4. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Türk’ün Kahramanlıkları İle Adlandırıldılar

Written by ÇSATT

A. Vural Öztecik / Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

2008-Ocak sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

Büyüklerimiz bize hep söylemiştir; “Çanakkale savaşları bir kişinin hafızasına sığmaz.” Bu söz, yazıma başlamadan önce benim iliklerime kadar işlemiştir. Görüyoruz ki, bir milyon insan küçücük bir yarımada üzerinde tarihte eşi görülmeyen bir muharebe yapıyor, akıllara durgunluk verecek olaylar yaşıyordu. Bu olaylar içerisinde en belirgin olanlar; güçlerin oranı, silahların üstünlüğü, gemilerin heybeti ve insanüstü bir mücadeledir. Bu savaşta her tepenin, her derenin, her taşın ayrı bir hikâyesi vardır. Her devletin ise ayrı bir hesabı… Bu yerlerle ilgili onlarca kitap okumak, bir o kadar bilen kişilerle sohbet etmek bu coğrafyayı öğrenmek… Başta da dediğim gibi Çanakkale benimde hafızama sığmadı, sığmazdı da.

1914-1915 yıllarında Çanakkale bir devrin battığı, başka bir devrin başladığı ver olarak bilinir. Birinci dünya savaşının bir dönüm noktası, Türkün şahlandığı, Mehmet Akif’e göre ise “ tek dişi kalmış canavar”ın bittiği, tükendiği yerdir. Türk askerlerinin bedenlerinin adeta zırha çevrildiği, saçlarının vatana kurban olmak için kınalandığı, onur ve şerefimiz için öldükleri yerdir Çanakkale.

Bu yazıma bizler için, vatan için canını veren şehitlerimizin savaştığı yerleri, yaralandığı zaman tedavi olduğu hastaneleri, nice kahramanlıkları sergiledikleri sırtları, su yerine kanlarının akıttıkları dereleri, vadileri sizlere anlatmaya çalışacağım. İtilaf devletlerinin uzun zamandır planlarını hazırladıkları Çanakkale Deniz Harekâtı, 19 Şubat 1915’te başlar. Türk bataryaları menzillerinin kısalığından dolayı karşılık veremiyordu. Saat 12.00’den sonra zırhlılar kıyılara yaklaşarak 7000 metreden ateş etmeye başlayınca bataryalarda karşı ateşe geçerler. Bundan sonra ise Çanakkale’nin o tarihe geçmiş ve inanılmaz öyküsü başlar.

İşte bu kahraman Türk askerlerinin savaştığı, inanılmaz işleri başardığı, adeta şahlandığı yerlerin hazin öyküsünü izleyeceğiz.

Zığındere Sargı Yeri

Alçıtepe Köyünün kuzeyinde kalan savaş yıllarının en büyük hastanesidir. Burası gözden son derece uzak kuytu bir vadiye kurulmuş bir hastanedir. Çağrışmalarda yaralılara ilk müdahalenin yapılması için oluşturulan sargı yerlerinden bir tanesidir. Dost düşman bütün yaralılara burada ilk müdahalelerin yapıldıktan sonra durumu ağır olanlar, daha teşkilatlı sağlık sahalarına gönderilirlerdi. İşte bu hastane bir gece saldırısına maruz kalacak ve yakınında bir hafta süren mücadeleler sonucunda 18.000 askerimizin şehit olmasına neden olacaktır. Gözünü kan bürümüş işgalcilerin sağlam, yaralı demeden gördükleri her canlıyı öldürme tutkusu sadece bizim değil, burada tedavi etmeye çalıştığımız kendi askerlerinin de ölümüne sebep olacaktı. Sadece bu hastaneye yapılan bombardıman bile hiçte adil bir muharebenin yapılmadığının en büyük göstergelerinden biridir. Çünkü savaşın bile kendi içersinde kuralları vardır. Bu kurallara göre sivil yerleşim yerlerine ve hastanelere ateş açılamaz. Ama müttefikler emelleri uğruna her şeyi uygun görmüş ve hastaneleri bombalamak gibi insanlık suçu işlemekten geri kalmamışlardır.

Bakın onların bu hain hareketlerine karşı bizim askerimizin tavrı ne olmuştur. Onların hastane olarak kullandıkları gemiler, savaş gemilerine yaklaştığı sırada askerlerimiz yaralılara zarar gelmesin diye top atışlarını kesmiş, yaralı bulduğu zaman düşman askerlerinin yaralarını sarmış ve kendi birlikleri gelip yaralı askerlerini alana kadar korunaklı bir yere bırakıp sın yiyeceğini de vererek insanlığı elden bırakmamıştır. Yaralı olan Türk askerleri bu vadiye sığınmaya çalışacak, fakat bunda başarılı olamayacaktır. Bu sığınaklı vadiyi, havan toplarıyla yapacakları bombardımanla Türk askerinin uzuvlarının taşındığı bir dere yatağına çevireceklerdi. Zığındere’de su değil, çamur değil; Türk kanı akacaktı.

Zığındere Ağzı (Sarıtepe altı)

Morto Koyu

25 Nisan sabahı seçilen çıkarma alanlarından biri de Morto Koyu’dur. Morto Koyu’na yapılan çıkarma, Ertuğrul Koyu’na olan çıkarmayı destekleme amaçlıdır. Çıkarmaların genel amacı ise Alçıtepe’yi ele geçirmektir. Bugün bizlerin de Fransızların da Morto diye adlandırdığı bu ismi, 25 Nisan çıkarması günü koyda biriken ve neredeyse tepecikler oluşturan insan cesetleri nedeniyle alacaktır. O gün, bu koyu bir avuç asker savunmaktaydı. İşte bu bir avuç asker, vatan toprağına göz dikenleri ilk gün ne hale getireceklerini de göstermişti. Fransızcada Morto, “ ölüm” anlamına gelmektedir. Türk askeri, topraklarına göz dikenlerin sonunun ölüm olacağını düşmanlarına göstermiştir. 25 Nisan çıkarması sonrası o kadar çok kayıp vermişlerdir ki bu ölülerin meydana getirdiği feci manzara burayı tam bir ölü koy haline getirmiştir. Morto Koyu o günün izlerini hala taşımaktadır. Dikkatli bakıldığında suyun içerisinde o günlerden kalma hala eriyik halde maden parçaları bulunmaktadır.

Anzac Koyu

Anzac Koyu 25 Nisan sabahı ilk çıkarmanın yapıldığı yerdir. Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin oluşturduğu Anzac Kolordusu karaya çıktığında işgalin kolay olacağını düşünmüşlerdi. Karşılarında sayıca az, silah bakımından yetersiz Türk askerleri çok fazla direnememiş, bu azgın saldırganların ilerlemelerini canlarını vererek ancak yavaşlatabilmişlerdi. Bu durumun acı ve dramatik yanı ise Anzac askerlerinin, bölgeyi tanımayan ve hiçbir çıkarı olmayan, fakat gözü dönmüş İngilizlerin adeta bir piyonu haline gelmeleridir. ANZAC kelimesinin açılımı ise Avustralya and New Zealand Army Corps şeklindedir. Bu koya da bu ismin verilmesinin sebebi Avustralya ve Yeni Zelanda birliklerinin buradan çıkartma yapması ve muharebenin sonuna kadar bu koyu merkez bölge olarak kullanmalarıdır. Savaşın sonuna kadar Anzac Koyu’ndan karaya asker çıkartıp asker tahliyesi yapmışlardır. Ayrıca Anzac’ların çıkartma yaptığı bu koyun çevresine bakıldığında Anzac’ların ne kadar da yanlış bir yerden çıkartma yaptıklarını görmekteyiz. Koyun çevresinin tamamen yüksek ve sarp yamaçlardan oluştuğunu göreceklerdir. Bu askerlerin Anzac’ların kuzeydoğusunda bulunan Arıburnu Yarları’nın bir çıkıntısına verdikleri isim ise dikkat çekmektedir. Bu isim “Sfenks”dir. Anzac birlikleri Çanakkale’ye gelmeden önce Mısır’da eğitilirler. Mısır’da piramitleri koruyan Sfenks’leri görmüştürler. İşte Arıburnu Yarları’nda bulanan bu çıkıntıyı da Mısır’daki Sfenks’e benzetecek ve bu ismi koyacaklardır.

Kanlısırt

Kanlısırt 25 Nisan 1915 günü dehşetli boğuşmaların yaşandığı yerdir. Çıkarmaların ilk saatlerinde karşılarındaki bir avuç Mehmetçiğe karşı binlerce askerle hücum eden işgalciler bu tepeleri ele geçirmişti. Ama kendini vatanı için feda eden o şanlı askerlerimizin amansız direnişi sonucunda kazanılan zaman, arkadan gelen birliklerin yetişmesini sağlamış ve yapılan karşı taarruzla buraların düşman elinde kalmasını engellemiştir. Fakat düşmanın ısrarlı saldırıları sonucunda yine elden çıkacaktır. İki tarafında ısrarlı mücadelesi sonucu sırtın üzeri kanla bulanacaktır. Buradaki çarpışmalar sonucunda toprak kanla yoğrulacak, ortaya çıkan renkten dolayı da bu sırta Kanlısırt denilecektir. Bu sırtta yapılan şiddetli çarpışmaların bir diğeri de 6 Ağustos öğlenden sonra olacaktır. Bu çarpışmanın sebebi ise Türk askerlerini burada oyalayarak Anafartalar bölgesine çıkartma yapacak olan 9. İngiliz kolordusunun hedefine ulaşmasını kolaylaştırmaktır. Burayı savunan 16. Tümenimiz 1.520 şehit ve 4.750 yaralı vermesine rağmen burayı kahramanca savunmuştur. Türk askeri imkânsızlıklara sabırla göğüs germiş ve Türk milletinin onurunu işte bu sırtlarda taşımıştır.

Bomba Sırtı

Çanakkale Muharebelerinin kritik noktalarından biriside Bomba Sırtı’dır. Bomba Sırtı şu an 57. Alay Şehitliği’nin bulunduğu mevkidir. Yolun kenarları muharebe esnasında iki tarafın ön hat siperlerini oluşturmaktaydı. Yol ise tarafsız bölgedir. Burada siperlerin birbirine çok yakın olduğunu görmekteyiz. Siperlerin yakın olması iki taraf askerlerinin her an tetikte olmasını gerektirmektedir. Çünkü bir süngü saldırısı için sadece üç adım koşmak yeterlidir. Siperlerin yakın olması el bombalarının kullanılması için uygun bir ortam oluşturmaktadır. Bunun için iki tarafta bu sırtta el bombası kullanmayı sıklaştırılmıştır. Bu yüzden bu sırta Bomba Sırtı ismi verilmiştir. Çanakkale Muharebelerinde Mehmet Çavuş ismindeki bir askerimiz karşı taraftan atılan el bombalarını yakalayıp hemen atılan yöne karşı siperlere gönderir. Düşman askeri bunu bir süre sonra fark eder. Bunun üzerine el bombasının pimini çekip biraz bekletip öyle atarlar. Mehmet Çavuş bu atılan bombanın birisine uzanır ve yakalar. Fakat tam elini kaldırıp atacağı sırada bomba elinde patlar ve kolunu kopartır. Mehmet Çavuş yaralı olarak sargı yerine gönderilir. Bu olaydan sonra Mehmet Çavuş’a Bombacı Mehmet Çavuş ismini verirler.

İşte; demek ki Yarımada’da bulunan dere, tepe, sırt ve vadilerin isimleri rast gele seçilmemiştir. Her birinin arkasında bir kahramanlık, bir fedakârlık ve bir sahiplenme yatmaktadır. Onlar kanlarıyla, canlarıyla fedakârlıklar göstererek tarih sayfalarına isimlerini yazdılar. Bize düşen ise bu değerlere sahip çıkabilmektir.


KAYNAKÇA

  • GÖNCÜ G., ALDOĞAN Ş. Siperin Ardı Vatan, MEB Yayınevi, İstanbul, 2006
  • T.C Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri 1

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment