O, öyle bir şairdir ki milli mücadelemizin, ümidimizin, vatanseverliğimizin, hürriyet aşkımızın sesidir. O, altmış üç yıllık ömrü bir destan güzelliğiyle geçmiş Mehmet Akif’tir.
M. Akif ERSOY 1873 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Arnavutluk doğumlu Tahir Efendi’dir. Annesi Emine Şerife Hanım, Buharalı bir aileden gelmektedir.
M. Akif dört yaşındayken Emir Buhari mahalle mektebine başlar. 2 yıl sonra Fatih İlkokulu’na, oradan da Fatih Merkez Ortaokulu’na devam eder. Üç yıl sonra kendi seçimiyle Mülkiye mektebine kaydolur. Babasını kaybedince maddi sıkıntılardan dolayı Halkalı Mülkiye Baytar Mektebi’ne devam etmek zorunda kalır. Bu okulu birincilikle bitirip memuriyet hayatına atılır. Dört yıl boyunca Anadolu, Rumeli ve Arabistan’ın çeşitli bölgelerinde görev yapar. Bu görev, Akif’in toplumu daha yakından tanımasını sağlamıştır.
Akif, şiirle uğraşmaya baytarlık okulunda başladı. 1908 meşrutiyetine kadar önemli bir eser yayınlamadı. Sonra Sırat-ı Müstakim Mecmuası’nın başyazarı oldu. İlk sayıda “Fatih Camii” şiiriyle beğeni topladı. Yine aynı mecmuada yayınlanan Tevhid yahut Feryad aslı şiiri ile büyük ilgi uyandırmış olup, on binlerce basıldığı halde bu mecmua talebi karşılamaya yetmemiştir. Akif, bütün şiirlerinde toplum için sanat anlayışını benimsemiştir. Daha sonra bütün şiirleri Safahat adı altında kitaplaştırılmıştır.
Akif, 1913 yılında Müdafaa-i Milliye Heyeti üyeliğine tayin edildi. Bu görevinden dolayı Mısır ve Hicaz’a gitti. Mısır’dan henüz dönmüştü ki 1. Dünya Savaşı çıktı. Bu savaşta İngilizler ve Fransızlar sömürgelerinden topladıkları Müslüman askerleri “esir olan halifenizi kurtaracağız” vaadiyle müttefikimiz olan Almanlara karşı savaştırılıyorlardı. Bu Müslümanlardan Almanlara esir düşenlere yaptıkları yanlışı anlatmak üzere M. Akif Berlin’e gönderildi. Bu sırada Çanakkale Savaşları tüm vahametiyle devam ediyordu.
Çanakkale Boğazı’nın zorlanmasından en fazla endişelenenlerden biri de Berlin’de bulunan Akif’ti. Askeri açıdan durumumuzun umutsuz olduğu söylendiğinde ise ’Eyvah!’ der Akif, ‘son istinatgahımız da yıkılırsa ne olur?’ diyerek gözyaşı döker. Yine de ümidini korur. Bunu da Mehmetçiğin ağzından bize şu şekilde aktarır:
Korkma!
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz!
Düşer mi tek taşı sandın, harim-i namusun?
Meğerki harbe giren son nefer şehid olsun.
İtilaf devletleri donanmasının saldırıları şiddetini arttırmış, 18 Mart 1915’te doruk noktasına ulaşmıştı. Fakat 18 Mart tarihi, özellikle Türk topçusunun başarısıyla müttefikler açısından bir hezimet tarihi olarak kayıtlara geçmişti. Rumeli Mecidiyesi’nden Seyit Onbaşılar, Dardanos bataryasından Üsteğmen Hasan Beyler, Teğmen Mevsuflar tarih yazmışlardı o gün. Oysa 18 Mart her şeyin başlangıcıdır sadece.
Tarihimizin en şanlı sayfalarından biri olan Çanakkale Savaşları Türk ve düşman olmak üzere 550.000 gencin hayatını etkilemiştir. Bu durumda bu savaştan etkilenen her gencin başından geçenleri bir kitap halinde yayınladığını düşünecek olalım. Ortaya 550.000 kitaplık devasa bir kütüphane çıkar. İşte M. Akif 550.000 kitabı bir şiire sığdırabilen bir insandır.
Akif’e göre ‘Dünyada eşi olmayan bir boğaz harbidir’ bu. En donanımlı ordular, tepeden yol bularak Marmara’ya geçmeye çalışacaktır. Seddülbahir’de, Arıburnu’nda, Anafartalar’da birbiri ardına bombardımanlar, süngü süngüye; göğüs göğse siper savaşları, lağım patlatmaları tekrarlanır durur. Akif şu dizelerle bizlere Çanakkale’deki savaşı seyrettirir adeta;
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor amakı:
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ve sonunda düşman, kahraman Mehmetçiğin vatan müdafaasına dayanamayarak çekilmek zorunda kalır. Akif, şehitlerimizi o muhteşem dizeleriyle şu şekilde izah eder;
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.
Akif, Berlin’den dönüşte yine aynı görev için bu sefer Arabistan’ın Necif bölgesine gönderilir. Bu görevden sonra milli mücadele için çalışmalara başlar. Yurdun çeşitli yerlerini gezerek milli mücadele için konuşmalar yapar. Milli mücadele döneminden türlü sıkıntılarla çıkıldığı ve meclis kurulduğu zaman 29 Nisan 1920’de Burdur milletvekili seçilir. Şüphesiz Akif’i bize tanıtan; milli duygularımıza hitap eden, her mısrası ile bizi heyecanlandıran İstiklal Marşı’mızdır.
23 Nisan 1920’de T.B.M.M açılmıştı. İlk defa milli marş ihtiyacı burada belirmişti. Bu nedenle Maarif Vekaleti tarafından bir müsabaka açılmış ve birinciye 500 lira ödül verileceği ilan edilmişti. Yurdun her tarafından 724 şiir yarışmaya katılmıştı. Fakat gelen şiirler, milletin hissiyatına tercüman olacak nitelikte değildi. M. Akif yarışmanın ödüllü olmasından dolayı müsabakaya katılamamıştı. Zamanın nazımı M. Akif tarafından yazılabileceğine inanmış ve kendisine bir mektup yazmıştır.
Mektupta Akif’in marşı yazması halinde söz konusu ödülün ortadan kaldırılacağını belirtmiştir. Bu olaydan sonra Akif tam bir istiğrak halindeydi. Evde, sokakta, camide, mecliste hep İstiklal Marşı’nı yazmakla meşgul oldu. Bu konuda Konya Mebusu Hafız Bekir Efendi şunları anlatır;
“Akif bir gece birden uyanır, kağıt arar, bulamayınca kurşun kalemiyle yer yatağının sağındaki duvara şunları yazar”;
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Akif iki günlük bu yoğun çalışmadan sonra İstiklal Marşı’nı tamamlamış bulunuyordu. Bu marş Hamdullah Suphi ve arkadaşları tarafından çok beğenilmişti. Sıra bu marşı T.B.M.M’den geçirmeye gelmişti. Bu sırada Maarif Vekaletince 724 şiir arasından seçilen 7 şiir de Meclise getirilmişti.
T.B.M.M.’nin 1 Mart 1921 tarihindeki toplantısında marşlardan birinin okunması için meclis reisi, Hamdullah Suphi’yi kürsüye davet etmişti. Hamdullah Suphi gür sesiyle meclisin kürsüsünde İstiklal Marşı’nı okumuştur.
“Hakkıdır hür yaşamış bayrağının hürriyet,
Hakkıdır Hakka tapan milletimizin istiklal!”
Mısraları ile biten bu marş, meclis üyelerinin şiddetli ve heyecanlı tezahüratıyla karşılanmış, salon alkış sesleriyle dolmuştu. Bunun üzerine 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı Türk milletinin Milli Marşı olarak kabul edilmiştir.
M. Akif’e İstiklal Marşı’nı neden Safahat’ına koymadığı sorulduğunda o büyük şair;
“O benim değildir. Ancak milletimindir” diye cevap vermiştir. Aynı zamanda müsabaka için ayrılan 500 lirayı kabul etmeyerek bir hayır kurumuna bağışlamıştır.
M. Akif’in yakın arkadaşlarından, Ankara Baytar Müdürü’nün anlattığı palto hikayesine göre;
Milli mücadele sırasında M. Akif’in giyecek paltosu yoktu. Ankara’nın şiddetli soğuğunda meclise paltosuz gider gelirdi. Ben daireme gelir paltomu ona gönderirdim. İstiklal marşı için verilen parayı geri çevirdiğinde; ‘M.Akif üzerinde bir palton yok, verilen parayı da almazsın’ dedim. Bunun üzerine bana darıldı, paltomu da kabul etmedi.
M. Akif’in buna benzer birçok özelliği vardır. Dürüsttür, adildir, hatta milli mücadele sırasında kardeşinin evinde çayı şekerle içtiğini görünce, milletin yemediğini sen nasıl yiyorsun demiş ve bir müddet kardeşinin evine gitmemiştir.
M. Akif son günlerinde hasta yatağında yatarken bir grup üstat ziyaretine gitmiş ve konuşma sırasında söz İstiklal Marşı’na gelmişti. İçlerinden biri:
“Acaba İstiklal Marşı yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?” der.
Bu söz üzerine Akif birden başını kaldırır ve
“Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!” demiştir.
Akif’in nüktedanlığı da çok meşhurdur. Mesela Birinci Dünya Savaşı’nda Berlin’e giden Mehmet Akif’e “oraları nasıl buldun?” diyen dostlarına şu mükemmel cevabı vermiştir: “Dinleri işimiz gibi, işleri dinimiz gibi.” Bir diğeri de: Bir gün gençlerden biri, bir toplantıda Mehmet Akif’i küçük düşürmek için “Affedersiniz siz baytar mısınız?” demiş. M. Akif hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş. “Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu.”
M. Akif’in bir destan güzelliğiyle geçen ömrü 27 Aralık 1936 günü sonlandı. Hayatını milli mücadeleye, milleti ve hürriyeti için uğraş vermeye adayabilen ve duygularını bu kadar güzel yansıtabilen Mehmet Akif’ler yetiştirebilmek umudu ile…
KAYNAKÇA
- Açıklamalı İstiklal Marşı- Adalet Ergenekon Çil
- http://www.mehmetakifersoy.com
- Ersoy, M.A. Safahat, inkılap Kitabevi, 2003
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.