Takvimler 1914’ü gösterirken devletler kendi aralarında bloklaşmalarını tamamlamışlardı. Sırplı bir milliyetçinin Avusturya-Macaristan veliahdını öldürmesi de savaşın kıvılcımı olmuştu. Osmanlı Devleti ilk etapta tarafsız kalmaktan yana olsa da Fransız sömürgelerinin limanlarını bombalayan Goeben ve Breslau’nun boğazdan içeri girmesi, Osmanlı’nın bunları satın aldığını ilan etmesi ve Türk Bayrağı çekmesi daha sonra bu gemilerin Rus limanlarını bombalaması üzerine tarafsızlığını koruyamamış, bu olaydan sonra da fiilen savaşa girmiştir.
Osmanlı’nın o zamanlar en büyük savunma sistemini kale ve tabyalar oluşturmaktadır ve Çanakkale Boğazı’nın girişindeki tahkimatlarımızı da Anadolu yakasında Kumkale, Orhaniye Tabyası; Rumeli yakasında ise Seddülbahir Kalesi ve Ertuğrul Tabyası oluşturmaktadır.
Kumkale ve Orhaniye Tabyası
Kumkale Anadolu yakasında Çanakkale Boğazı’nın girişinde Rumeli yakasındaki Seddülbahir Kalesi’yle karşılıklı olarak inşa edilmiştir. 1656 yılında Venedikliler Morto Limanı’ndaki Osmanlı donanmasını yakmış ve Bozcaada’yı ele geçirmişlerdir. Bu durum sonucu İstanbul’da korku ve panik yaşanmış, Venedikliler yenilgiye uğratıldıktan sonra 1657 ve 1659 yılları arasında giriş istihkâmlarının güçlendirilmesi amacı güdülerek dönemin sadrazamlarından Köprülü Mehmet Paşa’nın emriyle Frenk Ahmet Paşa ve Mimar Mustafa Ağa’ya yaptırılmıştır. Masrafları ise Padişah IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından karşılanmıştır.
Kalenin hemen yakınında bulunan Orhaniye Tabyası da yakın zamana kadar askeri birlikleri ağırlamıştır. II. Abdülhamit döneminde 1889 yılında yaptırılan tabya, Kumkale’deki topçularla beraber Çanakkale Boğazı’na yapılan saldırılarda düşman kuvvetlerinin boğaza girişini engellemede önemli rol oynamıştır.
Seddülbahir Kalesi ve Ertuğrul Tabyası
Kale 1657-1659 yılları arasında Kumkale Kalesi’nin tam karşısına, Gelibolu Yarımadası’na giriş istihkâmlarını kuvvetlendirmek için Hatice Turhan Sultan’ın masrafları karşılaması üzerine Köprülü Mehmet Paşa’nın emriyle Frenk Ahmet Paşa ve Mustafa Ağa’ya yaptırılmıştır. Daha sonra kaleye “denizin seti” anlamına gelen Seddülbahir adı verilmiştir. 29 Eylül 1915 tarihinde “The Illustarted War News” adlı dergide fotoğrafı yayınlanan Seddülbahir’den sökülerek İngiltere’ye götürülen kitabeden anlaşıldığı üzere kale 1885 yılında Abdülhamit Han tarafından onarılmıştır. Seddülbahir Kalesi’nin hemen üst kısmında Ertuğrul Tabyası bulunmaktadır. Bu tabya 1875 yılında Abdülhamit Han tarafından yine boğazın giriş tahkimatını güçlendirmek amacıyla yaptırılmıştır. Tabyada 3 adet bonet ve 2 adet 24 cm çapında top bulunmaktaydı. Günümüzde sadece parçalanmış bir top namlusu bulunmaktadır.
3 Kasım 1914: Boğazımıza İlk Saldırı ve İlk Şehitlerimiz
11 Ağustos 1914’ten itibaren Boğaz önlerinde toplanmaya başlayan müttefik filo 3 aylık bir hazırlık süresinden sonra 3 Kasım günü boğaz giriş istihkâmlarının susturulması için harekete geçmiş, İngilizlerin Seddülbahir’i, Fransızların da Kumkale’yi bombardıman etmesiyle Osmanlı’nın tabya ve kalelerine ilk kez ateş açıldı. Yaklaşık 13.800 m mesafeden İngilizler Seddülbahir’de Ertuğrul Tabyası’nı, Fransızlar da Kumkale’de Orhaniye Tabyası’nı topa tutarlar.
Boğazın girişinde bulunan Orhaniye ve Ertuğrul Tabyaları’nın azami menzili 8.000 metreydi. Düşman ise tabyaları 13.000-16.000 m mesafeden ateş altına alıyordu.
Orhaniye ve Ertuğrul Tabyaları karşılık vermeye çalışıyordu fakat kısa süre sonra ateşi durdurmak zorunda kaldılar, çünkü gemiler daima bu iki tabyanın menzili dışında kalıyordu.
17 dk süren bombardıman sonucu aslında Orhaniye ve Seddülbahir’de ciddi bir hasar meydana gelmemişti ancak İngiliz kruvazörlerinden atılan 30,5’lik son mermisi Seddülbahir Kalesi’nin cephanelik deposuna isabet etti. Bu isabet sonucu 10.800 kg barut ile toplam 360 top havaya uçmuş, Osmanlı Devleti 81 er ve 5 subay olmak üzere 86 askerini şehit vermişti. Bu 86 asker Osmanlı’nın Çanakkale Muharebelerindeki ilk şehitleri olmuştur. Bu tarihten sonra 19 Şubat 1915’e kadar önemli bir saldırı olmamış ve geçen bu 3-5 ay süresince Osmanlı Devleti savunma hazırlıklarını tamamlamaya çalışmıştır. Müttefikler ise bu süre içerisinde Çanakkale Boğazı’na taarruz yapıp yapmama konusunda tartışmışlardır. Alman Uzakdoğu Filosu’nun Folkland Denizi’nde yok edilmesi ve Türklerin Süveyş Kanalı’na yaptıkları saldırının başarısız olması karar vermelerini kolaylaştırmıştır.
19 Şubat 1915: 108 Yıl Sonra Yine Geldiler
Taarruz hazırlıkları 24 Ocak 1915’te başlamış ve İngilizler Fransızların da uygun bulmasıyla kendileri için önemli bir tarih olan 19 Şubat’ı seçmişlerdi. Bu tarih İngilizler için önemliydi çünkü 19 Şubat 1807’de bir İngiliz Filosu Marmara’ya girmişti ve bugün bu hareketin tam 108. yıl dönümü olacaktı. Bombardıman sabah saat 9.51’de Cornwallis muharebe gemisinin Orhaniye’ye ateş açmasıyla başladı. Suffren gemisi saat 10.32’de Kumkale’yi bombardımana başladı ve buradaki 4 toptan 3’ünü tahrip etti. Bu başarısından sonra Suffren“Parlak gemi” olarak anılacaktı. İlerleyen saatlerde Seddülbahir ve Ertuğrul Tabyaları da gemilere hedef oldu, bombardıman 12.000 m’den olduğu için ne yazık ki bu ateşe karşılık veremiyorlardı. Saat 12.00’de harekâta verilen iki buçuk saat aranın ardından saldırının ikinci aşamasında, 14.30’da, gemilerin Türk menzili içine girmesi üzerine Türk tarafı da ateşe başladı. Saat 17.30’a kadar süren muharebe esnasında müttefik filo, Ertuğrul ve Orhaniye Tabyaları’na 1.000’den fazla mermi atmıştı fakat bu tabyalar yalnız 38 mermi atarak karşılık verebilmişti.
19 Şubat günü Türk tarafının zayiatı 2‘si subay, 2‘si er olmak üzere 4 şehit ve 11 yaralı oldu. Tabyalar ise büyük hasar gördü, 2 top tamamen kullanılamaz hale geldi. Ancak günün sonunda müttefik filo istediğini elde edememiş, karanlığın da bastırması üzerine geri çekilmek zorunda kalmıştır.
25 Şubat 1915: Taarruz Planının İlk Evresi
Düşman gemileri boğazın giriş tabyalarını 3. kez tahrip etmek üzere saat 7.30’da Limni yönünden gelerek boğaza doğru ilerledi. İlk etapta 8 İngiliz gemisi ilerliyordu, daha sonra bu gemilere 4 de Fransız gemisi katıldı. Saat 10.13’te Queen Elizabeth Seddülbahir’i ateşe tutmaya başladı. Bu sırada Orhaniye de menzili dışında kalan gemiler tarafından ateşe tutulmuştu. Agamemnon Queen Elizabeth ile sahil arasında demirledi ve Ertuğrul Tabyası tarafından ateşe tutuldu, 15 dk süren bu ateş sonucunda 7 isabet alan Agamemnon’da orta derecede hasar oluştu ve gemi personelinden 8 kayıp verildi. Orhaniye uzun menzilli gemilere hedef olunca ateşi kesti ve dikkatler Ertuğrul üzerine toplandı. Bir süre sonra Ertuğrul’un da aynı sebepten ötürü ateşi kesmesiyle öğle üzeri artık her iki tabyamızın da ateşi kesilmiş oldu. Saat 12.45’te Cornwallis ve Vengeance boğazın girişine doğru ilerlemeye başladı. Her ikisi de Orhaniye ve Ertuğrul Tabyaları’nı ateşe tuttu. Ertuğrul Tabyası bugünkü muharebede 74 mermi atmıştı. Gemiler menzilinin çok dışında olduğu için sadece attığı 8 mermi isabet almıştı ama bu aslında takdir edilmesi gereken bir başarı olarak görülebilirdi.
Karanlık bastırırken filonun savaş gemileri kıyıya 1.800 m yaklaşmayı başarabilmişti. Tabyaların susturulduğunu düşünen Amiral Carden gemilere Bozcaada’ya hareket emri vermiş, 25 Şubat’ta taarruz planının ilk evresini tamamladığını düşünerek boğazı zorlamanın ikinci evresine geçilmesine karar vermişti.
26 Şubat 1915
25 Şubat’ta giriş tabyalarının susturulması üzerine planın ikinci evresine geçilmişti. Bunun üzerine 26 Şubat sabahı torpidobotlar saat 10.00’da Seddülbahir ve Kumkale önlerine geldiler. Majestic, önce Kumkale doğusundaki Menderes Köprüsü’ne, sonra da Orhaniye Tabyası’na ateş açtı. Bu arada Karanlık Liman’a doğru ilerleyen mayın gemilerinin ardından daha sonra Majestic de ilerledi. Sonra Amiral Carden’in emri üzerine saat 17.00’de Seddülbahir ve Kumkale çizgisine çekildiler. Seddülbahir ve Kumkale’nin terk edilmiş görüntüsünden yararlanmak isteyen De Robeck Seddülbahir ve Kumkale’ye birer müfreze çıkarmayı planladı. Bunun üzerine Kumkale’ye Vengeance’dan, Seddülbahir’e Irresistible’dan bir müfreze çıkmasına karar verildi. Vengeance’den Kumkale’ye çıkarılacak olan Binbaşı Heriot komutasındaki 50 deniz eriyle, Yüzbaşı Robenson komutasındaki bir tahrip ekibinden oluşmaktaydı. Müfreze Orhaniye’deki topları ve Menderes Köprüsü’nü tahrip edecekti. Saat 14.30’u gösterdiğinde müfreze karaya çıktı ve Kumkale’ye kadar ilerledi. Fakat burada yoğun bir ateşle karşılaştığı için daha fazla ilerleyemedi ve 1 ölü,2 de yaralı verdi. Yüzbaşı Heriot ekibini daha fazla kayba uğratmamak için tek başına Orhaniye’deki bir makineliyi, ekibi ile birlikte de öteki makineliyi ve bir topun kızağını tahrip etti. Türklerin güçlü olduğunu gördüğü için başarılı olamayacağını anladı ve durumu Vengeance’a bildirdi. Bunun üzerine müfreze gemiye geri alındı.
Seddülbahir’e ise Irresistible’dan 45 kişilik bir müfreze Yüzbaşı Panton komutasında indirilmişti. Müfreze indikten sonra 4’e ayrılmış ve 6 toptan 4’ünü tahrip etmiştir. Buradaki Türk direnişi karşısında başarılı olamayacağını anlamış ve gemiye geri alınmıştır.
4 Mart 1915: Tahribe Devam
26 Şubat tarihinde de istediği sonucu elde edemeyen Müttefik Filo hava şartlarının iyi gitmesini fırsat bilerek 4 Mart günü Osmanlı’nın giriş tahkimatlarını tahrip işlemine devam etmeye karar verdi. Bu tahrip işlerini tamamlamak için her bölgeye dörder ağır makineli tüfekle takviyeli birer deniz müfrezesi çıkarılacak ve tabyalardaki topları tahrip edecekti. Saat 10.00’da iki deniz piyade bölüğü ve bir tahrip ekibi Lord Nelson gemisinden donanmanın da desteğini alarak hiçbir direnişle karşılaşmadan Kumkale’ye çıktılar.
Fakat Türk topçuları şarapnel atışlarında bulunmaya başlayınca Kumkale Kalesi duvarına sığınmak zorunda kaldılar ve tahrip araçlarını iskelede bıraktılar. Irresistible top ateşiyle yel değirmenlerini yıktı, Scorpion da İntepe’den ateş eden bataryayı susturdu ve ateşini Türk müfrezesine kaydırdı. Bu sırada fırsattan istifade eden düşman iskelede kalan tahrip araçlarını almayı başardı. Bu sırada Agamemnon’dan da deniz erleri gelerek müfrezeye yardım ettiler.
4 Mart 1915 Perşembe günü Kumkale bölgesine taarruz yapılırken aynı anda Seddülbahir bölgesine de taarruz yapılmaktaydı. Öğleden sonra bu bölgede Ocean ve Majestic desteğiyle Morto Koyu’na çıkmaya başlayan müfreze, Seddülbahir Köyü ve tabyası arasındayken yoğun Türk direnişiyle karşılaşınca güvenli bir yere çekildi ve bir müddet orada kaldı. Savaş gemilerinin Türkler üzerine yaptığı atışlar sonucu ilerleyebilen ancak bu sefer de bölgede bulunan bataryaların yan ateşine tutulan müfrezenin komutanı Binbaşı Balmer 200 kişilik takviye kuvvet istedi fakat bu isteği Amiral de Robeck tarafından reddedildi. Akşam olduğunda kuvvetli Türk direnişi karşısında ilerlemenin mümkün olmadığını gören düşman kuvvetleri çekilmek zorunda kaldı. 9. Tümene bağlı 26. Alay 3. Tabura mensup Bigalı Mehmet Çavuş gün boyu devam eden muharebeler sırasında Seddülbahir ve Teke Koyu çevresinde kahramanca savaşmasından ötürü ön plana çıkan bir askerimizdi. Bigalı Mehmet Çavuş, saldırı sırasında tüfeğinin mekanizması bozulunca yakınındaki istihkâm küreğine sarılır, yine de muharebeyi bırakmaz ancak sonra muharebe sırasında başından yaralanır. Kahraman Mehmet Çavuş bu hareketiyle başta Maydos (Eceabat) mıntıkası kumandanı Yarbay Mustafa Kemal Bey olmak üzere herkesin takdirini kazanmıştı. Mehmet Çavuş savaştan yıllar sonra yaşadıklarını Türk Tarih Kurumu başkanı sıfatıyla Atatürk’ün Arıburnu muharebelerini yayınlayacak olan Uluğ İldemir’e şu şekilde anlatır:
“Ben mangamla nöbette idim. Düşman gemileri sahili şiddetle bombardıman ettikten sonra çıkarma yapmaya başladılar. Bu arada gizlendiğimiz yerden çıkarak yere yattık ve düşmana ateşe başladık. Düşman da yere yatarak bize ateş ediyordu. Birbirimize çok yakındık. Bir ara benim tüfeğin mekanizması işlemez oldu. Hırsımdan tüfeği attım. Bunu gören bir düşman neferi ayağa kalkarak bana ateş etmeye başladı. Hemen istihkâm küreğini çekerek üstüne atladım. Kaç kişiye vurduğumu hatırlamıyorum, gözümü açtığım zaman kendimi sıhhiye çadırında buldum .”
Muharebenin ardından Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı’na yazdığı raporunda Mustafa Kemal, Bigalı Mehmet Çavuş’un ödüllendirilmesini istedi, bunu duyan pek çok kişi de seferber oldu. Müdafaa-i Milliye Dergisi başyazarı Mehmet Zeki Bey, Mehmet Çavuşu 10 Osmanlı Lirasıyla ödüllendirdi. Mehmet Çavuş’u hastanede ziyaret eden Enver Paşa ise kendisine bir nişan takdim etti. Bigalı Mehmet Çavuş 3 Şubat 1964 tarihinde rahatsızlanarak vefat etmiş ve Biga’ya bağlı Bahçeköy’e defnedilmiştir. 4 Mart 1915 günü Kumkale ve Seddülbahir Tabyaları’ndaki topları tahrip etmek için karaya çıkan müfrezelerle çarpışan kahraman askerlerimizin her iki kıyıda verdiği zayiat 16 şehit ve 45 yaralıdır.
18 Mart 1915: Boğazda Büyük Çarpışma
İtilaf Devletleri mart ayı içerisinde donanmasını hazır hale getirdi ve havanın güzelleşmeye başladığı 18 Mart 1915 gününe kadar saldırıya geçilmedi. Saldırının bir gün öncesindeyse sağlık sorunları sebebiyle görevinden ayrılan Amiral Carden’in yerine De Robeck atanmıştı. 18 Mart sabahı keşif uçaklarımız Bozcaada’da bir hareketlilik olduğunu Müstahkem Mevkii Komutanlığı’na bildirdi. İtilaf Devletleri’nin büyük bir hazırlık içerisinde olduğunu öğrenen Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa, Gelibolu Yarımadası’nda Kirte’de bulunan askeri birlikleri ve Seddülbahir Bölgesi’ni 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ile birlikte teftiş etti.
Karargâhına ancak saat 14.00’te dönebildi. Akşam beş çayını İstanbul’da içmeyi planlayan düşman kuvvetleri 3 grup halinde boğaz önlerine geldiler. Saat 11.00’de Kumkale’nin arkasından açılan obüs ateşi etkisinde kaldılar fakat gemiler bundan pek etkilenmediler ve hedeflenen bölgeye yaklaştıkça taciz ateşini şiddetlendirdiler.
İtilaf devletleri 18 Mart 1915 günü akşam beş çayına randevu vermişlerdi. Bu randevuyu verirken Osmanlı Devleti’nin kahraman askerlerini hesaba katmamışlar, ama çok yanılmışlardı. Türk askerleri kalplerindeki vatan sevgisiyle var gücüyle savaşmış gerektiğinde 215 okkalık topu kaldırmış fakat yine de vatanını düşmana teslim etmemişlerdir. Çanakkale Boğazı’nı sadece donanma ile geçebileceklerini hesap eden İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener ve Amirallik Birinci Lordu Sir Winston Churchill 18 Mart yenilgisinin mimarı olmuşlardı. 18 Mart öncesinde bölgeye gönderilen Anzac (Avustralya-Yeni Zelanda) birliklerinin komutanı General Birdwood da yazdığı durum raporunda boğazı sadece donanmayla geçmenin mümkün olmayacağı kanaatinde olduğunu ve kara kuvvetlerinin desteğini almanın zorunlu olduğunu belirtmiş, bu hususta bir de plan hazırlamıştı. Bunun üzerine hazırlıklara başlandı ve saldırı havaların güzelleştiği 25 Nisan gününe kadar ertelendi.
25 Nisan 1915
18 Mart günü aldıkları yenilgi sonucu İtilaf Devletleri donanma destekli kara çıkarması yapmayı planlamıştı. Bu amaçla Gelibolu’da beş ayrı noktaya çıkarma yapılacaktı. Bu noktalar S, V, W, X, Y harfleriyle isimlendirilmiştir. (S: Morto Koyu, V: Ertuğrul Koyu,
W: Tekke Koyu, X: İkiz Koyu, Y: Pınariçi). Bu noktalardan W ve V noktalarına yapılacak çıkarmalar asıl çıkarmalar, diğerleri ise birliklerin ana çıkarma merkezine kaydırılmasını engellemek amacıyla yapılan gösteri çıkarmalarıydı. Aynı şekilde karşıda Kumkale’ye yapılan çıkarma da bir gösteri çıkarmasıydı fakat yine de Anadolu yakasına yapılan çıkarmaların en önemlisiydi.
25 Nisan günü Ertuğrul’a yapılacak olan çıkarmayı İngilizler tarihteki Truva efsanesinden esinlenerek hazırlamışlardı ve bundan çok şey ümit ediyorlardı. River Clyde adlı gemi aslında bordası güçlendirilmiş ve makineli tüfeklerle donatılmış bir kömür gemisiydi. Askerler bu gemiden karaya çıkarılacak ve bu gemi gün boyunca askerleri Türk ateşinden koruyacaktı. Saat 6.30’ta askerler filikalarla karaya sevk edilecekti.
Ertuğrul Koyu’nun savunucularının toplam kuvveti sadece 3 takım askerle, 3,7’liklerin ikisi bombardımanda tahrip olmuş iki eski makineli tüfekten ibaretti. Fakat yine de 26. Alay 3. Tabur 10. Bölükten Ezineli Yahya Çavuş ve 80 kişilik takımı yaklaşık bir piyade taburu düşmanı yok edecek ve River Clyde’da bir düşman tugayını akşama kadar hapsedecekti.
Saat 05.00’te Albion savaş gemisi Seddülbahir’i yoğun bir bombardımana tuttu. Saat 06.00’dan itibaren donanma ateşi yavaşlamaya ve İngilizlerin Ertuğrul Koyu’na çıkaracağı 6 tabur (6.000) askerin ilk bölümü olan 3.000 kişiyi geçen birlikleri kıyıya doğru ilerlemeye başladı. Bunların 1 tabur kadar olan kısmı sahile doğru yönelirken diğerleri nakliye gemisi içinde bulunuyordu.
Ertuğrul Koyu civarında mevzilenen 26. Alay 3. Tabur 10. bölükten toplam 240 kişi River Clyde’dan istimbot başlarına konan makineli tüfeklerden atılan ateşe rağmen düşman kuvvetleri üzerine yoğun ve etkili bir tüfek ateşi yöneltti. Ertuğrul Tabyası’ndaki koyun üzerinde sırtlardaki ve daha önce harap olan Seddülbahir Kalesi’ndeki askerler filikalardaki hemen herkesi sahile çıkmadan savaş dışı bırakıyorlardı. Bu arada River Clyde da karaya oturtulmuş ve içindeki askerleri kıyıya boşaltmaya başlamıştı.
Ancak bu askerler de çaresizce ölümü tadacaklardı. İngilizler saat 10.30’da buradaki askerleri kıyıya çıkarmaya çalışmış ancak kıyıya çıkan her asker vurulmuştu. Hayatta kalan 200 kadar asker ise karada yarım metre kadar olan kum yığınının arkasına sığındılar, yattıkları yerden hava kararana kadar kımıldayamadılar. Ertuğrul Koyu’na yapılan çıkarma saat 9.30’da fiilen sona erdi. Bu saatlerde keşif yapan İngiliz Pilot Samson birazdan yazacağı rapora denizin kana bulandığını yazacaktı.
Gün boyu devam eden çarpışmalarda kahramanlıklarıyla öne çıkan Ertuğrul Koyu’ndaki Yahya Çavuş oldu. Çarpışmalarda Yahya Çavuş ve askerlerinin bulunduğu siperler yerle bir olmuştu. Yahya Çavuş ise arkadaşlarını geri çekerek mücadeleye devam etti. İngilizler Ertuğrul Tabyası’nı kuşattığında askerlerine “süngü tak” emri vererek tabyaya saldırdı. Ertuğrul Tabyası’nda bulunan askerlerin üçte ikisi şehit oldu, geriye kalanlar da yaralandı. Yahya Çavuş geri çekilme kararı aldı ve Harapkale’de bulunan bölüklerine katılmak üzere oradan ayrıldı.
İngilizler 25 Nisan günü Seddülbahir’e saldırırken, Fransızlar da aynı saatlerde Kumkale’ye saldırmaktaydı. Fakat Kumkale’ye yapılan çıkarma Seddülbahir’e yapılan çıkarma gibi ana çıkarma değil, Rumeli yakasına yapılan çıkarmalara Anadolu yakasındaki tabya ve bataryaların karşılık vermesini ve buradaki askerlerin Rumeli’ye geçmesini engellemek amacıyla yapılan bir gösteri çıkarmasıydı. Burası Gelibolu’ya daha yakındı, buradan kısa yoldan Gelibolu’ya gidilebilirdi ve bu durumda Seddülbahir’deki çıkarma suya düşebilir, tüm hazırlıklar boşa gidebilirdi. Fransız Filosu 25 Nisan günü güneş daha ilk ışıklarını yaymadan saat 03.00’te Kumkale’ye yaklaşmaya başladı.
Saat 04.30 olduğunda ise artık Kumkale önlerine gelmişlerdi ve saat 05.15’te Jaurequiberry ve IV. Henry adlı muharebe gemileri Kumkale ve Kumkale-Orhaniye arasında kalan bölgeye ateş etmeye başladı. Jeanne d’Arc ve Ascold kruvazörleri de Orhaniye sırtları ve Yenişehir bölgesine doğru ateşe başladılar. Aynı anda Beşige’ye düzenlenen saldırı ise öğlen sisin basmasıyla sona erdirildi.
Kumkale Bölgesi’nde General Weber Paşa komutasında 15. Kolordu bulunmaktaydı. Kumkale sahilini 3.tümen 1 bölük ile, buradan Yeniköy’e kadar olan kısmı da 1 tabur ile savunuyordu. Orhaniye’yi savunan ise 3. tümenin 6. bölüğüydü. Bu bölgede uygulanacak savunma planı, zayıf birliklerle kıyı denetimi ve gözetlemenin sağlanması, aslî birlikleri donanma ateşinden uzak olan iç taraflarda hazır bulundurarak, çıkarmanın kıyıya yerleşmesine imkân vermeden karşı taarruzla düşmanı denize dökmek esasına dayanıyordu. Menderes Çayı boyları da kesin savunma duvarı olarak öngörülüyordu.
Fransızların 10. ve 11. Senegal bölükleri saatler 10.15’i gösterdiğinde karaya çıkmayı başardı ve Kumkale’de bulunan 6.bölük takımı ile muharebeye başladı. Ardından bu takıma bir takım daha eklendiyse de bu takım köye doğru çekilmek zorunda kaldı. Her yandan Kumkale Köyü’nü sarmış bulunan Fransız askerleri ile Kumkale sokaklarında mücadele eden Türk askerleri, Kumkale mezarlığına kadar çekildiler. Durumu inceleyen 3. tümen komutanı Albay Nicolai gece taarruzu yapılmasına karar verdi ve o gün saat 19.00’da Türklerin ilk taarruzu başladı. Köy sokaklarında göğüs göğüse mücadeleler yaşandı.
Donanma, Fransız birlikleri de köyde mevzilenmiş olduğundan buraya ateş edemiyordu. O sırada donanmanın ateşinden kurtulan bazı Türk askerleri kıyıdan gelerek bütün ihtiyatlarıyla köye girmişti. Ve bu askerler köydeki 31. Alay 3. Tabur birliklerini ateşe tuttu. Karanlık çok bastırdığı için artık harekâta devam etmek imkânsız hale gelmişti, öyle ki Türk askerleri birbirine ateş etmişlerdi. Saat 24.00’e doğru durdurulan harekât 31. Alay 1. Taburunun Türk birliklerine katılmasıyla 26 Nisan’da saatler 03.00’ü gösterdiğinde yeniden başladı. Fakat 1. Tabur sert bir savunmayla karşılaştığı için istenilen sonuç elde edilemeyince taarruz durduruldu. Saat 05.00’ten sonra bir taarruz daha düzenlendi ve tüm birlikler hücuma kaldırıldı. Gerideki ihtiyat birlikleri de ileri alındı. Muharebe en etkin ve kırıcı boyutuna ulaştığı 07.00’a kadar devam etti. Türkler Fransızları oldukları yerden söke söke ilerliyorlardı. O sırada Fransızlar beyaz bayrak salladılar ve teslim olmak istediler. Bir kısmı teslim oldu ancak bir Fransız subayı kendi rütbesine denk bir subaya teslim olmak istedi. O sırada orada büyük rütbeli Türk askeri bulunmamaktaydı, etrafa haber verildi fakat karşı taraftan cevap alınamadı. Bu durum sebebiyle saat 07.00’den sonra bir durgunluk dönemi yaşandı ancak Fransız subayın teslim olmaması üzerine çıkarma birlikleri köyün her tarafını yakıp yıkmaya başladı. Bunun üzerine Türkler 25 Nisan günü çekildikleri sınıra doğru geri çekilip Kumkale’yi boşalttılar. 26 Nisan sabahı General Hamilton Kumkale’ye çıkan Fransız komutanına Seddülbahir’e çıkacağı haberini vermişti. Fransızlar da gece olmasını bekledi ve gün ağarıncaya kadar filikalarla Kumkale’den çekilmeye başladılar. 25 Nisan’dan bugüne Anadolu yakasında Türklerin verdiği zayiat 45 subay, 1690 er olmak üzere 1735’tir.
Kumkale’ye yapılan gösteri çıkarması 27 Nisan günü Fransızların Kumkale’den çekilmesiyle sona erdi. Bu tarihten sonra Gelibolu Yarımadası’nda muharebeler, Kumkale bölgesinde ise savunma düzeni devam edecek ancak önemli gelişmeler yaşanmayacaktı.
9 Ocak 1916 ( Seddülbahir bölgesinden çekilme )
25 Nisan’dan sonra yaz boyunca Gelibolu Yarımadası’nda çıkarma ve muharebeler devam etmiş ancak sıcak yaz günleri yerini soğuk kışa bıraktığında artık ilerleyemeyeceklerini anlayan müttefikler başarılı bir şekilde Türklere hissettirmeden 20 Aralık’ta Arıburnu ve Anafartalar bölgesinden tamamen çekilmişlerdir. 27 Aralık’a gelindiğinde de artık Seddülbahir’den de çekilmek gerektiğine karar vermişlerdi. Bu tarihte Seddülbahir’de eksik bir Fransız tugayı ile 5 İngiliz tümeni yani 35.000 asker bulunuyordu, ayrıca bu askerlerin yanı sıra 127 top ve 4.000 hayvan da bulunmaktaydı.
Seddülbahir Cephesi artık Gelibolu Yarımadası’nda kalan son cephe olduğundan Türk topçuları buradaki düşman askerine baskılarını artırmaya başlamışlardı. Düşman askeriyse Türklerin tahliyeyi anlamasını önlemek amacıyla Türkleri sessizliğe alıştırıyor, her zamankinden az karşılık veriyorlardı. Bir yandan da siperlere otomatik araçlar yerleştiriyorlardı. Mancınıklar ateş ediyor, kum torbalarından yaptıkları donanımlar sayesinde kendi kendini ateşleyen tüfekler yerleştiriyorlar, bu sayede yapacakları tahliyenin Türkler tarafından fark edilmemesini amaçlıyorlardı. Mevzilere mayınlar döşüyorlar, eski ve kullanılmayan mevzilere tel örgüler çekiyorlar, kaçış yollarının onlar hemen geçtikten sonra kapatılması için çalışmalar yapıyorlardı. Hatta öyle dikkatli davranıyorlardı ki tahliye sırasında siperlerdeki çizme sesleri duyulmasın diye yerlere battaniyeler seriyorlardı. 7 Ocak 1916’da Seddülbahir’deki kuvvetler 19.000 asker ve 60 topa indirilmişti. Aynı gün Alman subay Sanders düşmanın hala buraları kuvvetle tutup tutmadığını anlamak üzere bir Türk taarruzu başlatmıştı ancak düşman kuvvetlerinin donanmayı yardıma çağırmaları üzerine Türk taarruzu yavaşlatıldı. Bu ani taarruz İngilizlerin 8. Kolordusunun tahliye çalışmalarını etkilemedi.
7-8 Ocak hareketsizdi, bu durumdan faydalanılarak o gece 2.300 kadar hayvan gemilere yüklendi. 8 Ocak’ta çekilme 3 kademe şeklinde devam ediyordu. 9 Ocak 1916’da çekilme hareketi sona ermiş, gemilere yüklenmesi mümkün olmayan konserveler, battaniyeler, hatta hayvanların bir kısmı bile tahliye alanında bırakılmıştı.
Türklere sezdirilmeden gerçekleştirilen ve başarılı kabul edilen bu tahliye harekâtı İngiliz ve Fransız basınında ballandıra ballandıra anlatılmış, bir nevi alınan yenilgi örtbas edilmeye çalışılmıştır ancak bu Fransa ve İngiltere devletlerinde yaşanan hayal kırıklığını yok etmeye yetmemiştir. Türk tarafı ise kendilerinden teknik olarak her anlamda üstün olan düşmanlarını yenmiş olmanın coşkusunu yaşamıştır. Sonuçta Çanakkale Cephesi düşmanın son olarak sessizce Seddülbahir bölgesinden çekilmesiyle tamamen kapanmış, buradaki askerler Romanya, Galiçya ve Suriye Cepheleri’ne gönderilmiştir.
KAYNAKÇA
- ALBAYRAK, Muzaffer: Yakın Tarih İncelemeleri-1 Çanakkale Savaşı, İstanbul Şubat 2007, Yeditepe Yayınevi, 3. baskı
- AKŞİT, İlhan, Çanakkale Savaşları Harp Sahaları ve Abideleri, İstanbul 1973.
- ARTUÇ, İbrahim: 1915 Çanakkale Savaşı, İstanbul 2004, Kastaş Yayınevi, 2. baskı.
- CELALEDDİN, Mehmet: Harb-i Umumide Çanakkale Muhaberât-ı Berriyesi Kumkale Muharebatı, Nobel Yayıncılık, Ankara 2001
- Çanakkale Boğaz Komutanlığı, Çanakkale Deniz Savaşları 1915, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul 2008, Güncellenmiş 2. baskı.
- GÖRGÜLÜ, İsmet: On Yıllık Harbin Kadrosu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1993.
- USLU, Ahmet: Çanakkale 1915, İstanbul Şubat 2007, Seddülbahir 1915 Özel Müzesi Yayınları, 3. Baskı.
- www.canakkalesavaslari.net
- www.telifhaklari.gov.tr
- MÜTERCİMLER, Erol: Korkak Abdül’den Coni Türk’e Gelibolu, Alfa Yayınevi, İstanbul 2005.
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.