“Şanlı tarihimizde birçok savaş yaşanmış, her harp meydanı birçok komutan ve birlik için de talimgâh olmuştur. Muhakkak bu talimgâhların en başında savaş stratejisi, ülkenin kaderi üzerindeki ehemmiyeti ile içerisinde hem deniz hem kara hem de hava harekâtını barındıran Çanakkale Müdafaası gelir“
Birinci Dünya Savaşının kara bulutları Osmanlı Devletinin üzerinde iken ilk zafer Çanakkale Cephesinde idi. Çanakkale’de düşmanla amansız dövüşen kahraman Mehmetçik Galiçya Cephesine giderek orada da şanlı bir zafer elde etmiştir. Galiçya Cephesinde çarpışan 15. kolordu birlikleri de yakından tanıdığımız birliklerdir. Bu birlikler, Arıburnu cephesinde Anzac askerlerine amansız mücadele ile cepheyi savunan 19. Tümen ve Seddülbahir cephesinde sonuna kadar direnen 20. Tümen askerleridir.
Ekim 1915 sonlarında ve Kasım ayı başlarında İtilaf Devletleri, Çanakkale harekâtını yarıda kesmek ve Gelibolu yarımadasındaki birliklerini tümüyle geri çekmek zorunda kalmışlardı. Orduların tahliyesi 1916’nın Ocak ayında bitirildi. Böylece Türk komutası, o güne değin Çanakkale Boğazı’nı koruyan ordularını başka cephelere aktarma olanağı bulmuş oldu. O tarihlerde Osmanlı ordusu, birkaç cephede birden çarpışıyordu. İşgale karşı verilen uzun süreli mücadelenin zor şartlarında pişmiş, hiç tartışmasız çok yüksek savaş kabiliyetine sahip birlikler, şimdi Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emrindeydiler. Başkomutan Vekili, ittifakın gerektirdiği sorumlulukları dikkate alarak, Avusturyalılara ve Almanlara, Avrupa cephelerinden herhangi birine belli sayıda asker göndermeyi önerdi. Alman Genel Kurmay Başkanı General Falkenhayn, “siz sadece sınırlarınızı savununuz” diyerek Enver Paşa’nın bu teklifini soğuk karşıladı. Kafkas cephesinde, Irak ve Mısır’da kendisinden kat kat üstün birliklere karşı koymak zorunda olan bir ordumuz varken böylesi bir teklif pek kabul edilebilir bir durum değildi. İngiliz Kraliçesi için ülkelerinden kilometrelerce uzaklıktaki Arıburnu’na, burnumuzun dibine kadar gelen ANZAC askerlerinden ne farkımız kalmıştı. Çanakkale cephesinde Ekim 1916 tarihine kadar 5. Ordu Kumandanı olan General Liman von Sanders de Türk birliklerinin bu durumda Galiçya’ya gönderilmesi fikrine karşı çıkmış “ Türkler, kendileri yardıma muhtaç iken dışarıya yardım etmekle çok yanlış bir yol tuttular” demekten kendini alamamıştır. Ancak Haziran ayı içerisinde Avusturya-Macaristan kuvvetlerinin Galiçya’da Ruslar karşısında başarısız olmaları ve Almanların aynı zamanda Fransa’da, Doğu Avrupa’nın kuzey bölgelerinde ve Romanya’da şiddetli muharebeler içerisinde olmasından dolayı Haziran 1916’da bir kolordunun Galiçya cephesine sevk edilmesi yönünde zaruri bir fikir değişikliğine gidildi. Bu fikir değişikliği, Kurmay Albay Mustafa Kemal komutasında, Gelibolu’da Nisan ve Ağustos aylarında kötü giden durumu iki defa tersine çeviren 19. Tümen ve Seddülbahir’in şanlı savunucusu 20. Tümenin de içinde bulunduğu ve Çanakkale Boğaz Harbi sırasında Anadolu yakasında Kumkale mıntıkasını savunan 15.Kolordunun, şimdi de müttefik olmanın gereği olarak Avrupa’daki kötü gidişatı tersine çevirmek üzere Galiçya’ya sevkini kaçınılmaz kıldı. Bu da, doğayla ve güçlü Rus birlikleriyle savaş demekti.

Peki, 32.000 askerimizin sevk edileceği ve binlercesinin de kanlarını akıtacağı Galiçya neresiydi?
1772 yılında Polonya’nın paylaşılması sırasında müttefikimiz Avusturya’nın payına düştü. 1. Dünya Savaşı başlarında da Avusturya- Macaristan İmparatorluğunun doğu sınırındaki bir eyaleti konumuna geldi. Halkının büyük bölümü Leh asıllı olan Galiçya’nın doğusunda Rusya, kuzeyinde Rusya’ya bağlı Polonya, batısında Silezya, güneyinde Karpat Dağları ve Macaristan vardı. Aslında ecdadımız çok daha eski tarihlerde Galiçya bölgesine ayak izlerini mühürlemişti. Lehler ile ilk siyasi münasebetlerimiz Çelebi Sultan Mehmet zamanında başlamış, Osmanlı bayraklarının gölgesi II. Bayezid zamanında Lehistan toprakları üzerine düşmüş, akıncılarımız Kanuni döneminde Galiçya topraklarında at koşturmuşlardı. 16. asır sonlarında tamamen Osmanlı himayesine giren Lehistan, 17. asır sonlarında ise güney toprakları doğrudan Osmanlı tarafından yönetildi. 3 asır sonra işte yine aynı ayak izleri… Osmanlı büyük bir devletti, son zamanlarını yaşarken bile bu büyüklüğüne yakışır işler yaptı. Yeri geldiğinde dost için ateşe atılmayı becerebilmek, bu büyüklüğün alametidir.
Tüm yardımcı birlikler de dahil olmak üzere Avrupa’ya gönderilen 32.000 mevcutlu Kolordumuz, üçer piyade alayından 2 Tümen (19. Tümen için 57., 72. ve 77. alaylar; 20. Tümen için 61., 62. ve 63. Alaylar), ikişer ağır makineli tüfek kıtasından, birer müfreze kıtası, birer topçu alayı (19. Tümen için 25. Alay, 20. Tümen için 20. Alay), birer sıhhiye ve istihkam bölüğü ve birer telgraf ekibinden oluşuyordu. Bu birliklerin başındaki askeri teşkilat ise şu şekildeydi: Galiçya Umum cephe Kumandanı Alman Mareşal Kayzer, Ordu Kumandanı yine bir Alman komutan olan General Felix Graf von Bothmer, 15. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Yakup Şevki (Subaşı) Paşa , 20. Tümen Komutanı Yarbay Yasin Hilmi Bey ve 19. Tümen Komutanı ise Gelibolu’da 25 Nisan’da Anzac askerlerinin karaya ayak basmasıyla karşılarında duran 27. Alay Kumandanı Yarbay Mehmet Şefik (Aker) Bey. 10 Kasım 1916’da Alman İmparatorunun ısrarıyla görevinden alınan Yakup Şevki (Subaşı) Paşa’nın yerine 15.Kolordu komutanı olarak Çanakkale’de Müstahkem Mevki Komutanlığı yapmış Cevat (Çobanlı) Paşa getirildi. Cevat Paşa, bu cephede 15’inci Kolordu’nun komutanlığını- tıpkı Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığında olduğu gibi- gayet başarılı bir şekilde yapacak ve özellikle Alman komutanları başta olmak üzere cephe komutanlarını kendisine hayran bırakacaktı. Ukraynalı kâhin Mosij Wernyhora’nın yıllar önce söylediği, “Türk, atını Dinyester’den suladığında ayağa kalkacaktır Polonya,” kehaneti Cevat Paşa ile gerçekleşecekti.
İlk birlikler, Abdülhamit döneminde yaptırılan Berlin-Bağdat demiryolu ile 22 Temmuz 1916’da Uzunköprü tren istasyonundan Avrupa’ya doğru yola çıktılar. 19. Tümen Ağustos başında Zemlin kentine ulaştı ve orada Enver Paşa tarafından denetlendi. Cephe hattına ulaşmak ise Tümenlerin bir haftasını aldı. 19. Tümen cephesi Kurjani idi ve Zlota Lipa Nehri boyunca konuşlandırıldı.
1.Tümenin ise 61. Alayı, Şarköy Çayırlığında toplandı. Harbiye Nazırı Enver Paşa ve ordu Erkan-ı Harbiyesi tarafından sıkı bir teftişten geçti. Herhangi bir firar durumunu engellemek için 20. Tümen birliklerine Ruslarla çarpışan Avusturya birliklerinin ihtiyatı olarak Galiçya’ya gönderilecekleri bilgisi verildi. Türklük ve askerlik şerefini son derece muhafaza etmek üzere yabancı topraklarda temsil görevi vurgulandı. Aksi halde davranan olursa komutanları tarafından süngülenmeleri üzerine emirler verildi. Anavatan topraklarına veda etmeden önce erata 10 günlük peksimet ve zeytin dağıtıldı. Civar köylerden ve İstanbul’dan halk, treni yolcu etmeye gelmişlerdi. Tren hareket ettiğinde o hüzünlü ayrılışa mendiller sallanıyordu. Yeni bir ülke, yeni bir cephe, yeni bir hayat. Ama kederli ama kaygılı… Kolordumuzun bir bölümü, 29 Temmuz 1916’da Uzunköprü ve Alpullu’dan hareketle Uzunköprü, Karaağaç, Filibe üzerinden Sofya’ya vardı. Sofya’da mola halindeyken treni takiben İstanbul’dan gelen Avrupa Ekspresinde Enver Paşa ve Alman Paşalar vardı. Krakow’a doğru yola devam edildi. Krakow’da Wawel Sarayı’nda bir süre konakladıktan sonra doğuya ilerleyerek 1917 yılının yaz aylarına kadar bu cephede kahramanca savaşacağı bir yolculuğa çıktı.
Yedi gün sonra Avusturya’ya vardılar. Sırbistan Karadağ ve Belçika, müttefiklerimiz tarafından işgal edildiğinden Belgrat’ta ordumuz rahat hareket etme imkânı buluyor ve Avusturya Askeri Bandosuyla karşılanıyordu. Budapeşte’yi de geçtikten sonra 9 gün 9 gece süren tren yolculuğu Lepiçegona’da son buldu. 20. Tümen vardığında, cepheye daha erken tarihte gelen 19. Tümen harp cephesini teslim almış, birinci hatta yerleşmişti zaten. Eylül ayına kadar geçen sürede Türk tarafının toplam zayiatı 95 subay ve 7000 askerdi. Bunların çoğunluğu Rusların zehirli gazına da maruz kalan 20. Tümenin 61. ve 62. Alaylarıydı. 19. Tümen’e bağlı 77. ve 57. Alaylar, Eylül ayında Narajowka’da da Rus saldırısını geri püskürtmede önemli bir görevi tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi başarıyla tamamladı.
Süleyman Nazif, 19. Tümen, 77. Alay, 1. Tabur, 2. Bölük’ten Kilisli Rasid oğlu Abdullah Çavuş’un kahramanlığını şu şekilde dile getiriyor: “Abdullah Çavuş, Gelibolu Savaşı’nda kendisini feda edercesine şehitlik rütbesine yükselen Osman Çavuş’un kardeşidir. Bu iki kardeş ölüme meydan okuyan, düşmanla çarpışmayı bir eğlence sayan serdengeçtilerdendi. Ruslar, 421 rakımlı tepeye, Abdullah Çavuş’un bulunduğu sipere de saldırıyorlardı. Moskofların kendilerinden çok üstün sayıda saldırdıklarını görünce, Abdullah düşmanı daracık siperler içinde karşılayıp dövüşmekten utanıp, arkadaşlarına seslendi: “Biz Osmanlı değil miyiz? Ruslar buraya kadar gelsinler de, biz kadınlar gibi siperde bekleyelim, ayıp değil mi? Haydi arkadaşlar, erlik zamanıdır, şehitlik demidir! Dinini milletini seven benimle birlikte gelsin!”

Siperden fırlayıp, hep birlikte Rus mevzilerine karşı ölümüne bir saldırı başlattılar. Abdullah Çavuş, o gün öldürdüklerinin dışında 32 Rus’u da esir almıştı.
1916’nın son aylarını genelde kadronun ıslahıyla geçiren kolordu, 1917 yılının ilk aylarını Rusya’daki siyasi karışıklığın cepheye yansıyan belirsizliğinden dolayı sakin geçirdi. 1917 yılında Rusya’da iç karışıklıklar arttı ve Ekim 1917’de Lenin önderliğindeki Bolşevikler iktidarı ele geçirdi. Çarlık rejimi yıkıldı. Artık Rus askerleri ile Türk askerleri arasında savaş durmuş siperler arasında muhabbet ortamları(!) oluşmuştu. Bu ateşkes günlerinde geçen bir konuşmayı yedek subay Derviş Fahri Bey şu şekilde aktarıyor:
“ Ruslar bize şöyle diyorlar; biz Asya’nın kuzeyinde Sibirya’da doğduk yaşıyoruz. Siz Anadolu insanlarısınız. Birbirimize bir kötülük, düşmanlık yapmadık ki savaşalım, birbirimizi öldürelim. Hep insanız… …Eğer bizim Çarımız sizin Sultanla geçinemiyorsa onlar ikisi dövüşsün, bize ne…”
Belli ki bu Rus askerinin savaşmama arzusu, ona 1914’te Sarıkamış’ta yaşananları unutturmuştu.
Geçen 3 ay boyunca her iki taraf da birbirlerine ikramlarda bulunma dışında kar altındaki siperlerinden çıkmadılar. Yıl boyunca Rus birlikleri işgal ettikleri topraklardan geri çekildiler. Ve bu hatlardaki birçok mühimmatı imha bile etmeden bırakıp savaşın dayanılmaz koşullarından bir an önce kurtulmak üzere kendi topraklarına döndüler.
Kurjani cephesinde harp mıntıkasına geldiğinden beri Ruslar’ın Avusturya ve bugünkü Polonya topraklarındaki hızlı ilerlemesini başarılı bir şekilde durduran ve daha sonraki tarihlerde çekilmekte olan Rus birliklerini takip ederken içinde 57. 72. ve 77. Alayların bulunduğu 19. Tümen’e Filistin ve Anadolu’da kullanılmak üzere bu cepheyi Alman Tümenine teslim ederek Anavatana, İstanbul’a hareket emri verildi.
Cepheye 20. Tümenden önce gelen 19. Tümen, Haziran ayında daha erken cepheden ayrıldı. 20. Tümene de yurda dönme haberi geldi ancak dönüş emri kesinleşmediğinden bu tümenimiz bir süre daha bu yabancı topraklarda savaşmak durumunda kaldı. Birliklerimiz, 23 Temmuz 1917’de Ukrayna toprakları üzerinden Doğu yönde Rus birliklerini takip halindeyken alana 2 tayyare indi. Bu inişin hemen ardından tayyarelerde bulunan cephe kumandanı Alman Mareşal Kayzer, 15. Kolordu Komutanı Cevat Paşa ve Alman Ordu Komutanı General Potmer ; 61. Alay sancağına Alman harp madalyası takıp tekrar havalandılar. sonucu müttefik komutanları hayranlıklarını gizleyememiş ve aşağıdaki övgü dolu sözleri sarf etmişlerdir.
Doğu Ordusu Başkomutanlığı
Genel Karargâh
12.6.1917
15’inci Osmanlı Kolorduyu Hümâyunu Kumandanı
Mirliva Cevat Paşa Hazretlerine gösterdiği cesaret ve göreve bağlılığından dolayı 15’inci Türk Kolordusuna, emir ve komutasını üzerime aldığım harekât alanından ayrıldığı şu sırada, sonsuz teşekkür ve takdirlerimi bildiririm.
Rusların sayıca çok üstün kuvvetlerle Narajowka, Zlota Lipa, Brzezany dolaylarında yaptıkları meydan muharebesinde, yiğit kolordu olağanüstü cesaretle direnmiş ve karşı taarruzlarla bozguna uğrayan düşmanı takip etmişti. Bundan sonra Mieczyszcow ve Dziki-Lany Çevrelerinde giriştikleri muharebelerde Ruslar aynı yenilgiye uğradı. Kolordunun daima uyanık bulunan tecrübeli askerleri kuvvetli mukabeleleriyle bu taarruzları da tam olarak püskürttüler.
Doğu Cephesi’nde, bu derece benzersiz olarak yaptığı muharebelerle savaş yeteneğini göstermiş ve ispat etmiş bulunan bu kolordudan ayrılışıma üzgünüm. Cesur kolordunun bütün subay ve erlerine, bundan sonra da, yeni bulunacakları muharebe alanlarında başarılara ulaşmalarını dilerim.
Bavyera Prensi Mareşal Leopolt
Doğu Ordusu Başkomutanı
Avusturya-Macaristan Böhm Ermolli
Ordular Grubu Komutanlığı Sayı: 3589
27 Haziran 1917
15’inci Osmanlı Kolordusu Kumandanı
Cevat Paşa Hazretlerine
15‘inci Türk Kolordusu savaş bölgemden ayrılıyor. Kolorduyu çok üstün sevk ve idare eden komutanına şu vesile ile özel teşekkürlerimi bildiririm.
Parlak, benzersiz icraatıyla, özellikle silâh arkadaşlığına bağlılığı ile yüzyıllardan beri denenmiş bulunan Türk askeri, Ordular Grubu tarihine yazdığı pek şerefli sahifelerle unutulmaz bir yer tutacaktır.
Kazandıkları sonsuz ve derin güven ve övgülerin bütün subaylara ve erlere duyurulmasını yüksek şahsınızdan rica ederim. İyi dileklerim kolorduyu yeni yolu üzerinde de izleyecektir. Bundan sonra da daima yolu açık olsun ve şanlı sancağı yeni zaferler, seçkin basanlarla dalgalansın.
Böhm Ermolli
Ordular Grubu Komutanı
“…Türk’ün ezeli ve ebedi süngüsünü yalnız Rus sürülerine değil, bütün dünya tarihine tanıttınız. Ordularımızın timsali oldunuz. Galiçya’da 12.000 Türk kanının boşa akmadığını ispat ettiniz. Binaenaleyh Türk ordusunun cesaret ve kahramanlığı tarihe altın yazılarla yazılacaktır.”
9 Ağustos 1917
Kaiser Wilhelm
Osmanlı topraklarında bulunan Gazze ve Mısır, İngiliz işgali altındayken ordularımız Doğu cephesinde Ruslarla çarpışıyordu. Böyle bir savaş ortamındayken yabancı topraklara, Galiçya’ya gönderdiğimiz seçilmiş askerlerimiz içinden 12.000 şehidimize karşılık olarak Alman Mareşalinden ve Ordu Kumandanlarından sadece bir kaç iltifat dolu söz ve 61. Alay sancağımıza ve askerlerimize Alman Mareşal Wilhelm tarafından takılan birkaç madalya…
Haziran ayının sonlarında bazı çarpışmalardan sonra Temmuz sonuna doğru bu tümenimiz de cepheyi tamamen Alman birliklerine teslim ederek İstanbul’a doğru yola koyuldu. 13 aylık bir hasret, 11 gün ve gece süren tren yolculuğundan sonra, 20. Tümen de Bakırköy tren istasyonuna indi ve Galiçya’daki son birliklerimiz de vatana dönmüş oldu. 15. Kolordu hiçbir zaman Türk toprağı olmamış olan Galiçya’da binlerce şehidini yitirip anavatana döndü.

Yitirilen sadece 12.000 şehit değil, Kafkasya’da Erzincan, Mezopotamya’da Kut ve Bağdat, Filistin’de Gazze elden çıkmıştı. Erzincan dışında bu değerli topraklar bugün hala kayıp. Şanlı 19. ve 20. Tümenlerin Galiçya görevi de kahraman askerleri sayesinde başarıyla son bulmuş ve bu Tümenlerimiz artık tekrar vatan topraklarında mücadele edecek, komutanlarıyla birlikte Kurtuluş Savaşında da ülkemizin düşman işgalinden kurtulmasına büyük katkıda bulunacaktı.
Bugün Polonya, Ukrayna ve Macaristan üçgeninde bulunan Galiçya Cephesinde, 12 Türk şehitliği bulunmaktadır. Birçok mezar taşı sahip çıkılmadığından bölge ülkeleri tarafından yerle bir edilmiştir. Bugün çoğunun yerini bile tespit etmek maalesef mümkün değildir.
İşte etrafta dağınık halde duran bu mezarlardan, bugün yerleri ve ismi belirlenebilen şehitlerimizin bir araya getirilerek bakımı yapılmış olan şehitliklerimizden bazıları:
Pardubice Galiçya Şehitliği
(Polonya’nın ikinci büyük şehri)

Çek Cumhuriyeti’ne bağlı Pardubice’de, Birinci Dünya Savaşı sırasında Galiçya Cephesi’nde hayatlarını kaybeden 503 şehidin kabrinin yer aldığı Türk şehitliği bulunuyor. Çek Cumhuriyeti’nin tamamında 3 şehitlik, 1.100 şehidimiz yatıyor.
Galiçyada ve Macaristanın farklı bölgelerinde defnedilmiş 480 Şehidimizin naaşı 1926`da buraya, Budapeşte Türk Şehitliğine nakledilmiştir. Mezar taşlarının bazısında Pasiçoğlu İbrahim, Tuskicoğlu Şaban, Sljivooğlu Osman, Dediçoğlu Hüseyin, Baharoğlu Lilo,Mastisoğlu Silvester ve Rebioğlu Kuşo gibi isimler de var. Bu isimler, Bosna, Arnavut, Makedonya ve Anadolu’nun her karışından, her bölge’den gelen erlerin bu topraklarda yan yana yattıklarını gösteriyor.
Krakow Türk Şehitliği
Polonya’nın ikinci büyük ve aynı zamanda eski başkenti olan Krakow’da, 1997 yılının Nisan ayında, Rakowicki Mezarlığının içinde, Türk şehitlerine layık bir şehitlik düzenlenmiştir: Krakow Türk Şehitliği…
Rakowicki Mezarlığı, uluslar arası sivil ve askeri mezarlık olarak iki bölümden oluşmaktadır. Uluslar arası mezarlık içerisinde çeşitli uluslara ait küçük askeri mezarlıklar ve anıtlar bulunmaktadır. Türk ve Müslüman askerler de bu mezarlıkta kendilerine ayrılan yerde defnedilmişlerdir.
Esasen tüm bu yaşananlara bakıldığında,(ne kadar kendi sınırlarımız içerisinde olmasa da) Galiçya’yı unutmak, Yemen, Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar, Allahuekber Dağları şehitlerini unutmakla eş değerdedir. Çünkü Galiçya da en az Çanakkale kadar şeref tablomuzdur. Bu tabloyu kanlarıyla çizen şehit ve gazilerimizin ruhları şad olsun.
KAYNAKÇA
- Albayrak, M. Lliman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2007.
- ARIKAN İ. Harp hatıralarım, Timaş Yayınları, İstanbul, 2007
- BAYCAN N. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 20, Cilt: VII, Mart 1991
- NAZİF S. Malta Geceleri, Firak-i Irak ve Galiçya, Tercüman Yayınevi, 1979
- ÖZEL M. 1.Dünya Savaşı ve Cepheler, cilt 1, 6. Baskı, Ankara Ticaret Odası, Gemi Matbaacılık.
- TAŞYÜREK M. Hedefi Meçhul Cephe; Galiçya, Yitik Hazine yayınları, 2008
- YAZMAN M. Şevki, Kumandanım Galiçya Ne yana düşer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006
- http://www.ankara.polemb.net/index.php?document=225
- http://www.cevatpasa.com
Leave a Comment
You must be logged in to post a comment.