Harp Hatıraları ve Günlükleri

Sargı Mahalli

Written by ÇSATT

Çanakkale Muharebeleri, sadece çarpışmaların yaşandığı sahada değil aynı zamanda cephe gerisinde yaşananlarla birlikte değerlendirilmelidir. Cepheye askerî ya da insanî malzeme taşıyanlar, veterinerlik hizmeti yaparak süvari desteği sağlamaya gayret edenler, aşçılık yapanlar, hatta gıda depolarında bekçilik yapanların dahi cephe hizmetinde önemli rolleri vardır. Bu hizmetlerden en önemlilerinden biri, kuşkusuz sağlık personeline aittir. Gerek sabit gerek seyyar hastanelerde hizmet veren sağlık personeli, Çanakkale cephesinde hastalananların, yaralananların tedavisini üstlenmiş; yarası ağır olanların cephe dışına sevkini sağlamıştır. Özellikle muharebelerin yoğunlaştığı Nisan, Mayıs ve Ağustos aylarında sağlık personeli, yaralıların tedavisi için olağanüstü çaba göstermiştir. Abdullah Fevzi Efendi, Çanakkale Cephesi’nde şahit olduğu sargı mahalli manzarasını şu şekilde aktarmaktadır:

 “Yaralıların toplandığı yere varınca gördük ki, bütün bir vadi baştanbaşa yaralı dolu. Sanki âlem yaralılardan kurulu bir mahşer halini almış. Vadiye bir kulak verecek olsan, orada dikkatlice bir etrafı dinleyip derince düşünsen, tâ vadinin dibinden gelen bir uğultuya, insanı ürperten ve ürküten bir acı sese şahit olursun. Yaralıların iniltisi ve yardım isteyen çığlıkları mı dersin, son nefesini verenlerin son istekleri ve arzuları mı dersin, hepsi orada vadiyi sanki arı kovanlarının toplantı alanı gibi yapmış, hep duyulan aynı üzüntülü ve ürpertici korkunç ses. Fakat bu ses arı kovanlarından çıkan sese göre bu korkunç ses, insanı hayattan koparan, fecaat anlatan bir ses idi. Orada elem, acı ve her türlü derdin vızıltısı duyulmaktaydı.

Doktorlar, sağlıkçı erler, hasta bakıcılar durmadan yara sarıyor ve durmadan hastalara bakıp tedavileri ile meşgul oluyorlardı. Burada ilk yardım ve ilk tedavi uygulanıyordu. Buna da gereği gibi yetişemiyorlardı. Hasta çok, onlar ise sayıca az idiler. Sargısı yapılan yaralılar buradan alay ve tugaylardaki aynı görevi yapan yerlere, birliklere ve oradan da devletin başkentine İstanbul’a gönderiliyor idiler.

Yaralılar hiç tükenmiyorlardı. Nasıl tükensin ki? Ön hatlardaki hendekler çekirge üretir gibi merkeze yaralı gönderiyorlardı. Bu insanlar merkeze adeta bir sel gibi akıyorlardı. Kafile kafile, dalga dalga geliyorlardı. Bir grup sırtta taşınan bir alet ile hastabakıcıların omuzlarında getiriliyor, diğerleri zar zor yuvarlana düşe kalka kendi güçleriyle gelmeğe çalışıyor, inleyerek, ağıt figan geliyorlardı. Dikkatlice vadi tabanından hendeklere kadar uzanan bölgeye bir baksan, ta ön saftaki hendeklere kadar, koca vadinin ağır ağır akan, üzerinde tahta taraba gibi ahşap malzeme taşıyan, önüne geleni sürükleyen, cesetleri yürüten, dalgalarıyla öndeki bir takım ağır malzemenin taşınmasını sağlayan, bir akan yavaş akan sel görürsün adeta. Bu dalgalar, bazen vadinin sağına, bazen soluna bazen de yatarak gelmekte. Bazen dosdoğru ileri akan bir yavaş sel. İlk göze çarpan varlıklar yani selin önünde taşınanlar, yaralılar ve hastalar, ikinciler ise kendi güçleriyle ilerlemeye çabalayan, yerde güçlükle ve acıyla debelenenler.”


KAYNAKÇA

  • Abdullah Fevzi Efendi, Çanakkale Cephesinde Bir Müderris, Der. Prof. Dr. Ali Osman Koçkuzu, İz Yayıncılık, İstanbul, 2011.

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment