2. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Yüzen Kale “Mesudiye Zırhlısı”

Written by ÇSATT

Sibel Kahraman /

2007-Ocak sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

En büyük hayali dünyanın önde gelen kara ve deniz kuvvetlerine sahip olmak olan Sultan Abdülaziz için sonunda güneş doğmuştu. 25 Haziran 1861’de tahta çıkan ve 15 yıl tahtta kalan Sultan Abdülaziz’in ilk işi İngiltere, Fransa vs. gibi ülkelerden zırhlılar, firkateynler sipariş etmek olmuştur. İşte bu zırhlılardan biri de 1871 yılında İngiltere’de yaptırılan “Mesudiye Zırhlı Fırkateyn-i Hümayun’u” yani “Mesudiye Zırhlısı”dır.

Mesudiye Zırhlısı 1875’te artık deneme seferlerine başlamıştı. Fakat gün gelecek bu zırhlı kendisini yaptıran efendisine ihanet edecekti. Sultan Abdülaziz saltanatının ve hayallerinin keyfini sürme noktasında iken; bir sabah, Mesudiye’nin de içinde bulunduğu donanma denizden; Harp Okulu ise karadan Dolmabahçe Sarayı’nı sararak Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinde ve Abdülhamit’in tahta çıkarılmasında önemli rol oynayacaktı. Mesudiye kendisini yaptıran Sultan Abdülaziz’in gözü önünde toplarını ateşleyerek yeni padişah II. Abdülhamit’i selamlıyordu.

Sultan Abdülhamit 1903 yılında Mesudiye zırhlısını bakım ve onarım için İtalya’daki bir tersaneye yolladı.

II. Abdülhamit’in diyerek Ruslara kafa tutacak kadar güvendiği Mesudiye Zırhlısı bakım ve onarımdan dönüşünden sonra sabit bir batarya olarak Kepez yakınlarındaki Sarısığlar Koyuna demirlenmiştir.

Grandük Nikola’nın Osmanlı Donanması’nın teslim isteğine 2. Abdülhamit “Yeminle beyan ederim ki, Donanma-i Hümayun’un elden çıkarılmasına katiyen rey ve rızam yoktur. Her türlü fedakârlığı eder, fakat donanma maddesini esasından reddederim. Ve mucip sebeplerini dahi beyana muktedirim. İcabında donanmayı kayıp etmemek için canımı fedaya hazırım.” diyerek asla vazgeçmeyeceğini belirttiği donanmayı dönemin en önemli savaş zırhlılarından olan ve pek çok başarılı görevlerde kullanılan (1911 Osmanlı-İtalya Harbinde Çanakkale’de, 1912-1913 Balkan Harbinde İmroz ve Mondros Muharebeleri). Mesudiye zırhlısı Alman Amiral Wilhelm Souchon tarafından hazırlanan bir rapor ile 05 Eylül 1914 tarihinde boğazdaki mayın hatlarını korumak amacıyla sabit batarya olarak kıyıya demirlenmiştir. Bu kararla Mesudiye Zırhlısı’ndan apaçık vazgeçilmektedir.

Çünkü bu kararla Mesudiye Zırhlısı hareketli kale olma özelliğini kaybetmiş, düşman gemilerinin ve denizaltılarının açık ve kolay bir hedefi olmuştur. Oysa deniz savaşlarında bir geminin bir iki dakikalığına dahi olsa aynı noktada kalmalarından kaçınılırken, Mesudiye için verilen bu karar hem denizcilik ilkeleri, hem de stratejik açıdan çok yanlıştır. Bu kararın yanlışlığını fark eden Mesudiye’nin komutanı Beşiktaşlı Arif Efendi bu kararın uygulanmasını durdurmaya çalışmışsa da başarılı olamamıştır. Bu kararla sadece Mesudiye’nin sonu hazırlanmıştır.

Yabancılar, Türk topraklarına girmeye çalışırken karadan ve denizden yoğun bir Türk direnişiyle karşılaşmaktaydılar. Canakkale Boğazı’nı nasıl geçebilecekleri konusunda planlar yapmaktaydılar. Boğazı geçmenin tek yolunun denizaltılardan geçtiğini düşünüyorlardı, fakat denizaltlları da gereken özelliklere sahip değillerdi. Ayrıca Boğazdaki kuvvetli akıntı, sahil bataryaları, mayın hatları, kuyu gözcüleri, ışıldak ve Boğazdaki farklı yoğunluktaki su katmanları büyük problem teşkil ediyordu.

Bu olumsuzluklara dayanabilecek bir denizaltı görünmüyordu. Yalnız Teğmen Norman Dougles Holbrook komutasındaki İngiliz B-11 denizaltısı Boğaz’ı geçmekte kararlıydı.

B-11 denizaltısı onay aldıktan sonra 13 Aralık 1914 saat 04.15’te harekete geçti. B-11 ara sıra su yüzeyine çıkarak perisk9ğIa çevreyi gözetliyordu. Saat 10.30 civarlarında mayın hatlarındaydılar. B-11’in gövdesi mayınları sabitleyen çelik halatlara sürtünüyordu. Biraz sonra bir şey olmadan mayınları arkalarında bırakmışlardı. Saat 11.30 civarlarında yapılan gözlemlerde Çanakkale kenti, B-11’den 1 deniz mili uzaktaydı. Teğmen Holbrook gözetleme sırasında kendisinden bir mil uzaktaki gemiyi görmüş, önceden edindiği istihbaratlardan bunun Mesudiye zırhlısı olduğunu anlamıştı. Aradaki mesafe torpil fırlatmak için uzak olduğu için B-11 tekrar dalışa geçti ve bir daha su yüzeyine çıktığında Mesudiye kendisine 800 metre uzakta duruyordu.

Türk cephesinde ise durum gayet sakin görünüyordu. Çünkü gelen denizaltıdan haberleri yoktu. Mesudiye 2. Komutanı Rıfat Efendi o günü şöyle anlatıyor:

Öğle yemeği zamanı yaklaşıyordu. Subayların yemek salonunda kumanya subayı ile görüşüyordum. Subay “Efendi kaptan yarın ne yemek yapalım” diye oyumu soruyordu. Subayın sorusuna cevap vermek üzereydim ki birdenbire acı acı top başına borusu çalmaya başladı. Top başına borusu daha bitmemişti ki müthiş bir infilak oldu. Gemi fena halde sarsıldı. Karşımdaki kumanya subayı bir tarafa, ben bir tarafa yuvarlandık. Geminin süratle yana yatmakta olduğunu ve bölme tertibatı mükemmel olmadığından çok geçmeden devrileceğini anladım.

B-11’in saldırısı kaşla göz arasında olmuştu. Gemi gözcüleri denizaltıyı çok geç fark etmişlerdi. Gerçi erken fark edilse bile Mesudiye’nin bu saldırıdan kurtulabilmek için yapacağı pek bir şey yoktu. Mesudiye’nin yüksek kısımları deniz tabanına saplanmış ve geminin yana yatması durmuştu. Yüzme bilenler denize atlamış, yüzme bilmeyenler ise zırhlının batmayan kısımlarına çıkmışlardı.

Tarsuslu Ali Çavuş zırhlı batarken gördüğü manzarayı: “Deniz üstü kıpkırmızı, su görünmüyor adeta, denizin üstü silme fes.” diye anlatıyor.

B-11 çekilirken, Türkler ise patlama sonucu kapıların sıkışmasıyla içerde kalan 6 subay ve 6 eri kurtarmaya çalışıyordu. Patlamayla sıkışan kapılar açılmıyordu. Mesudiye’nin kapılarını kesmek için ‘asetelin’ kaynağına ihtiyaç vardı. Yoksa içerdekiler açlık, susuzluk ya da en önemlisi havasızlıktan boğulacaktı. İstanbul ise cevap olarak “istenilen ‘asetelin’ kaynağını ‘Samsun’la(gambot) göndereceğini” söylemişti.

İstanbul’dan asetelin kaynağını getirmesi beklenen Samsun muharibi bir türlü gelmiyordu. 8 saatte gelmesi beklenen ve 15 saat sonra gelen ise, beklenen Samsun Muhribi değil, Samsun römorku çıkmıştı. İstanbul bu 7 saatlik gecikmeyi önemsemiyordu.

Mesudiye’de kapalı kalıp, kurtarılan İbrahim Şevki Efendi: “Ömrüm oldukça o lakaytlığı gösteren alçakları affetmeyeceğim.” diyerek sitemde bulunmuştur.

Asetelin kaynağı ile Mesudiye kesilmeye başlanmış ve içindekiler kurtarılmıştır. Kurtarılanlardan Çarkçı Yüzbaşı Çanakkaleli Ömer Efendi dışarı çıkarılan ilk kişiydi. Çıkarıldıktan hemen sonra ölmüştür. Çünkü ciğerleri aniden açık havaya çıkmaya dayanamamıştır. Geri kalan 11 kişi 36 saat sonra sağ olarak kurtarılmıştır.

Tüm kurtarma çalışmaları tamamlandıktan sonra yapılan hasar tespitine göre Mesudiye Zırhlısı artık kullanılmayacak hale gelmişti. 661 mürettebatın bulunduğu gemide 10’u subay, 25’i er olmak üzere toplam 35 şehit verilmiştir.

Mesudiye Zırhlısı mürettebatı

Birinci Dünya Savaşı’nın başında verilen bu kayıp Osmanlı’nın ilk harp gemisi kaybı olmuştur. Bu kayıp yabancılar tarafından büyük bir coşkuyla kutlanmıştır ve bu kayıp ile denizaltılarla boğazdan geçebileceklerine olan inançları artmıştır. Bu başarılarına güvenerek büyük bir hazırlığa giriştiler. 18 Mart 1915’te üç koldan boğazdan girmeye çalıştılar. Dardanos Bataryası’nı yoğun ateş altına aldılar. Sıra Mesudiye’nin kendini düşmana tanıtmasına gelmişti. 18 Mart’a kadar sessizliğini koruyan Mesudiye Bataryası; Mesudiye Zırhlısı’ndan sökülen toplarla iyice güçlendirilmişti. Düşman bunu bilmiyordu. Toplar ardı ardına patlamaya başladı. Dardanos Bataryası’na yüklenen düşman gemileri şaşırdılar. Fransızların Bouvet Zırhlısı’nı Mesudiye Tabyası’nın yoğun intikamından kurtarmak için,

Mesudiye Tabyası’na yöneldiler. Fakat başarılı olamadılar. Bouvet zırhlısı Mesudiye’nin attığı toplarla ve mayına çarparak iki buçuk dakikada sulara gömüldü. Böylelikle Mesudiye tarihten intikamını almış oldu.

Peki, savaş kazanılıp bittikten sonra Mesudiye’ye ne oldu? Mesudiye’nin hüzünlü hikâyesi battıktan sonrada bitmedi. Yıllar sonra bir İtalyan firmasına Mesudiye’nin çıkarılıp, yüzdürülmesi, olmazsa da enkazının parçalanarak çıkartılması ihalesi verildi. Bu kararla Mesudiye Zırhlısı içindeki hatıralarla birlikte çok uzaklara götürüldü. 91 yıl sonra Mesudiye’den geriye Sarısığlar Koyunda birkaç kalıntıdan başka hiçbir şey bulunmuyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından, Temmuz 2004’te Mesudiye enkazına bir anma dalışı gerçekleştirildi. Bunun dışında 13 Aralık 1914 günü Mesudiye’nin çelik gövdesinde sessizce ölen 35 şehidin isimleri ise bir anıtta yer almıyor.

Mesudiye Zırhlısı batarken…

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment