki bu sakinliğekarşı kuzeyde tedirginlik ve endişe hâkimdi. Arıburnu’nunda durum kritikleşmekteydi. Bölgenin taşıdığı önemi çok iyi bilen Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa İngilizlerin Conkbayırı’na taarruzunu haber almış ve kendi olanaklarıyla tedbirler almaya başlamıştı. Bu önlemlerden birisi de kardeşi olan Güney Grup Komutanı Mirliva Vehip Paşa’dan kuvvet istemekti. Durumun önemini çok iyi bilen Vehip Paşa kendisinden istenilen takviye birliklerini tereddüt etmeksizin göndermişti. Vehip Pafla’nın gönderdiği 8. Tümen Komutanı’nın iki alayı kuzeye ulaşmış ve çetin taarruzlara girmiştir fakat bu taarruzlarla cephede kullanılan kuvvetler çok zayiat vermiş ve çok yorgun düşmüşlerdi. Durumu yakından izleyen Esat Paşa İngilizlerin Arıburnu’na çıkaracağı kuvvetlerle 8. Tümen cephesinde girişeceği bir taarruzla durumu çok daha kötüye çevirebileceği ihtimalini düşünerek Vehip Paşa’dan bir kez daha yardım isteğinde bulunmuştu. Daha önceki yardım isteğinde olduğu gibi bunu da vakit geçirmeden yerine getiren Vehip Paşa elindeki son iki takviye alayını yani 28. ve 41. alayları ile topçu taburunun iki bataryasını, 12 santimlik obüslerin 250 mermisi ile 500 tane bombayı ağabeyi Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa’nın emrine Kocadere’ye gönderdi. Bu takviye birlikler arasında 5. Kolordu’nun 41. Alayı ile 14. Kolordu’nun 28.Alay’ının üzerinde durmak gerekir. Çünkü bu iki alay Conkbayırı’na çıkmak üzere olan düşman askerlerine karşı Atatürk’ün emrinde karşı taarruzu yapacak alaylardır. Bu iki alaydan 41. Alay zamanında yetişememiş ancak 28. Alay Atatürk’ün emrinde Conkbayırı’nı geri alma onuruna erişerek tarihe geçmiştir. Vehip Paşa kendisinin de tehlike altında olduğunun farkındaydı, düşman birkaç gündür Güney grubu cephesine taarruzda bulunuyordu. Vehip Paşa bu taarruzların Güney Grubu’nu etkisiz hale getirip, her an savunmada bırakarak Kuzey Grubu’na kuvvet göndermeyi ve yardım yapmayı engellemek amacıyla yapıldığını düşünüyordu. Oysa Güney Grubu kendisine yapılan taarruzları geri püskürterek, düşmanın savunmada kalmasını sağlamıştı. Vehip Paşa her ne durumda olursa olsun Kuzey Grubu’na olabildiğince yardım gönderme düşüncesindeydi.
Kocaçimen Dağı düşman eline geçmemeliydi ve kuzeyde zor durumda olan ağabeyi Esat Paşa’ya mutlaka yardım etmeliydi.
Balkan Savaşı’nda Yanya Kahramanları olarak tarihe geçen bu iki kardeşin birbirine Çanakkale’de de destek oluşu Çanakkale dayanışmasının Mustafa Kemal’i yaratan o şanlı tarihi ortamını meydana getirdiği gibi Çanakkale’yi geçilmez kılan o yüksek ruhun anlaşılması için de iyi bir örnek olmuştur.
Cepheden Ayrılış, Yeni Görevler Ve Mustafa Kemal’le İlk Karşılaşma
Çanakkale’de muharebelerin duraksamaya girmesi, Bulgaristan’In Almanya ve Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa girmesiyle 5. Orduda İstanbul- Almanya yolunun açılması üzerine Alman malzemesinden, özellikle topçu cephanesinde yararlanmak umudu uyandı. Bu umut yolun Sırbistan yönündeki kısmının Almanya tarafından açılmasıyla ancak kasım ayında gerçekleşti. Eylülün ikinci ve ekimin birinci yarısında Güney Cephesi’ndeki 2.Ordu’ya bağlı birlikler geri çekildi ve öteki bazı birliklerle beraber Trakya’ya gönderildi.
6 Ekim 1915 günü Vehip Paşa Güney Grubu komutanlığından ayrılarak Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafından Uzunköprü üzerinde hep uhdesinde bulundurduğu eski görevi 2. Ordu Komutanlığı görevine döndü. Yerine Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa getirildi.
Vehip Paşa Erzurum Kalesi’nin Ruslar tarafından düşürülmesi üzerine 23 Şubat 1916’da ordu komutanlığından affını isteyen Mahmut Kâmil Paşa’nın yerine doğudaki 3. Ordu Komutanlığı’na atandı. Daha sonra 8 Mart 1917’de teşkil edilen Kafkas Orduları Grubu’nda Komutan olan Ahmet İzzet Paşa’nın emrinde çalışmak istemeyince hastalığını bahane ederek görevinden ayrılmış ve yerine Fevzi (Çakmak) Paşa görevlendirilmişti. 18 Temmuz’da cepheye geri dönen Vehip Paşa kısa bir süre sonra 9 Haziran 1918’de istifa edip daha sonra görevini ağabeyi Esat Paşa’ya devredeceği Şark Ordular Grubu Komutanlığı’na atandı.
Bu sırada Atatürk’te 16. Kolordu Komutanı iken izinle İstanbul’a giden 2. Ordu Komutanı Ahmet İzzet Paşa’ya vekâlet etmişti. Bu vekâlet sırasında Harbiye Nezareti’nden gelen 18 Aralık 1916 tarihli bir emirle Atatürk’e Vehip Paşa’dan direktif alacağı bildirilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sonlarına doğru İttihat ve Terakki’nin birinci ismi Yakup Cemil’in bir darbe girişimi vardı. Bu düşüncesi ortaya çıkınca yakalanmış ölüm cezasına çarptırılıp kurşuna dizilerek öldürülmüştü. Yakup Cemil sorguları sırasında Atatürk’ü Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili yapmayı planladığını açıklamıştı.
Rauf Orbay bu konuda tarihe şu notları düşmüştü: “Mustafa Kemal Paşa’nın Ordu Kumandan Vekili sıfatıyla Diyarbakır’da bulunduğu zaman çevresindeki ordu kumandanlarına şifreli bir telgraf çekerek orduların ve harbin fena idare olduğundan şikâyet ile bunun düzeltilmesi çaresini arayıp bulmak için işbirliği teklifinde bulunmuş olduğunu, ordu kumandanlarından Vehip Paşa’nın Enver Paşa’ya ihbar ettiğine vakıf olmuştum.” Rauf Orbay bu konuyu Atatürk’le görüştüğünde Mustafa Kemal Vehip Paşa’yı “garazkârlıkla” suçlayarak “bu teşebbüslerle katiyen ilgisi olmadığını söylediğini” belirtir.
Bir sonraki gerginlik Mustafa Kemal’in gitmeyi hiç istemediği Suriye’ye bütün birlikleri yenilmiş, perişan olmuş olan 7. Ordu komutanlığına atanmasıyla yaşanır. Bu kararın alındığı ortamda Vehip Paşa’da vardır. Ve bunu Mustafa Kemal kendi gözleriyle görür.
Atatürk’ün Suriye’deki görevi yalnızca birkaç ay sürer fakat bu içindeki Vehip Paşa’ya olan kızgınlığı dindirmeye yetmez. Yusuf Hikmet Bayur Mustafa Kemal ile Vehip Paşa arasındaki durumu şu şekilde açıklar: “…Mustafa Kemal ve Vehip Paşa’lar sevişmemekle ünlü idiler.”
KAYNAKÇA
- Atacanlı Sermet, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, MB Yayınevi İstanbul, 4. Basım, 2008.
- Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi v. Cilt 3. Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1980.
- İhsan Ilgar, Nurer Uğurlu, Esat Paşa’nın Çanakkale Savaşı Hatıraları, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2003.
- Ramazan Eren, Çanakkale Kahramanları-2 Herkes Onlara Hayrandı, Zirve Basım, Çanakkale, 2005.
- www.kimkimdir.gen.tr
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.