Günümüzde hala Çanakkale Savaşları ile ilgili yeni bulgular ortaya çıkmaktadır. İste bu ortaya çıkmayı, çıkarılmayı bekleyen bulgulardan biride Ağdere Ağır Mecruhin Hastahanesidir. Çanakkale’de bir savaşın çıkması ihtimali üzerine, harp sahasına yakınlığı itibariyle eski adıyla Maydos şimdi ki adı ile Eceabat büyük önem kazanır. İlçe birkaç Türk esnafın dışında tamamen Rumların yaşadığı bir bölge halinde idi. Bu küçük ilçe içlerinde komutanı Yarbay Mustafa Kemal’inde (Çanakkale Gazisi Mustafa Kemal Atatürk) bulunduğu 19. Tümen olmak üzere birçok tümenin merkezi haline gelir. İlçenin bu denli önem kazanmasından dolayı küçük hastanesi de birdenbire ehemmiyet kazanır ve askeri idare altına alınır. 3 Kasım 1914’te ilk bombardımanın yaşanmasıyla hastaneye ilk yaralılar gelmeye başlar. Fakat ilçenin üstünde her gün düşman uçakları dolanmaya başlar. Bu düşman uçakları tüm savaş kurallarına aykırı bir şekilde şehri defalarca bombalar. “Savaş kurallarına göre sivil yerleşim yerleri ve hastanelerin bombalanması insanlık suçudur.” Müttefik donanma ve filosu tarafından Maydos’un (Eceabat) ve Ağdere Ağır Mecruhin Hastanesinin bombalanması ile ilgili belgeler aşağıda sunulmuştur. Vahşetin vesikaları ise tüyler ürperticidir.
Osmanlı Ordu-yı Hümayunu
Başkumandanlığı Vekaleti
Hariciye Nezaret-i Celilesi’ne (Dış İşleri Bakanlığına) Ma’ruz-ı çaker-i kemineleridir İngilizler Çanakkale Muharebesi esnasında sabit balonlar yardımıyla Maydos Kasabası ve alanda Kızılay bayrağı çekmiş olan hastaneyi her türlü kura//ar ve devlet işleri haricinde bombardıman ederek otuz kadarını şehit etmişlerdir…
10 Mayıs 1915
Başkumandan Vekili Enver
Cephede harp olanca şiddetiyle devam eder. Yaralı akınının arkası gelmez. Verilen acele emir ile Maydos Hastanesi Ağderesine taşınır ve yaralılar oraya gelmeye başlar. Fakat Ağdere de bu bombardımandan nasibini alır. Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi’ne (Basın Ajansı Müdürlüğüne) Çanakkale Cephesinde: Ki/it-bahir civarında Ağa deresi mevkiinde etrafı birkaç Kızılay bayrağı ile gösterilmiş olmasına rağmen hastanemize düşman uçakları tarafından bombalar atıldı. Dört yaralımız şehit oldu, on dört kişi de ayrıca yaralandı.
5 Ağustos 1915 / Karargah-ı Umumi
İstihbarat Şube Müdürü / Erkan-ı Harb Binbaşı Seyfi
Düşman askerlerinin hastaneleri bombalamaya devam ediyordu. Müttefik kuvvetleri şu gerçeği bilmiyordu; bombalanan Türk sahra hastanelerinde, sadece Türk askeri değil esir düşman askeri de tedavi ediliyordu.
Harbiye Nezareti
Muamelat-ı Zatiye Müdüriyeti / İstihbarat Kalemi
Hariciye Nezaret-i Celilesi Canib-i Samisi’ne Ma’ruz-ı çaker-i kemine/eridir ki Çanakkale harbinde yara/’ olarak esir edilen ve Kilitbahir hastanesinde tedavide iken 25 Temmuz [11331 tarihinde içine işlemiş yaradan dolayı vefat eden İngiliz ordusuna mensup George Tay/aran hakkında oluşan haber teskeresi İngiltere savaş bakanlığına ulaştırılmak üzere haber zarf ile arz edilir…
17 Ağustos 1915 / Savaş bakanı adına
Düşman filosunun bu dehşet faaliyeti devam ederken Türk tarafının alicenap davranışları da pek mühimdir. Türk neferleri bir defa daha büyüklüğünü göstermiştir.
Osmanlı Ordu-yı Hümayunu / Başkumandanlığı Vekaleti
Matbuat Müdüriyet-i Uumumiyesi’ne(Basın Ajansı Müdürlüğüne)
Reuter Telgraf Ajansı Çanakkale muhabirinden telgrafnameyi almıştır. Türkler pek mert ve cesur bir şekilde harp etmişlerdir. Bunlardan biri şiddetli bir ateş altında olduğu halde askerlerimizden birinin yarasım sarmak soyluluğunda bulunmuş, diğer bir Türk askeri dahi tanımadığı bir Avustralya’/ ı askerin yanma bir şişe su bırakarak insanlık hareketinde bulunmuştur. Mert Türk askerlerinden bir diğeri de İngiliz siperlerinden uzak bir
mevkide yaralı düşüp saatlerce aç ve halsiz kalmış olan İngiliz ekmek vermek cömertliğinde bulunmuştur. Türkler ile savaşta bulunan İngiliz askerlerinin hemen hemen hepsi Türkler tarafından İngiliz esirlerine çok iyi muamelede bulunulduğunun beyanı bulunmuştur.
20 Temmuz 1915 / İstihbarat Şube Müdürü Seyfi
Ağa deredeki hastanenin durumunu İhtiyat Zabiti Münim Mustafa Cepheden Cepheye adlı hatıratında şöyle anlatmaktadır. Ağa deresi ve Çamburnu hastanelerine yaklaştığım vakit hayvanımı ileriye zorlukla yürütebiliyordum. Büyük taarruzun akabinde gördüğüm o yaralı deryasının tekrar karşıma çıkmasında korkarak adeta titriyordum. O necip insanların yollarda, topraklar üzerinde sefil bir halde yatarak doktor, hastane beklemeleri gözümün önünden bir daha geçiyordu. Hastaneleri, yaralı çadırlarını birer birer dolaştım. Bu defa alayın yaralılarından pek azını bulabiliyordum. Onların hatırlarını sorduğum vakit gene başlıyorlardı. “Ah Efendim! Doktorlar koşturuyorlar yetişemiyorlar. Pansumanlarımız yapılamıyor. Yolsuzluk, vasıtasızlık, ilaçsızlık var. Toprak üstünden bizi buralardan kurtarın!. Kuru topraklara konan ot minderler üstüne uzanmış o kahraman Türk çocuklarının dilinden bunları işittikçe kendi kendime kalmış gibi düşünerek yutkunuyor ve acaba bu yolsuzluktan kurtulacak mıyız?” Diye haklı bir soru soruyordum Ağ derenin durumuna yabancı kaynaklardan bakacak olursak, Avustralyalı savaş muhabiri C. Bean 1919 yılında Binbaşı Zeki Bey ile savaş alanlarına yapmış olduğu gezi sırasında Ağdere’de 3000’den fazla mezar taşı saydığını belirtmiştir. Boğazın Avrupa yakasında DUR YOLCU yazısının hemen sağındaki vadiden 3000’den fazla şehit 91 yıldır, sizden öncekilere olduğu gibi unutulmuşluklarını bile bile size bakıyor. Eğer dikkatlice ve her zaman baktığınızdan farklı bakacak olursanız birilerinin kulağınıza “Bizler bu topraklar için, sizin için buradayız. Sizler nedesiniz bu unutulmuşluk Neden?” diye bir şeyler fısıldandığını duyacaksınız.
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.