6. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

“İstikbal Göklerdedir” Diyen Atatürk Ve Onun Yolundan Giden Ay Yıldızlı Çelik Kanatlar

Written by ÇSATT

Serçin Erdoğan / Türkçe Öğretmenliği

2009-Haziran sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

Tehlike çanları çalmaya başladığı andan itibaren ortalığı savaş kokusu sarmaya başlamıştı. Büyük devletler dişlerini bilemiş, ağızlarının suyunu akıtmaya başlamışlardı, toraklarına toprak katacaklardı… İşte beklide bu hırs onlara bir avuç toprağı mezar yapacaktı. Sömürge imparatorlukları kuracak, ülkelerinde güneşi hiç batırmayacaklardı. İşte bu hevesleri -hevesleri diyorum çünkü hevesleri kursaklarında kaldı- uğruna cihan harbinin fitilini ateşlemişlerdi hiç düşünmeden sonunu. Tabi bu savaşın en büyük faturası dönemin hasta adamı Osmanlı devletine kesilmişti. Bu saatten sonra her şey ölecek gözüyle bakılan hasta adamın mirasından en büyük payı alabilmek içindi. Takvimler 1914’ü gösterdiğinde bu uğurda her şey hazırdı; devletler arasında bloklaşmalar gerçekleşmiş, yenilmez armadalar görücüye çıkartılmış ve devasa ordular kurulmuştu. Bu savaşın başlatacağı küçük kıyamet için her şey hazırdı. Hedefleri aslında İstanbul idi ama İstanbul’a giden yol Çanakkale’den geçiyordu. Peki, Çanakkale’den nasıl geçeceklerdi? İtilaf Devletleri’nin ordu komutanları, savaş bakanları bir araya gelmiş ve uzun süren toplantılar sonucunda İngiltere Donanma Bakanı Winston Churchill’in ikna kabiliyetini kullanarak diğer kabine üyelerine benimsettiği fikri kabul etmişlerdi. Çanakkale de ki hezimetin başrolünü oynayacak olan Churchill’in ortaya attığı fikir şuydu: Yeni hava silahlarının havadan yapacakları gözetleme ile donanma top atışlarının etkinliğinin artacağı ve bu sebepten ötürüdür ki sadece donanmayla boğazın geçilebileceğiydi. Winston Churchill bu sözleri sarf ederken yenilmez armadalarını gözünde çok büyütmüş, hasta adam sandığı Osmanlıyı ise oldukça küçümsemişti. Biz biliyoruz ki Churhill’in düşüncesizce öne sürdüğü bu fikir kabul edilecek ve düşman Çanakkale Boğazını donanmayla zorlayacak, başarılı olamayınca ardından da donanma destekli bir kara çıkarması gerçekleştirecekti. Bunun içindir ki araştırmacılar, tarihçiler hep bu savaşın kara ve deniz muharebeleri yönünü incelemiştir. Ancak gerçekler detaylarda gizlidir. Bu fikrin babası sayılan Churchill’in de yaptığı gibi sözde hep bir hava harekâtından bahsedilmiş özde ise üstünde hiç durulmamıştı.

Oysa Çanakkale Muharebeleri havacılık yönünden, yeni bir silah olan uçağın değerinin anlaşıldığı ve bugünkü Hava Kuvvetlerinin temelinin atılarak, hava stratejisi ve taktiklerinin oluşturulmaya başlandığı bir harekât olarak değerlendirilmektedir.

Tarihte ilk motorlu uçağın havalanması 1903’te gerçekleşmiştir. O döneme kadar insanların uçmayı sadece hayal etmesi, gerçekleşmesine imkân vermemesi bu durumu daha da önemli bir hale getirmiştir. Bu ilk motorlu uçağın uçuşundan kısa bir süre sonra 1910 yılında uçaklardan askeri amaçla yararlanılması düşüncesi ortaya çıkmış ve bu fikir büyük devletlerin, diğer bir tabir ile sömürgeci devletlerin iştahını kabartmıştır. Evet, 1910 yılında ortaya konan bu fikir uçağın yeryüzünde bir taarruz silahı olarak kullanılmasına zemin hazırlamıştır. 1910-1911 yılları arasında Kuzey Afrika’daki Osmanlı-İtalyan savaşı sırasında uçakların savaş alanında ilk kez kullanılması ile birlikte dünya havacılık tarihinde bir ilke imza atılarak, yüzyıllardır süre gelen kara ve deniz muharebelerine artık bir yenisi eklenmiş hava muharebeleri ortaya çıkmıştı…

1908’de İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra ordunun yenilenmesi için birçok reform yapılmıştı. Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa bu yenilikler doğrultusunda çalışmalara başlamış ve Osmanlı havacılığının, aslında Osmanlıdan günümüze ulaşan Türk havacılığının temellerini atmıştır.1911’de “Tayyare Komisyonu” kurulmuş ve Avrupa da pilot eğitimi almak üzere piyade, süvari ve topçu birliklerinden gönüllü subaylar seçilmişti. “Süvari Mehmet Fesa (Evrensev) ve İstihkâm üsteğmen(Mülazım-ı Evvel)Yusuf Kenan ilk pilotlarımız olarak tarihe geçtiler. Bu iki pilotumuz seçilirken dönemin şartlarına göre çok titiz davranılmış yeterlilik sınavları ve sağlık durumlarının yanı sıra fotoğraf çekebilme yeteneğine sahip olmaları şart koşulmuştu. Sadece bu bilgi bile bize savaş anında uçaklarımızın gözetleme vb. amaçla havadan çektikleri fotoğraflara, aslında hava gücüne ilk andan itibaren ne kadar önem verildiğini gösteriyor.

İlk pilotlarımız tarih sayfasında yerlerini bu şekilde alırken bu pilotlarımızın kullanacağı uçaklar da her zamanki gibi halkımızın desteğiyle ordumuza kazandırılmıştır. İlk uçağın alımı için “Donanma-i Osmani Muaveneti Milliye “cemiyeti kasasında biriken paranın bir kısmı ayrılmış, bunun yanı sıra Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa maaşının bir kısmını bağışlayarak bir bağış kampanyası başlatmıştı ve tarihte hiçbir dönem ordusundan desteğini esirgemeyen halkımız bütün imkanlarını seferber ederek bu kampanyaya büyük destek sağladı. Böylece biri 25 diğeri 50 beygirlik iki uçak Fransa’dan satın alınarak ordumuza kazandırılmıştır. İlk uçakların bu şeklide temin edilmesinin ardından uçak alımı bununla sınırlı kalmamış, Fransa’ya yeni deniz ve kara uçakları sipariş edilmişti. Ancak bu uçaklarımız da savaş öncesi İngiltere’ye sipariş ettiğimiz gemiler Sultan Osman ve Sultan Reşat ile aynı kaderi paylaşmış, halkımızın son derece büyük fedakârlıklarla ısmarladığı uçaklara ise, bu kez 1.Dünya savaşının başlamasıyla Fransa tarafından el konulmuştu. Bu olaydan sonra o dönemde Fransızların yönetiminde bulunan ve savaş öncesinde uçuş eğitimi için kullanılan Yeşil Köy Hava Alanına Alman danışmanlar getirilmişti.

Havacılık açısından işte böyle bir ortam içinde, 2 Ağustos 1914 günü seferberlik ilan edilmiş ve buna paralel olarak Yeşilköy’de uçuş eğitimi veren Alman Yüzbaşı Eric Serno ilk deniz uçaklarından, birisinin derhal Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığına gönderilmesi emrini vermişti. İlk uçağımızın Çanakkale’ye uçmasının ardından cepheye ilk intikal eden pilotlarımız ise Deniz Yzb. Savmi, Ütğm. Fazıl olmuşlar ve ilk andan itibaren Fransız ve İngiliz gemilerinin faaliyetlerini izlemeye başlamışlardı.

Çanakkale semalarının en sadık bekçileri olan hava kuvvetlerimiz Çanakkale cephesinin açıldığı ilk andan itibaren varlığını göstermiş ve son ana kadar da faaliyetlerini sürdürmüştür. Deniz harekâtının ve hava harekâtının tüm safhalarında en etkin şekilde rol almışlardır. Hava kuvvetlerinden en etkin şekilde faydalanmayı düşünen İtilaf devletleri ise bu kuvvetleri iyi bir şekilde sevk ve idare edememişlerdi.

18 Mart’ta yaptıkları keşif uçuşlarıyla düşman donanmasının boğaza saldıracağını bildiren hava kuvvetlerimiz aslında büyük bir zaferin müjdeleyicisi olmuşlardır. 18 Mart günü sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Eric Serno ve Deniz üsteğmen Karl Schneider keşif uçuşuna çıkacaklar daha sonra Schneider bu uçuşu şu şekilde nakledilecektir : “Sabah erken kalkarak irtifa aldık. Altımızda Çanakkale ve ötesinin toprakları uzanıyordu. Boğazın gizemli geçidinin kıyısında istiridye şeklindeki Kilitbahir Kalesini gördük. Altımızda uzanan çorak ovadan vadilerle dolu Gelibolu tepelerine doğru uzanan yol beyaz bir şerit gibi parlıyordu. Motor daha fazla takat sağlayamadığı için 1600 metreden uçuyorduk. Birden eski Truva üzerinden uçtuğumuzu fark ettik. Bozcaada’ya demirlemiş en az kırk gem saydık. Her türden gemi vardı. Altımızda ağır harp gemileri ve hafif kruvazörler, dolu nakliye gemileri, şilepler ve tayyare gemileri vardı. Hemen altımızda bir deniz altının gölgesi seçiliyordu, pervanesinin köpükleri arkasında beyaz bir iz bırakıyordu. Şimdi altı zırhlı, muharebe nizamında boğaza doğru ilerliyordu. Amiral forsu taka edilmiş İnflexible zırhlısı önü çekiyordu. Gövdesindeki yeni kaplamalar Fakland savaşından aldığı yaralara tanıklık edercesine parlıyordu. Arkasında onu Queen Elizabeth, Lort Nelson, Agemmemnon ve Tsing-Too savunmasının izlerini taşıyan Majestik ve Triumph takip ediyordu. Her biri İngiliz armadasının kıymetli gemileri. Harp bandırası Albion’un direğinde rüzgârla dalgalanıyordu. Birden etrafımızda şarapnel parçalarının duman kümeleri belirdi. Fransız zırhlısı Bouvet bizi karşılıyordu. Ne yazık ki bombalarımız olmadığı için karşılık veremiyoruz. O sırada Fransız gemisinin direğinde rengârenk mesaj geçiliyor:”Demir al ve İngiliz lideri takip et”(görüntü son derece heyecan verici) demirler alınırken tüm gemiler bayrak açıyordu.Rüzgârla sallanan bayraklar kaderimizin belli olacağı o büyük savaş gününü müjdeliyordu”.

Serno Schneider’in bu olayı Amiral Von Usedom’a rapor etmesinin ardından Türk savunma birlikleri alarma geçirilmiş ve gemiler çok sıcak bir karşılamaya tanık olmuşlardı. 18 Mart günü başarılı keşifler gerçekleştiren havacılarımız bizi zafere bir adım daha yaklaştırırken, Churchill ‘in o çok güvendiği hava kuvvetleri ise onu kaçınılmaz sona bir adım daha yaklaştırmıştı.

Nusrat Mayın gemisinin 7-8 Mart gecesi kıyıya paralel döşediği 26 adet mayının bu mağlubiyetteki payı yadsınamaz. Düşman hava kuvvetleri, yenilmez armadaları boğaza girmeden önce son olarak gerçekleştirdikleri hava keşiflerinde Seddülbahirden boğazın en dar kısmına 4km. kalıncaya kadar mayınlar temizlendiğini rapor etmiştir. Havadan gözetleme konusunda Türk pilotlar kadar eğitim almamış ve bu konuda tecrübeli olmayan düşman hava kuvvetleri sadece 8m. derinlikte kıyıya paralel olarak döşenen bu mayınları fark edememiştir. Bu olay neticesinde düşmanın zırhlılarına, kruvazörlerine ve torpidobotlarına ağır kayıplar verdirilerek donanması yok edilmiş ve boğazdan çekilerek adalara sığınmak zorunda kalmışlardır. Havacılarımızın akşamüzeri yaptıkları keşiflerde bozguna uğrayan düşman donanmasının adalara doğru çekilmekte olduğunu teyit etmiş ve düşmanın gelişini bildiren havacılarımız olduğu gibi, gidişlerini de müjdeleyen gene onlar olmuştu… Havada ki askeriyle, karadaki askeriyle o gün bir yürek olan Osmanlı ordusu bir kez daha “Çanakkale geçilmez” dedirtmişti.

18 Mart zaferinden sonra hava kuvvetlerinin önemi bir kez daha anlaşılmış ve cephedeki uçak sıkıntısını gidermek amacıyla iki Albatros uçağı daha Çanakkale 1.tayyare bölüğüne gönderilmiş ve uçak konusundaki sıkıntı biraz olsun giderilmeye çalışılmıştır. Diğer bir sıkıntı ise ilk gelen uçakların silahsız oluşuydu. Çanakkale’de görev yapan Türk ve Alman havacılar, havada görev yaparlarken kendilerini düşman uçaklarından koruyabilmek ve onlardan daha etkin olarak faydalanabilmek için uçaklarımızı silâhlandırmak istemişlerdir, Türk uçak makinistleri havacıların bu isteği karşısında Rumpler BI’in üst kanadının orta bölümüne her yöne ateş edebilen bir makineli tüfek yerleştirmişlerdi. İşte bu basit gibi görünen olay aslında dönemin şartlarına göre pilotundan makinistine kadar bütün askerlerimizin ne kadar büyük bir iş başardığını göstermektedir. Daha sonraları ise silahlı Albatros tipi uçaklar cepheye gelmiş ve hava gücü daha etkin hale getirilmiştir.

Çanakkale de ilk etapta uçaklarımızın sayısı 7 iken 1914-1918 yılları arasında süren savaş boyunca bu sayı 40’a çıkacak ve düşman kuvvetlerinin 3 uçağının da esir alınıp kendi saflarımıza katılmasının ardından bu sayı 43’e ulaşacaktır.

Savaş anında askerimiz ister havada ister karada olsun gücünü bitene kadar, aklını sonuna kadar kullanmaktan çekinmiyordu. Biz karada kuzey cephesinde bir Bombacı Mehmet bilirdik: düşmanın bombalarını eliyle yakalayıp düşmana geri fırlatan… Semalardaki Mehmetçikler de düşmanı kendi silahıyla vurmaktan kaçınmıyor. Arızalı ya da hasarlı olarak ele geçirilen 3 İngiliz uçağı makinistlerimiz tarafından tamir edilmiş ve kendi saflarımızda savaş uçağı olarak kullanılmıştı.

Çanakkale Muharebeleri süresince, karşılıklı keşif harekâtı devam ederken; Türk havacıları, o tarihler için başarılı sayılabilecek diğer hava görevlerini de icra etmişler ve bu alanda birçok ilke imza atmışlardır.

Tarihte ilk defa elektronik savaş uygulaması da havacılarımız sayesinde gerçekleşmiştir. 6 Mart 1915 tarihinde Queen Elizabeth bir Türk uçağının sinyal karıştırmasından dolayı telsiz göndermekte büyük güçlükle karşılaşmıştı.

Bu görevlerden bir diğeri ise 18 Nisan 1915’de yapılmıştır. O gün Çanakkale Boğazı bölgesinde gittikçe kuvvetlenen ve hava üstünlüğü kurmasından endişe edilen düşman hava gücünü tesirsiz hale getirmek maksadıyla, Bozcaada’da 18 düşman uçağının konuşlandığı meydana hava taarruzu planlamıştır. Ancak bu meydandaki uçaklar, keşif görevi için daha önce kalktığından, havada karşılaşılmış, kısa bir hava muharebesinden sonra zayiatsız olarak meydana dönülmüştür. Bu görev amacına ulaşmadıysa da, asli taktik hava görevlerinden olan “mukabil hava harekâtının” ilk ve tipik bir uygulaması olması açısından önem taşımaktadır.

Türk uçaklarının meydan taarruzu planlamasından esinlenen İngilizler aynı gün üçer uçaklık iki kol ile meydanımıza taarruz etmişler, ancak uçaklarımız daha önceden meydan içinde dağıtılarak gizlenmiş olduğundan, atılan bombalar hasar meydana getirememiştir. Bu da, ufki dağılma ve gizleme yapılarak, beka tedbirlerinin alınışına güzel bir örnek teşkil etmiştir.

14-19 Mayıs 1915 günleri, güney cephemizdeki karşı taarruzumuzu desteklemek amacıyla; düşman çıkarma gemileri ve ordugâhı bombalanmış Mayıs ayı başından itibaren sabit balon ile boğaz gözetlemesi ve topçu atış tanzimi ve birliklerimizi taciz eden manika balon gemisine taarruzlar yapılmış, her hava hücumunda gemi, balonunu toplayıp yer değiştirmek zorunda bırakılmıştır. Böylece bugün “yakın hava desteği” olarak bilinen görev tipinin basit bir uygulaması yapılmıştır.

25 Haziran’da; Arı burnu bölgesindeki düşman karargâhı üzerine propaganda amacıyla 300 adet İngilizce yazılı bildiri atılmıştır. Bu görev, hava gücünün psikolojik harpte kullanılmasına ilişkin güzel bir örnektir.

Peki, havacılık anlamında bu kadar ilkin yaşandığı Çanakkale cephesinde ilk uçak zaferi kim tarafından kazanıldı? Bu sorunun cevabı da bizi Osmanlıya götürüyor. Çanakkale cephesinde ilk hava zaferi 27 Eylül 1915’de Osmanlı ordusunda görev yapan Alman Pilot Teğmen Ludwig Preusnner ve üsteğmen Karl Ketembell tarafından Saroz Körfezi bölgesinde keşif uçuşu yaparken kazanılmıştır. Ketembell bu uçuş sırasında karşılaştıkları bir düşman uçağını makineli tüfek atışıyla düşürmeyi başarmıştır. Bu başarısından dolayı 15 Kasım 1915’de liyakat madalyasıyla ödüllendirilmiştir. 30 Kasım 1915’te ise, üsteğmen Ali Rıza, Teğmen Orhan’la beraber, Çanakkale girişinde karaya oturmuş bulunan bir düşman kruvazörüne taarruz etmek için görevlendirilmiştir. Tam bu esnada bir düşman uçağının yaklaştığı görülmüş ve yapılan hava muharebesinde Üsteğmen Ali Rıza Fransız uçağını makineli tüfek ateşiyle düşürmeyi başararak Türk havacılık tarihine ilk düşman uçağını düşüren pilot olarak geçmiştir.

İtilaf devletleri asker ve donama gücü bakımından üstün oldukları Çanakkale cephesinde aynı üstünlüğü hava sahasında gösterememişler ve ateş hattından kendini zor kurtaran düşman birlikleri Seddülbahir bölgesine kurdukları hava alanındaki uçaklarını bu kaçış sırasında parçalayarak gitmek durumunda kalmışlardır. Göklerde yaşanan bu savaş sonucunda; düşman kuvvetlerinin 22’si hava savaşlarında,25’i uçaksavar ateşiyle düşürülen toplam 47 uçağı zayi olmuş, bunun yanı sıra Churcill’in o çok güvendiği askerlerinden 17’si ölü, 6’sı yaralı toplam 23 askeri Türk kuvvetleri tarafından esir alınmıştır. Düşman kuvvetleri cephesinde durum bu şekilde iken Türk kuvvetlerinin durumu ise nazarları üstüne çekecek kadar farklıydı. Bu savaşta bırakın uçaklarımızın düşman kuvvetleri tarafından düşürülmesini hasar gören sadece 4 uçağımız bulunmaktadır. Karada şehit düşen binlerce askerimize rağmen havada sadece bir Alman subayını kayıp vermiştik. İşte bu tabloda bize gösteriyor ki; göklerde kıran kırana yaşanan bu savaşın mağlubu İtilaf devletleri olurken, galibi Türk havacıları olmuştur.

Çanakkale Muharebeleri’nde, kahraman kara ve deniz kuvvetlerimiz gibi havacılarımız da, üstün silah ve teknik olanaklara sahip düşmanları karşısında, kendilerine düşen görevleri cesaret ve üstün görev bilinci içinde başarıyla icra etmişler ve resmi İngiliz harp tarihi kitaplarında:

“Harikulade müdafaasında yılmadan mücadele eden ve sonunda başaran düşmanımıza hayran kaldık.” dedirtmişlerdir.

Çanakkale Muharebeleri’nin ileri görüşlü askeri önderleri yeni silahın gereksinimi olan strateji ve taktiklerin oluşturulmasına öncülük etmiştir. Bu kapsamda Ulu Önder Atatürk şöyle buyurmuştur:

“GÖKLERDE BİZİ BEKLEYEN YERİMİZİ ALMAK ZORUNDAYIZ. YOKSA O YERİ BAŞKALARI İSTİLA EDER VE İŞTE O ZAMAN BU ÜLKE VE MİLLET ELDEN GİDER. HALBUKİ BİZ TÜRKLER, BÜTÜN TARİHİMİZ BOYUNCA HÜRRİYET VE İSTİKLALE ÖRNEK OLMUŞ BİR MİLLETİZ.
TAYYARECİLER! ŞUNU UNUTMAYIN Kİ YARININ EN BÜYÜK TEHLİKELERİ SEMALARDAN GELECEKTİR. BU SEBEPLE SİZLER DAİMA HAZIR BULUNMAYA VE O ŞEKİLDE YETİŞMEYE GAYRET EDECEKSİNİZ.”


KAYNAKÇA

  • YILMAZER,Bülent, Çanakkale Hava Savaşları, Milsoft Yayınları, ANKARA
  • USLU, Ahmet, Çanakkale 1915, Coşay Matbaa İzmir, 2007
  • www.geliboluyuanlamak.com

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment