9. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Unutulan Şanlı Zafer Kût’ül Amare

Written by ÇSATT

Süleyman Gökdemir / Bilgisayar Öğretmenliği

2011-Aralık sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden ayrılmasına neden olan olay Birinci Dünya Savaşı’dır. Bu savaşta devletin dört bir yanı, bu toprakları savunmak için cephe haline gelmiştir. Bu cephelerden biri de Orta Doğu’nun bugünkü şekillenmesini ortaya çıkaran Irak Cephesi’dir.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda 9 farklı cephede savaşmıştır. Bu cepheler açılış tarihlerine göre; “Kafkas Cephesi, Irak Cephesi, Filistin/Suriye Cephesi, Çanakkale/Gelibolu Cephesi, İran Cephesi, Libya Cephesi, Galiçya Cephesi, Romanya Cephesi, Makedonya Cephesi” olarak sıralanır. Osmanlı Devleti 9 farklı cephede savaşmış ama sadece iki cephede başarılı olmuştur. Bu cephelerden birincisi hepimizin bildiği, yaklaşık 250.000 zayiatın verildiği yer olan Çanakkale/Gelibolu Cephesi’dir. Osmanlı Devleti’nin kazandığı diğer cephe ise günümüzde çok az insanın bildiği, üzerinden seneler geçmesine rağmen hala gün yüzüne çıkarılmayan Irak Cephesi, Kût’ül Amare Zaferi’dir.

Birinci Dünya Harbi’ne girmeden önce Türk ordusunun Irak Cephesi ile ilgili konumu 3. Ordu Müfettişliği Erzincan, 4.Ordu Müfettişliliği Bağdat, 12.        Kolordu Musul, 13. Kolordu Bağdat şeklindeydi. Seferberliği takip eden günlerde de Türk Ordusu, Irak Cephesi’nde yeniden teşkilatlanmıştır. Buna göre Suriye’de 4. Ordu, Musul’da 12. Kolordu (35. ve 36. Tümenler), Bağdat’ta Irak ve havalisi komutanlığı adı altında 38. Tümen teşkil edilmiştir. Silah ve cephane açısından bakıldığında 4. Ordu’da bulunan ikişer tümenli iki kolorduda (12. Ve 13. Kolordular) 9 sahra ve 12 dağ bataryası. 7 Nizamiye piyade (kara ordusu), 7,5 sınır ve 9,5 jandarma taburu 3 eski sistem makineli tüfek, 36 mantelli top ve 150 kılıçtan ibaret nizamiye süvari kıtası bulunmaktaydı.

Büyük savaşın yaklaştığı günlerde İngilizler, Almanlar ve Ruslar Irak Bölgesi ile yakından ilgilenmişlerdir. Batıdan doğuya ilerlemek isteyen bir güç için Irak önemli bir stratejik bölgedir. Karadan İran’a ve Hindistan’a ilerlenebilir veya Basra’dan açık denizlere çıkılabilir. Bu bakımdan İngilizler için daima önem taşımıştır. Kuzeyden güneye ve doğudan batıya yönelmek isteyen güçler için de burası önem taşır. Her yönde yapılacak harekât için Irak bir ikmal üssü, güvenlik ve kontrol sahasıdır. Ayrıca Hindistan yolunun kapılarından biri olduğu kabul edilir.

Birinci Dünya Savaşı başında İngilizler, Osmanlı Devleti ile savaşa girme ihtimaline karşılık Eylül 1914’ten itibaren Irak’ı işgal etmek üzere hazırlıklara başladı. 10 Ekim 1914’te Hindistan’da hazırladıkları kuvvetin komutanı General Delamain ‘e, Basra Körfezi’nde İngiliz çıkarını korumak için hazırlanması emredildi. Hazırlanan birlikler 16 Ekim’de Bombay’dan hareket etti ve 23 Ekim’de Bahreyn adalarında toplandı. İngiltere’nin 5 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş ilanıyla Irak Cephesi ‘ildeki muharebeler başladı. Ertesi gün 6. Tümenden oluşan Hint Sefer Kuvveti “D” Şattülarap yakınında karaya çıktı. 22 Kasım’da Basra ve 9 Aralık’ta Kurna işgal edildi. Tümgeneral C.V.F Townshend 22 Nisan 1915’te 6. Tümen komutasını devraldı. Bundan sonraki muharebelerde İngilizler planlı bir şekilde adım adım Irak içine ilerlediler. 3 Haziran’da Amare, 24 Temmuz’da Nasıriye’yi işgal ettiler. Irak’taki İngiliz Sefer Kuvveti Komutanı General John Nixon Bağdat’ın ele geçmesini düşünmeye başladı. Bu arada Hindistan’da ve Londra’daki karar vericiler Bağdat’ın ele geçirilmesinin Çanakkale’deki İngiliz başarısızlığına karşı Orta Doğu’da İngiliz prestijini artırmada önemli bir katkı sağlayacağını düşünüyordu.

Sonuçta, Eylül 1915 ‘te General Nixon 6. Tümen Komutanı Charles Townshend’e Amare’den nehir yoluyla 190 km. uzaklıktaki Kût’ül Amare’yi işgal emrini verdi. Kût’ül Amare ‘ye çekilen kesin sonuçlu bir savaşı kabul etmesi, burayı boşaltması üzerine İngilizler 29 Eylül’de Kût’ül Amare’yi işgal etti. 24 Ekim 1915’te Bağdat’ın ele geçirilmesi için harekâta karar verildi. Bağdat’ın işgal kararından önce, Townshend, ciddi takviyeler almadan ilerlemeyi sakıncalı gördü. Bunun için kendisine iki ek tümen sözü verildi. Özellikle Siyasi İşlerden Sorumlu Subay Sir Percy Cox, Townshend’e eğer Bağdat’a girerse İstanbul’a girmek kadar eş anlamlı olacağını ve bu haberin etkisinin tüm Asya’ya yayılacağını söyledi. İngilizler Noel’de Bağdat’ta olacaklarını hayal ediyordu. Townshend 20 Kasım’da Selmanıpak’a doğru ilerledi. 22 Kasım’daki Selmanıpak Muharebesi’nde ağır kayıplara uğradı ve Türk takibi altında Lecc ve Aziziye üzerinden Kût’ül Amare’ye doğru çekildi. 3 Aralık’ta Kût’ül Amare’ye vardı. Takviyelerin geleceğini umarak Kût’ül Amare’de kalmaya karar verdi. Yaklaşan Türklere karşı kasabada savunma tedbiri aldı. Kasabada, daha önce burada bırakılan kuvvetlerle beraber 300’ü subay olmak üzere 2.850 İngiliz, 8.250 Hintli subay ve er ile Hintli aşçı, uşak ve sürücülerden oluşan 3500 Hintli hizmetli vardı. Bundan başka Kasabada 5-6.000 yerli nüfus ve Selmanıpak Muharebesi’nde esir alınan 1.500 Türk de vardı.

Kût’ül Amare, Dicle Nehri kıyısında Şattülarap Kanalı ile birleşen Basra Körfezi’nin 350 km kuzeyinde, Bağdat’ın 170 km güneyinde bulunan bir kasabadır. Kût şehri yarımada şeklinde olup üç bir yanından nehir akmaktadır. İngilizler Kut Şehrine çekildikten sonra nehri hesaplamamış ve Türk birliklerinde kuşatmasıyla Kût şehrinde sıkışmışlardır.

İngilizlerin Kût’ül Amare savunmasını İngiliz Komutan Charles V:F. Townshend su şekilde anlatmaktadır:

“Kut üzerine çekilirken amacım o mevkide kalmaktan ibaret olup daha uzaklara çekilmemek olduğu malumdu. Beni bu şekilde harekete yönelten sebepler şu şekilde özetlenebilir; Dicle nehriyle Şatü ‘l-Hayy’ın birleşme noktası olan Kut’u elde tutmakla 6. Türk Ordusunun ileri harekâtını durduracaktım. Türk ileri harekâtı da İngilizlerin ileri harekâtı gibi nehre bağlıydı. 7 Şiddetli bir savaşın ardından sadece kuvvetimin az olmasından dolayı açık bir araziyi korumaya güç yetiremeyerek çekilmeye mecbur edilmiştim. Ben Kut’u artık bir müstahkem ordugâh haline koyacaktım.
7 Kasım’da Süvarimizin Kût’u terk ettiğini gören Türkler Kût yarımadasının kuzey ve güney yönlerinden nehrin her iki sahilindeki yaklaşma hatlarından ilerleyerek kuşatma harekâtına başladılar. Topçu atışlarımıza rağmen Türklerin birkaç günde kuzey cephemizde tamamıyla Kut yarımadasının boğazı yakınlarında meydana getirdikleri siperler, bağlantı siperleri ve örtülü yollar adeta bir ağ halini almıştı. Benzetmek doğruysa, düşman şişenin ağzını kapatıyordu denilebilirdi.
7 Aralık’ta Türklerin kumandanı Nurettin Bey bir mektup gönderdi. Boş yere kan dökülmesine engel olmak için teslim olmamı teklif ediyordu. Gönderdiğim bir cevapta teslim olmak konusunda böyle saçma isteklere verilecek cevabım bulunmadığım, fakat bir yeri bombardıman etmeden önce vali veya kumandanlarını teslime davet etmek genel kuralına uygun hareket ettiğinden dolayı kendisine teşekkür ettiğimi bildirdim.
10 Aralık’ta düşman bize çok müthiş bir taarruz yaptı. Kuzey cephesi boyunca bütün gün bizi kötü bir halde sıkıştırdılar. Etkili piyade ateşimizle düşmanın yaklaşmasını ancak durdurabildik. 11 Aralık’ta düşman bombardımanı çok şiddetli oldu. Kayıplarımız 202 ölü ve yaralıydı.”

Türk kuvvetleri aralık ayı boyunca sürekli Kût’u kuşatmış fakat ele geçirme konusunda başarılı olamamışlardır. İngilizler ve Türkler İçin aralık ayı ağır kayıplara sebep olmuştur. İngilizler bulundukları Kut şehrinden çıkmamakta kararlı Türk birlikleri de şehre girme konusunda kararlı olmuşlardır. Ocak tarihinde asker sayısı yaklaşık olarak 13.000 kişi olan İngiliz birlikleri erzak sıkıntısı çekmeye başlamışlar ve askerlerine verdikleri yemekleri yarısına düşürmek zorunda kalmışlardır.

“Kuşatmanın ikinci safhası ocak sonunda başladı. Bu safhada bütün kıtalara yarım istihkak erzak veriliyordu. 28 Ocak tarihine kadar kuşatma altında verdiğim kayıpla 2.240 kişiye ulaşıyordu.
12 Şubat’ta tek satıhlı bir Alman tayyaresi Kût üzerinde sabah ve akşam iki uçuş yaptı. Şehre sabahleyin 5, akşamleyin 10’dan fazla bomba attı. Bombaların büyük kısmı karargâh yakınlarına düştü. Kût binalarının damlarına yerleştirilen makineli tüfeklerimizin ateşleri düşman tayyare Yerinin şehir üzerinde yüksekten uçmasına sebep oldu.
Şubat son yarısında alınan takviye kıtalarıyla beraber düşman kuvveti 30.000 kişiye ulaşmıştı.
1100 kadar hayvanı kestirip ortadan kaldırmak için hemen tedbirler aldım. Bu harekât hububatımın tasarrufunu ve 15 Nisan’a kadar direnebilmemi sağlayacaktı.”

General C.V.F. Townshend gün geçtikçe erzak sıkıntısı çekmiştir. Bu sıkıntıyı önlemek amaçlı Kut şehrinde yaşayan Arap halkından arpa temin etme girişiminde bulunmuştur ve arpa vermeyen Arapların cezaya çarptırılacağını yayınlamıştır. General bir yandan da atları kestirir. Atları, hem et ihtiyacı karşılamak için hem de aşırı tahıl tüketimini önlemek İçin kestirmiştir. Öte yandan sürekli takviye birlik istemiş ve birliğini bu yarımadadan kurtarmaları için İngiliz Hükümeti’nden yardım istemiştir. Fakat yardımlar ulaşamamış, yardıma gelen takviye birlikler de başarısız olmuştur.

Kût’ül Amare Zaferi Yaklaşırken

19 Nisan 1916’da Osmanlı ve Alman İmparatorluğu Mareşali Von der Goltz Paşa, Bağdat’ta bulunan karargâhında tifüsten ölünce, yerine Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.

Açlıktan dolayı, Kût-ül Amare’deki çoğu Hintli birer iskelet haline gelmişti. 22 Nisan’da diğer bir kurtarma girişiminin başarısızlığı artık son umutları tüketmişti. Son çare olarak 24 Nisan gecesi nehir yoluyla 270 ton erzak taşıyan bir geminin (Julnar gemisi) gönderilmesine karar verdim. Bunun da Türklerin eline geçmesi son kurtarma girişimi oldu. İngiliz Hükümeti’nin onayı üzerine, Türklerle süren görüşmeler sonunda 147 gün direnen Kût-ül Amare 29 Nisan’da teslim oldu.

Kût’ül Amare Savaşı sırasında Türk birlikleri sınırlı sayıda uçakla önemli görevler yaptı. 26 Nisan 1916’da Kût’ül Amare’deki İngiliz kuvvetlerine erzak yardımına çalışan bir İngiliz uçağı da Türk avcı uçağı tarafından düşürülmüştür.

  Kurtuluş ümidi kalmayan, erzak ve cephane sıkıntısı çeken General Townshend, Halil Paşa’ya 26 Nisan’da mektup yazarak Kût’u teslim etmeye hazır olduklarını bildirdi. Halil Paşa ise birlik, silah ve cephaneleri teslim etmesi şartıyla istediği yere gidebileceği cevabını verdi. Townshend ise tüm silah ve cephanesini yok ettirerek 29 Nisan 1916’da teslim oldu.

General Townshend hatıralarında esir düşmesini şöyle anlatıyor: “29 Nisan ‘da toplarımı, telsiz telgraf kurma malzemesi de dâhil olmak üzere bütün savaş malzemesini, mühimmatı vs. tahrip ettim. Kasabaya bir Türk taburu girerek muhafızlık görevini üstlendi. Halil Paşa beni ziyarete geldi. Ona kılıcımı ve silahımı takdim ettim. O, “kılıç ve tabancanız, şimdiye kadar olduğu gibi daima size aittir” diyerek kabul etmedi.

Türklerin şehre girişi: 29 Nisan 1916… Binbaşı Nazmi Solok komutasındaki 3. Piyade alayına bağlı askerler, milli marşlar söyleyerek girdikleri Kût’ül Amare kasabasına saat 14.30’da yanlarında getirmiş oldukları Türk bayrağını diktiler.

Irak Ordusu Komutanı Halil Paşa Kût’ül Amare zaferinden sonra 6. Ordu’ya yayınladığı mesajında şöyle demiştir:

“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kût karşısında ve gerekse Kût’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kût’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zafer Çanakkale ‘de, ikinci zaferi de burada görüyoruz.”

İngiliz tarihçisi James Morris, Kut’un kaybını “Britanya (İngiltere) askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi” olarak tanımlamıştır. Bu yenilgi İngiliz basınında ve kamuoyunda çok büyük bir infial uyandırdı.

Avustralyalı araştırmacı Dr. Gaston Bodart tarafından Kût’ül Amare Zaferi; “İngiliz prestijinin Birinci Dünya Savaşı’nda yediği en büyük darbe olarak yorumlanmaktadır.” Halil Paşa, Kût’ül Amare’nin teslim alındığı gün orduya bir tebrik mesajı yayımlamış ve bu günün “Kut Bayramı” olarak kutlanmasını istemiştir.

Sonuç olarak kazanılan bu tarihi zafere rağmen Osmanlı Ordusu savaşın genelinde başarısız olduğundan dolayı; İngilizler, Irak Cephesi’ne asker takviye etmesiyle bölgeyi Şubat 1917 ‘de işgal etmişlerdir. Irak’ın güneyine 1914 sonlarında çıkarma yapan İngilizler, ancak Mart 1917 ‘de Bağdat’a ulaşarak ne yazık ki kenti işgal etmiştir.

Kût’ül Amare Kahramanı

Halil (Kut) Paşa (1882 – 1957)

Enver Paşa’nın ondan iki yaş büyük amcası. “Kût’ül Amere Kahramanı” olarak bilinir. 1882’de İstanbul’da doğdu. Harp Akademisi’nde Mustafa Kemal ile aynı sınıfta okudu. İttihat ve Terakki Fırkası’na girdi. I. Dünya Savaşı’nda Kût’ül Amere Cephesi’nde General Townshend komutasındaki İngiliz kuvvetlerini esir aldı.

Ardından Irak askerî valiliğine getirildi. Goltz Paşa’nın ölümü üzerine 6. Ordu komutanlığına atandı.

Ankara Hükümeti’nin Türkiye’de oturmasına izin vermemesi üzerine Moskova’ya döndü.(1921) Enver Paşa, Türkistan’da Sovyet yönetimine karşı savaş başlatınca, Halil Paşa Rusya’yı terk ederek Almanya’ya gitti (1922). Kurtuluş Savaşı’ndan sonra hükümetin izniyle İstanbul’a yerleşti.

1957’de İstanbul’da vefat etti. Anıları, “Kût’ül Amare Kahramanı Halil Paşa’nın Anıları: Bitmeyen Savaş” adıyla 1972’de yayımlandı.

Kut Şehitliği

1920 yılında Bağdat’a 180 km uzaklıkta Kût’ül Amare’de inşa edilen şehitlik, etrafı duvarlarla çevrili büyük bir anıt şeklindedir. Burada 7 subay ve 43 er olmak üzere 50 şehidimizin mezarı bulunmaktadır.

Unutulmamalıdır ki! Kût’ül Amare Zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nun zor şartlar ve imkânsızlıklar içerisinde, Çanakkale’den sonra kazandığı ve bir İngiliz tümeninin bütün personeli İle birlikte esir alındığı eşsiz ve şanlı bir zaferdir.


KAYNAKÇA

  • Serdar Sakin, Birinci Dünya Savaş’ında Irak Cephesinde Osmanlı Devleti ile İngiltere Arasındaki Çarpışmalar, GAZİ Akademik Bakış Cilt:4, Sayı:7
  • Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri Birinci Dünya Harbi İdari Faaliyetler ve lojistik, C. X. Genelkurmay Başkanlığı Yayınları, Ankara 1985, 93-94-95.
  • Türk silahlı kuvvetleri tarihi 1908-1920, c. 3 -kısım 6, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 1996, s.270.
  • Ahmet İzzet Paşa, Feyadım, C.l, Nehir Yayınları, İstanbul 1992.
  • Necmettin Özçelik “l. Dünya savaşında Irak cephesine bir bakış” makale çalışması madde 10.
  • İsmet Üzen, Türklerin Kût’ül Amare Kuşatması Sırasında İngiliz Ordusunda Bulunan Hitli Askerlerin Tutumu, GAZİ Akademik Bakış Cilt:2, Sayı:3
  • Towhshend Charles Vere Ferres, Irak Seferi ve Esaret, Çeviren Tarih-i Asker-i Osmâni Encümeni, Sadeleştiren: Recep Ahıshalı, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2007.
  • Necmettin Özçelik, “Kût’ül Amare Zaferi Üzerine” makale çalışması
  • http://turkbilimi.com
  • http://www.tsk.tr
  • http://www.biroybil.com

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment