Beklemek! Bir ömür boyu beklemek…
Yıllarca geçen zaman… geçmeyen zamanı beklemek.
Beklemek bulutların geçişinden, kuşların uçuşundan, böceklerin ötüşünden, rüzgarın esişinden umut bularak beklemek. Bin bir türlü rüyayı hayra yorarak beklemek.
Bir konuşmam esnasında; Çanakkale beklemelerinden bahsetmiştim. Dipdiri, capcanlı, gözlerinin içi güle güle seferberliğe, harbe yolladıkları oğulların, kocaların, ölecekleri bir türlü akla sığamadığından, beklemek bizim kadınlarımızın çilesi olduğunu söylemiştim.
Bir arkadaş geldi yanıma. Gözleri yaşlı elimi tuttu. “Hocam, ben bilirim Çanakkale beklemelerini, asker beklemelerini, şehit beklemelerini bilirim. Benim nenem hayatı boyunca sofraya bir boş tabak koydu. Çatalı kaşığı yanında hazır bu boş tabak dedemizin tabağıydı. “Gelirse hemen koyuvereyim yemeğini… Acıkmıştır… Özlemiştir… Hemen koyuvereyim…” diye nenem boş tabağı hep sofrada tuttu. Ölüm döşeğinde bile. “Dedenizin tabağı… Dedenizin tabağını koyun.” diyordu. Ben Çanakkale beklemelerini bilirim hocam…”
Tarhanam yerde kaldı Göz yaşım serde kaldı Çanakkale’ye giden Gül yarim nerde kaldı?
KAYNAKÇA
- 1
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.