“Dördüncü konağımız olan bu Korudağ’da akşama kadar devam eden istirahat zamanımı mütemadiyen memleketten ne kadar uzaklaştığımı mukayese ve işitilen top sedalarına nazaran harp hattnı düşünmekle geçirdim. E, saat de alaturka on ikiye gelmişti. İçtima için işaret düdüğünü işiten askerler cadde üzerinde toplandı. Harekete geçmezden evvel sevk memuru; düşman zırhlıları denizde dolaşmakta olduğundan şu sarpların öbür tarafa inildikten sonra konak yerimiz olan Eksamil’e kadar sigara içmek, şarkı söylemek, kaba kaba konuşmak büyük bir tehlike vukuuna sebep olacağından bahisle nasihatlerini bitirdikten sonra besmeleyi çekip yürüyüşe geçtik. Artık bütün geceyi habersizler gibi sessiz geçirdik. Tam sahile yaklaşan noktaya geldiğimizde deniz ortasında gördüğümüz karartıda kuşkulanarak yolun şarampolünde bir hayli bekledik. Bilahare birer ikişer mesafe ile yine yürüyüşe geçtik ise de uykusuzluk, susuzluk askerler üzerinde tesir göstermişti. Askerlerin bir kısmı konak yerini tutmuş ve bir kısmı da pek geri kalmıştı. Tahminen sabaha bir saat var idi,arkadaşım (Yozgat süvari mübaşiri iken benimle asker olan Çorumlu) Hasan Efendi ile konak yerimiz olan Eksamil’e ulaşmıştık. Askerlerin arkası alınıncaya kadar fırsattan istifadeyle göze çarpmayacak bir yere çekilerek uykuya yatmıştık. Tahminen üç saat kadar bir uykudan sonra kalkıp kafileye iltihakla nöbetçiler tarafından hazırlanan çayı içip ve karavanayı yiyip Gelibolu’ya kadar da birer çıkın yemek alarak bundan böyle Marmara sahili takip edileceğinden “herkes serbest olarak gidebilir” emri verildi. Bunun üzerine herkes hemşerisiyle bir kafile teşkil edip küme küme yürüyüşe geçtik.
Koru Dağ’dan ovaya inildiğinde şose ile deniz arası taşlı bir meyildir. Düşman buraya asker çıkarıp iç ve dış denize hâkim olan Eksamil sırtlarını tuttu mu artık Gelibolu yarımadası tamamen düşman eline kolaylıkla geçebilecek bir vaziyettedir.
İşte düşman asker çıkardığında ilerlemesine mani olmak üzere Eksamil’e çeyrek saat mesafede Kavaklı Han önünde denize karışan ve oldukça kuvvetli yani bizim Dicle Irmağı kadar bir ırmağı mecrasından bir cetvel ile ayırıp şose yolunun muhtelif yerlerinden geçirerek denize kadar olan bütün o sahaya akıtmak suretiyle bataklık haline getirilmiş ve şosenin üst tarafına yani bataklık haline getirilen sahaya hâkim bir yerine de piyade siperleri kazılmış ve makineli tüfekle tabya edilmiş. Bu şekilde tertibat alındıktan sonra düşman bir miktar asker ihraç etmiş ve ilerledikçe bataklığa saplanıp kalmışlar. Bunun üzerine siperde bulunan piyade ve makineli tüfekler sürekli ateşe başlayıp düşman askerlerinden pek azı yakalarını ölümden kurtarmışlardır. Bundan sonra buraya asker ihracından vazgeçilmiş. Düşman işte orada kalan ölülerini alamadığından geceleri çiy ve gündüzleri de sıcağın tesiriyle ölüler kokmuş. İşte o noktayı geçinceye kadar fena kokudan etkilenmiştik.”
KAYNAKÇA
- Mustafa Şefik Efendi, Çanakkale, Kafkas, Gazze ve Sina Cephesinde Yaşadıklarım, Şehitkale Yayıncılık, İzmir, 2013.
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.