10. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Türk Azminin Zaferi: Birinci Kirte

Written by ÇSATT

Seher Çetin / Coğrafya Öğretmenliği

2012-Mayıs sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

Çanakkale Kara Savaşları’nın ilk mevzi muharebesi olan Birinci Kirte Muharebesi 25 Nisan sonrası, amacına ulaşamayan her iki tarafın karşılıklı ilk hesaplaşmasıdır. İnatla, hırsla, hedefine ulaşmak isteyen ve bunun için de her şeyi yapan iki tarafın da amansız mücadelesidir…

18 Mart’ta istediği sonucu alamayan Müttefik Kuvvetlerin 25 Nisan Kara Çıkarmasındaki hedefleri

Seddülbahir Bölgesi’ndeki beş ayrı noktadan çıkarma yapıp, yarma hareketiyle önce ara hedef olan Alçıtepe’yi alıp, kuzeyden çıkarma yapan Anzak Birlikleri ile Kilitbahir Platosu’nda birleşip İstanbul’u ele geçirmekti.

Müttefik Kuvvetler üç gündür süren muharebelerde değil Kilitbahir Platosu Alçıtepe’den bile bir hayli uzakta kalmışlardı. Sadece kıyıya ayak basacak kadar toprak kazanabilmişlerdi.

Üç gündür süren muharebelerde 29. Tümen tecrübesiz komutanların eline bırakılmıştı üç tugay, dokuz tabur komutanı ve 2500 askerini kaybetmişti adeta 29 tümen üç gün önceki 29. Tümenin gölgesi gibi kalmıştı. 29. Tümen askerleri çok yorulmuş bu yüzden savaşma is­teklerini kaybetmişlerdi. Hamilton bu durumu şöyle ifade etmektedir: “dün sabah erlerimizin, ayın 25 ve 26’sında neşe naraları atarak saldıracakları bir düşma­nın önünde şimdi sağa sola kaçıştıklarını gördüm” diyordu.

Türk Birlikleri ise düşmanın karaya çıkmasına engel olamadıkları için kendilerini başarısız saymaktaydı. Bir an önce düşmanı denize dökmek istiyordu. 3 gündür savaşan 9. Tümen birlikleri çok yıpranmış 2000 kayıp vermişti. Güney Cephesindeki birlikleri yeterli bulan Genel Karargâh da bu bölgeye takviye birlikler de göndermiyordu.

9. Tümen komutanı Halil Sami Bey 28 Nisan saat 8.00 da 3. Kolordu’ya Seddülbahir’deki durumu anlatan bir raporu gönderdi. Bu raporda: Güney’deki birliklerin yetersiz olduğundan, ihtiyatın hepsinin Arıburnu Bölgesi’nde kullanıldığından, kayıpların çok olduğundan, siperlerin tamamlanmadığından ve bazı askerlerin açıkta savaşacağından bahsetmektedir. Bu rapor güneydeki durumun ne kadar vahim olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Bu arada Mareşal Liman Von Sanders, düşman gemilerdeki takviyelerini çıkarmadan önce taarruzla düşmanını denize dökmek; General Hamilton ise, kalan kuvvetlerini karaya çıkararak bir sonuca varmak gayretindeydi.

Bir de bazı İngiliz casusları Türk Birliklerine devamlı destek birlik geldiğini söyleyince zaman kaybetmenin kendilerinin aleyhine olduğunu düşünen Hamilton şunları söylemiştir:

“Türkler, Çanakkale’den kuvvet naklederek yarımadaya destek birlikleri getirmekteler. Demek ki, biz, sayıları eksilmiş taburlarımızı takviye edecek yedek kuvvetimiz bulunmadığı için işgal ettiğimiz toprakları genişletemeyeceğiz”

9.Tümen, 5. Ordu Komutanlığı’nın emri gereğince 27/28 Nisan gecesi taarruzla düşmanı denize dökmek için taarruz girişiminde bulundu ise de düşmanın asıl mevzilerine ulaşamadan sona erdi. Geç saatlere kaldığı için yarı yoldan geriye döndürülen bir taarruzdur. Aceleyle, yetersiz kuvvetlerle, gece taarruzu için eğitim ve malzemesi noksan birliklerle, emirlerin askerlere zamanında verilmeden gece ta­arruzuna kalkmanın hatalı olduğu bir kez daha görüldü.

Birinci Kirte Muharebesi 28 Nisan sabahı saat 8.00’de Müttefiklerin donanma ateşi ile başladı. Seddülbahir Muharebeleri’nin değişmez özelliği, Türk Birlikleri’ni her taraftan kuşatıp büyük kayıplar verdiren donanma bombardımanıdır. Türk Birlikleri donanma bombardımanından Arıburnu Bölgesi’ne kıyasla daha fazla kayıp vermektedir. Müttefik donanmasının %80’i Seddülbahir Bölgesi’ndedir. Buna ek olarak Türk Birlikleri’nin sayısı 8500 silah gücü 3 sahra bataryası, 3 obüs bataryası ve bir ağır makineli tüfek bölüğüdür. Buna karşın Müttefiklerin sayısı 16000 silah gücü ise sadece karaya çıkarılmış 20 sahra topçusu vardı. Müttefiklerin sadece bu kuvvetle bile 9. Tümenin elinde bulunan topçu gücüne denkti.

Bir saat süren donanma ateşinin ardından 87. Tugay Binbaşı Halit komutasındaki 20. Alay birliklerine karşı taarruza geçti. Bu alayın önemi çok büyüktü. Çünkü Alçıtepe’yi batıdan kuşatıp çevirme hareketi yapacak tugaya karşı savaşıyordu. 20. Alay Birlikleri önce İngilizler karşısında tutunamayıp geri çekilseler kendilerini çabuk toparlayıp de kıran kırana savaşıp saat 10.00’da İngilizleri geri püskürttüler. Bu sıralarda Queen Elizabeth Gemisi’nde (Euryalus) şaşkınlıkla bu olayı izleyen Hamilton anılarında şöyle anlatmaktadır:

“Saat 10’da Queen Elizabeth kuzey yönünden ağır yolla ilerlemeye başladı ve Y Kumsalı (Zığındere) noktasına vardık… Birden, karşı yamaçlardan kıyıya doğru bazı birliklerin ilerlediklerini gördük. Hemen 15 inçlik toplarla, her birinde 10.000 misket bulunan şarapnel atışları için emir verdim. Fakat gördüklerimiz bizim askerlerimiz miydi, yoksa Türklerin öncü birlikleri mi? Miğferleri güneş altında parlıyor, kimlikleri tam olarak kestirilemiyordu. Amiral De Robeck ve Keyes de kararsız kaldıkları için bana sordular. Emir subayı benimle aynı kanıdaydı. Bunlar yirmide bir olasılıkla Kirte Bölgesinden geçmekte olan Türk destek kuvvetleriydi. Ellide bir olasılık yine Türklerdi… On dakika sonra, manzara daha iyi belirmeye başladı. Parıltılar süngülerden geliyordu ve bunlar Türk birlikleriydi. Hemen araziye yayıldılar ve çeşitli dağınık düzen kollar olarak ilerlemelerine devam ettiler… Karşılarında, onların hücumlarını durduramayacak kadar zayıf birliklerimiz vardı ve bizimkiler sürekli çekiliyorlardı. Yüz kişi kadar olan kuvvetli bir Türk müfrezesi dövüşün havasına dalmış olmalı, Queen Elizabeth ‘den makineli tüfek menzili içindeki kıyı boyunca, bir grup birliği püskürtmekle uğraşıyordu. Derken o kuvvetin bir kanadı, kayalıkların kenarında mevzilendi… Hepsi disiplinli, her hareket işaretle yapılıyordu. Bu arada Queen Elizabeth’in topları onlara yönelme emrini bekliyordu. Tekrar “Hücum” emrini verdiler ve yamaçlardan aşağı taarruza başladılar. Başlarında kılıçlarını çekmiş subaylar koşuyordu. Manzarayı görenlerden bir denizci subay, “Bizi selamlıyorlar” diye alay etti. Queen Elizabeth şarapnel yağdırmaya başladı. Duman, toprak ve taş cehenneminin örttüğü arazide her şey sessizliğe döndüğü ve arazi tekrar göründüğü an, sessizliğin sonsuz olduğunu anladık. Toprakta korkunç bir duraksama olmuştu. Uzun süre, arandık baktık. Türk askerinden canlı kimse kalmamıştı” diye anlatmaktadır.

Saat 11.00’de 25 ve 26. Alay Komutanları (Yarbay İrfan ve Yarbay Hafız Kadri) 9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey’e 25 ve 26. Alayın durumunu anlatan bir rapor gönderir:

“Birliklerimiz çok büyük zayiata uğrayarak avcı hatlarımızın hemen hepsi geriye çekildi. Düşman karşısında cephe boşalmıştır. Her türlü tedbir etkisiz kalmıştır. Acele emrinizi bekliyoruz.” Bu rapor üzerine Halil Sami Bey 11.30’da tüm birliklere geri çekilme emri vermiştir. Sol hattaki Beyoğlu Jandarma Taburu çoktan geri çekilmiş, Bursa jandarma taburu da geri çekilmeye hazırlanıyordu.

Bu sırada Müttefik Birlikler su ve yiyecek sıkıntısı ve üç günlük yorgunluk yüzünden adeta yerinden kımıldayamıyordu (Müttefikler 27 Nisan’da Morto Koyu’nda bir kuyu bulmuşlardı ama asker kıyıdan bir hayli uzaklaşmıştı üstelik yorgunluktan savaşırken çoğu çantasını atmış yiyeceksiz kalmışlardı. Bir de bunun üzerine aşırı yorgunluk eklenince Müttefik askerlerin ayakta duracak halleri kalmamıştı).

Tam bu sırada 26. Alay 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri kendi inisiyatifini kullanıp ön hattaki dağılan birlikleri geriye alıp ihtiyat birliklerini harekete geçirdi. Kendisini de en öndeki sipere attı. İhtiyat birliklerinin geldiğini gören dağılan birlikler tekrar toparlanıp savaşa devam ettiler.

Binbaşı Mahmut Sabri’nin durumunu Türk resmi tarihi şöyle anlatmaktadır:

“Binbaşı Mahmut Sabri her yana koşuyor, emirler veriyor ve çözülen birlikleri kendi iradesine bağlayıp eski mevzilerine koşturuyordu.” Binbaşı Mahmut Komutasındaki Türk Birlikleri’nin amansız mücadelesi karşısında Fransız ve Senegalli askerler paniğe uğrar.

Türk cephe hattının sağ kanadını savunan 20 Alay birlikleri ise bazı birliklerin (Beyoğlu Jandarma Taburu, Bursa Jandarma Taburu) geri çekildiği haberleri üzerine askerler biraz dağılmışlardı. 11.30 saatlerinde 9. Tümen Komutanı Halil Sami Bey’den geri çekil gelince 20. Alay Komutanı Binbaşı Halit de kendi inisiyatifini kullanıp çekilmenin askeri daha çok panik olacağı ve düşmanın taarruzunun durması üzerine emri askerden gizleyip sonuna kadar savaşmaya karar verir. Bu bölgede yoğun donanma ateşi nedeniyle 20. Alay Birlikleri çok kayıp vermesine rağmen İngilizlere karşı kahramanca savaşmışlardır (28 Nisan günü donanma ateşinden en çok kayıp veren birlik 20 Alay’dır).

Donanma ateşinin şiddetine şahit olmuş Gazi Mehmet Aşkın yaşadıklarını şöyle anlatmaktadır: “İngiliz donanması top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu. Böyle bir atıştan sonra, aynı birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş, çalıların üzerinde gördüm henüz sağ idi. Yanına kadar gelebildim. Onu bu vaziyette görünce ağladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem:

Kardeşim niçin böyle ah edip ağlarsın, benim ciğerimi dağlarsın! Allah’ın verdiğine merhaba! O’nun kazası geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne gelir! Arzuladığım savaş yolunda oldu. O saadet bana yeter. Sen sağ kalırsan, anamın elini benim için öp! Emzirdiği sütleri helal etsin!” Dedikten sonra: “başımı kıbleye çevir diyebildi… Ruhu çoktan uçmuştu…”der. O günü, cephedeki hayatı, daha doğrusu cephede sönen hayatları, donanma ateşinin ne kadar şiddetli olduğunu gazimiz bu anısında ne güzel anlatmış değil mi?

13.00′ da cephedeki durumun düzeldiğini gören 9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey geri çekilme emrini iptal eder. Yarbay Sabri Komutası’ndaki 19. Alay Birlikleri’nin 15.00’de gelmesiyle birlikler rahat bir nefes alır. Önce doğu hattındaki Fransızları daha sonra da batıdaki İngilizleri geri püskürtür.

Hamilton kahramanca çarpışan cesur Türk Ordusu hakkında şunları kaleme almıştır:

“Biz şimdi kahramanca çarpışan ve büyük bir ustalıkla ve cesurca yönetilen asil Türk Ordusunun karşısında bulunuyoruz. Türkler askerlerimizin tüm fenni silahlarını ellerinden alarak boğaz boğaza dövüştüler… Türkler birbiri ardınca Allah… Allah… haykırışlarıyla, gerçekten pek yiğitçe saldırdıla…”

Türk birlikleri kayıplarının fazla olması ve askerlerin bitkin olması nedeniyle düşmanı tamamen denize dökememiştir. Saat 18.00’de bugünkü muharebe bitmiş Türk birlikleri 2378, Müttefikler de 3000 zayiat vermiştir. 29 ve 30 Nisan’da her iki tarafın da bitkin olması, yeni birliklerin gelişi, siper kazılması gibi nedenlerle çok sıcak çatışmalar olmadı.

Birinci Kirte Muharebesi’nin bir özelliği de, Türk savaş uçaklarının ilk defa savaş alanı üzerinde kara kuvvetlerini desteklemesiydi. Çanakkale’den ayrılan iki Türk uçağı ilk önce düşmana birkaç bomba ile taarruz etmiş, sonra da Morto Limanı’ndaki çıkarma iskelesini bombalamıştır. O zamanın koşullarında fazla bir bombardıman etkisi olmadı ancak ay yıldızlı armalı uçaklarını gökte seyreden Türk Askerine kim bilir nasıl moral olmaktadır. Aynı gün düşman uçakları yine savaş alanı üzerindeydi. Yer yer Türk birliklerine saldırmakla beraber, daha çok propaganda broşürü atmışlardı. Broşürde kısaca şunlar yazıyordu:

“Türkleri Almanlar kandırmış ve kendi çıkarları için savaşa sokmuştur. Osmanlı Hükümeti bilerek Almanların çıkarlarını gözetmekte ve Türk halkını felakete sürüklemektedir. Türk halkı bu savaşı istemiyor. Bu yüzden İstanbul halkı isyana hazırlanıyor. Başkası için tehlikeye atılmayın, silahlarınızı bırakın, sizlere dost gibi davranılacaktır… ”

Müttefikler Türk askerini umutsuzluğa düşürüp savaştan vazgeçirmek için çeşitli hileler uygulamıştır. Ancak bunu yaparken bir şeyi unutmuştur; karşılarındaki Türk askeri… En zifiri karanlıklarda bile aydınlığın olacağını bilen, umudunu hiç ama hiç yitirmeyen Türk askeri… Onlar Çanakkale’de sadece Halil Sami, Mahmut Sabri, Hafız Kadri değildi, vatan için canını veren “MEHMEDLER” di.


KAYNAKÇA

  • ALBAYRAK M., YILMAZER T., Sorularla Çanakkale Muharebeleri 1, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2007
  • ARTUÇ İ., 1915 Çanakkale Savaşı, Kastaş Yayınları, 2.Basım, İstanbul, 2004
  • BENAZUS H., Çanakkale’ den Gelibolu’ya, Bizim Kitaplar Yayınları, İstanbul, 2007
  • Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi (5. Cilt, Çanakkale Cephesi, 2. Kitap), Genelkurmay Yayınları, Ankara, 1978
  • GÖNCÜ G., ALDOĞAN Ş., Çanakkale Savaşı Sipe­rin Ardı Vatan, MB Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 2006
  • HAMİLTON I., Gelibolu Harekatı 1915, Örgün Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2006
  • MÜTERCİMLER E., Korkak Abdül’den Coni Türk’e Gelibolu 1915, Alfa Yayınları, İstanbul,2005
  • OGLANDER C. F. A., Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askeri Harekatı 1. Cilt, Arma Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2005
  • YILMAZER T., Alçıtepe’den Anafartalar’a Çanakkale Kara Muharebeleri, Yeditepe Yayınları, 5. Basım, İstanbul,2007

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment