Geleceğini Biliyordum

Geleceğini Biliyordum-2008

Bu benim denizi ilk görüşüm. Saçımda anamın yaktığı kına, cebimde firak yardan. Ben bilmem anlatmasını cehennemin ortasında – martın sabah ayazında Üsküp’ten Naim, Mardin’den Ziya bir de ben Karaman’ın Memik oğlanı. Yan yanayız siperde. Ağzımızda dut kurusu, mataramızda az biraz su. Hep aynıyız vatan çağırmış gelmişiz. Naim Üsküp’te türküsünü, Ziya Mardin’de güvercinlerini, ben Karaman’da bir gece düşümü yarım koyup gelmişim.

ÇSATT, 2007 yılında tiyatro için sahneye çıkmış, sadece Çanakkale’de değil; Aydın, Balıkesir gibi farklı şehirlerde de Çanakkale’yi anlatmıştır. “Geleceğini Biliyordum” Topluluğumuzun hazırlamış olduğu ilk Çanakkale tiyatrosudur. Tiyatro, bir köy kahvesinde Çanakkale cephesinin konuşulmasıyla başlar. Son kale Çanakkale müdafaası için bir çağrı vardır ve bu çağrıya Selim ve Ahmet Tevfik sessiz kalamaz. Sadece onlar değil; Ali gibi niceleri de askerlik şubesine koşar.  Analar oğullarına veda eder:

Oğul;

Sen giderken,

Ardından baktığım oğul.

Seni gözledim,

Doğduğundan beri yaptığım gibi, seni izledim.

Yüzüne çarparsa yel, yüreğim ürperir oğul,

Ayağına taş değerse, bağrım yanar oğul,

Kıyamadım gülü ellemene,

Dikeni vardır diye.

Canımdan can, kanımdan kan oğul.

Ama…

Bugün git oğul.

Bir sonraki sahne cephede başlar. Askerlerden biri yanık sesiyle “Ah bir ataş ver” türküsünü söyler. Türkünün her sözünde yüreklerine hasret ateşi düşer. Askerler sohbet ederken sahneye Vatan Marşı’nı söyleyen askerler girer:

Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı.

Al sancağı teslim etti, Allah’a ısmarladı.

Onlar Balıkesir’den gönüllü gelen 120 gençtir. Aralarında Üç Pınarlı Ali de vardır.

Sonraki sahnede sırtındaki heybesiyle bir asker gelir. Heybesinden mektuplar çıkarır ve sırayla askerlerin isimlerini okur. Bir asker mektubu açar:

Seni bir memleketi sever gibi sevdim,

Toprak damlarında kar,

İsli lambalarında rüzgâr,

Gurbet türkülerinde efkâr gibi,

Su gibi, ekmek gibi, dua gibi,

Yitik gençliğim gibi,

Namus gibi, ar gibi,

Suya varamayan pınar gibi sevdim.

Siperde yaşanan hareketlilik başlayacak olan taarruzun habercisidir. Üç Pınarlı Ali ve arkadaşları sahneye girer. Kumandan şaşırır, hepsi süslenmişti. Hanımlarının, nişanlılarının verdiği ayrılık mendillerini kimi boynuna dolamış, kimi alnına çatmış, kimi bileğine sarmıştı. Çoğu yakalarına artık kurumuş gül veya karanfil takmıştı. Çünkü onlar ölüme değil; bir bayrama, bir düğüne gider gibi gelmişlerdi cepheye. Komutanın emriyle hücum başlar. Ateş devam ederken birkaç asker yerde hareketsiz yatar. Sadece Selim yardım ister, Selim yaralanıp düşmüş vaziyette ve acılar içerisinde kıvranır. Ahmet Tevfik bütün itirazlara rağmen arkadaşının yanına, ateşe koşar. Selim’i sırtına alıp sipere geri döner. Selim acı çekmiyordur artık çünkü şehit olmuştur. Kumandan Ahmet Tevfik’i görünce şöyle der: “Evladım bak, şehit olmuş işte arkadaşın. Sen de vuruldun ölebilirdin de. Değdi mi şimdi kendini tehlikeye attığın? Değdi mi? Ya sen de şehit olsaydın?”  Ahmet Tevfik’in cevabı yürekleri burkar: “Değdi kumandanım, değdi. Ben oraya gittiğimde arkadaşım hâlâ yaşıyordu ve bana son olarak ne dedi biliyor musunuz?  GELECEĞİNİ BİLİYORDUM.”

Son sahnede ise anlatıcının okuduğu şiire göre sahnede canlandırma yapılır:

Yalın ayak koşuyor Mehmetçiğim ateşin üstüne… Ayağına her diken batışında Allah diyor…

Yüreğine her mermi deyişinde “vatanım” diyor… Yere düşünce de Tevhitten sonra “yârim” diyor.

Derken bir asker elinde bayrakla sahneye koşar ve aynı şiirde olduğu gibi yere düşer.

“Bakın bir bomba geliyor bu tarafa… Bakın havayı yara yara geliyor… Düşüyor tozu dumana katarak… Çökertiyor düştüğü yeri. İşte bakın bir Mehmetçik daha düşüyor yere kanlar içinde… Vücudu beş parçaya bölünmüş. Yıldız misali sere serpe uzanmış kıpkızıl yere… Gökteki Ay buna nasıl dayansın? O da atıyor kendini alevler içine. Konuyor yıldızın yanına. Etraf mı zaten al kan içinde. Semadan melekler gözlüyor yere sere serpil uzanmış Ay ve yıldızı…”

Sahne “Çanakkale Şehitlerine” şiirini okuyan askerle son bulur. Şiirin her dizesinde sahneye bir asker girer ve mezar taşının başında sessizce bekler.

“Sonsuza dek yaşayacaklar, ölümsüzlükle…

Omzunda silah, dilinde memleket türküleriyle…

Düşmana karşı şahadet, zafer, vefa için yola çıktılar,

Hâlâ yollardalar.

Hâlâ gözleri yollarda, gelmenizi bekliyorlar.”

Ve GELECEĞİNİZİ BİLİYORLAR…

Zamanınızdan fedakârlık edip bu tiyatronun ortaya çıkmasında emeği geçen ÇSATT’ın değerli üyeleri, bu teşekkür size:

About the author

Tuğba GÜMÜŞKAYA

Leave a Comment