Harp Hatıraları ve Günlükleri

Toprak Altından Çıktılar

Yüzbaşı Mehmet Hilmi, 3 Mart 1915 günü Rumeli Mecidiye Tabyasında yaşananlarla ilgili şunları söylemektedir:

“Zırhlılar mevzi aldılarsa da menzile girmediler. Birkaç merminin, Mecidiye Tabyası civarında denize düşmesi bize karşı ateş başlattıkları zehabını vermişti. Fakat ateş ettiklerine dair hiçbir emare görülmüyordu. Dördüncü merminin talimhanede açtığı çukura koşup tıpa ve mermi parçalarını almaya koşan Fahri Efendi mermilerinin geliş istikametinin muarız körfezinden olduğunu gördüğünü anlattı. Bu sırada Goncasuyu’na bir mermi düştüğü alaydan görüldüğünden en direkt olarak muarızdan ateş edildiği telefonla bildirildi. Zırhlılar ara sıra ilerleyerek yine mevzilerine giriyorlardı. Dardanos’u koruma emri, erleri top yanından uzaklaştırmama engel oluyordu. Erleri, siperlere bitişik koridorlara aldırdım. Ben maiyetimle birlikte gözetleme yerinde kaldım. Gözetleme yeri, cephanelik üzerine kazılmış dört metre alanında iki buçuk metre derinliğinde üstü açık, adi bir çukurdan ibaret olduğundan yanımda bulunanlardan arzu edenlerin erlerin yanına gitmesine müsaade ettimse de hepsi yanımda kaldılar.

Batarya erlerine atışların en direkt olduğunu bildirmediğimden topların daima atışa hazır durumda bulunmaları için top yanında kalmayı arzu ettiklerini takım subayı bildirdiyse de koridor kapılarında bırakılacak bir nöbetçiden başka dışarıda kimsenin kalmamasını bildirdim.

Bataryada yüksek sesle tekbir alınıyor idi. Üzerimize doğru her beş-on dakikada bir mermi düşüyordu. Fakat fena patlıyor, birçok parçaya bölünüyor idi. Büyük parçaların iki bin – üç bin metreye kadar gittikleri görülüyor idi. Bir mermi kabloya isabet ederek kopardı. Yedek subay adaylarından Sadi Efendi’yi göndererek tamir ettirdim. Bir müddet sonra bir mermi koğuşa isabet etti. Ot minderleri tutuşturdu. 4 er göndererek yangını söndürmelerini söyledim. Dönüşlerinde garip bir olay oldu. Henüz talimhanelerin ortasına gelmişlerdi ki aralarına bir mermi düştü. Hepsi ortadan kayboldular. Patlamanın tesiri geçince birer birer toprak altından çıktılar. Hiç birine bir şey olmamıştı. Mucize kabilinden olan bu durum, erlerin maneviyatını yükseltmiştir.

Çimenlikteki gözetleme yerinden bu hâli seyreden Liva Kumandam Talât Bey akşamüzeri merakından bataryaya gelerek erlerin hâlini sordu. Bir müddet sonra bir mermi de subay odasına, diğer mermi de 28’liklerin son cephaneliğin köşesine isabet ederek yıktı. Bir mermi de Namazgâh Bataryasına düşerek bir topu tahrip etmişti.

Düşman, o gün 34 mermi atarak ateşi kesti. O günü hayli sıkıntılı geçirdim. Fakat ağzına kadar dumanlı ve dumansız barutla dolu cephaneliklere vaki olacak bir iki isabetin bütün bataryayı imha edeceğini ve buna, bu konuda verilmiş bir emir olmadığı için emre itaatsizlik açısından değil ama “askeri şartlara uymak maksadıyla” cephanenin yerini tekrar değiştirmeye teşebbüs etmediğimden dolayı kendimi suçlu bulduğum için çok üzgündüm. Ancak yüksek sesle okunan tekbirlerin kalbime verdiği serinlik ile huzur bulabildim.

Akşamüzeri yaptığım araştırmada mermilerin 38’lik olduğunu, Çukurların 15-17 metre uzunluğunda, 2,5-3 metre genişlik ve derinlikte olduğunu gördüm. Yumuşak toprakta bu çukurların 15-20 metre bunluk ve 4-5 metre genişlik ve derinlikte olduğu, Çanakkale’ye düşen mermilerden anlaşılmıştır.

3 Mart günü yaşadıklarımız, düşündüklerimizin doğruluğunun ortaya çıkmasına güzel bir bahaneydi. Diğer hususlarda olduğu gibi savaşta nefsimi kimseye tercih etmediğimi, erleri muhafazalı yerlere sokup, kendim gözetleme yerinde kalmakla göstermiştim. Sonunda atışların endirekt olduğunu söyledim. Bu gibi hâllerde her zaman bataryanın içinde kalmak mecburiyetinde olmadıklarını, askerlerden beklenilenin; “harbin gerektirdiği şekilde hareket etmek” olduğunu inceden inceye anlattım. Eceli gelmeyenin ölmeyeceği hakkında da canlı şahitler vardı. Cephaneliklerin dayanıksızlığı, tecrübeyle görüldüğünden dumanlı barutları bataryanın 400 metre sağına, diğer cephaneyi de önceden bildirdiğim yerlere koydurdum. Gece bataryanın sağ gerisindeki yamaca mahfuz (üstü kapalı) hendek kazdırdım.”


KAYNAKÇA

  • Yüzbaşı Mehmet Hilmi, Cepheden Cepheye Bir Ömür, Haz. Gazanfer Sanlıtop, Alfa Yayınları, İstanbul, 2007.

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment