6. Sayı - Şehit'ten Kale'ler Şehit'ten Kale'ler

Sonun Başlangıcı: Suvla

Written by ÇSATT

Gül Çiftçi / Sınıf Öğretmenliği

2009-Haziran sayımızda yer alan bu yazıya emek veren ve hazırlayan üyemize teşekkür ediyor, kalemine sağlık diyoruz.
İyi okumalar…

Çanakkale Savaşları tahminlerin ve beklentilerin üzerinde çok farklı sonuçlarla biten bir savaştır. Bu savaşlara Türkler açısından bakıldığında yüzyıllardır toplumda oluşmuş olan gerileme duygusunun kırıldığı noktadır. 18 Mart Deniz Zaferi, bu kırılma noktasının ve toplumsal cesaretin en üst düzeye çıkışının başlangıcıdır. Kağıt üzerinde, yabancıların ve Avrupalıların planında çok kolay sonuçlanacak gibi görünen bu savaşlar Türkler açısından aylarca, gururla devam ettirilen bir sürece girmiştir. Özellikle çarpışmalar sırasında Mustafa Kemal gibi bir dehanın bulunması Türkler açısından önemli zenginliklerden biridir. Bunun yanında en alt düzeydeki neferlerin de bu çarpışmalarda kendisinden beklenilenin kat kat üstünde bir müdafaa duygusu ile çarpışmaları, savaşı Türklerin lehine çevirmiştir. Denilebilir ki bu savaş başlangıcı itibarı ile değil sonucu itibarı ile tüm dünyayı ilgilendiren ve önemsenmesi gereken bir yerdedir. Bugünkü Türk toplumunun kurtuluş mücadelesinde sahip olduğu cesaretin bir anlamda kaynağını oluşturmaktadır.

“Çanakkale Türkiye Cumhuriyeti’nin ön sözüdür.” Evet dünyada eşi benzeri görülmemiş bir galibiyetin yaşandığı yerdir Çanakkale. Osmanlı’nın son ve erişilmez zaferidir.” Hasta adam artık ölmek üzere, Osmanlı ölürse boğazların yeni hakimi Rusya olur ki bu da bizim işimize hiç gelmez. Bizler ülkemizin çıkarının olmadığı hiçbir yerde olmayız.” diyen Amiral De Robeck ve diğer komutanlar bir an önce hasta adam olarak gördükleri Osmanlı’yı ortadan kaldırmak istiyorlardı. Ve tek düşündükleri kendi çıkarları idi. Ama çıkarları doğrultusunda hareket etmek onları büyük bir hezimete uğrattı. 18 Mart günü hiç de tahmin etmedikleri bir durumla karşı karşıya kaldılar. Kara savaşına gerek kalmadan Çanakkale’yi denizden geçip bir hafta içinde İstanbul’da olma planları yapan düşman kuvvetleri 18 Mart günü ağır bir darbe aldılar. Ve artık Çanakkale’yi geçmek için tek çıkar yol varı›; o da Kara Muharebeleri…

İşte bu kara muharebelerden bir tanesi de Anafartalar Muharebesidir. Bu harekat için hemen planlar yapıldı, çıkartma noktaları belirlendi. 3 yere çıkarma yapılacaktı.

Seddülbahir
Arıburnu
Kumkale

Bu asıl çıkarmaların yanında itilaf devletleri bir de gösteriş çıkarmaları diye adlandırılan çıkarmaya başvurdular. Gösteriş çıkarması yapmalarındaki sebep ise Türkleri yanıltıp o bölgeye çekmek ve diğer noktalardan kolayca geçmekti. Yapacakları gösteriş çıkarma yerlerinden biri de “Saros Körfezi” idi. Bu bölgeyi seçmelerinin nedeni bölgenin coğrafi özellikleriydi. Çünkü bu bölge sık ormanlık ve bataklıklarla kaplıydı. Zaman kaybetmeden çıkarma için planlarını gerçekleştirmeye başladılar.

Başlarında 9.Kolordu Komutanı Korgeneral Sir Frederick Stopford vardı. Çıkarmayı yapmalarındaki amaçları, doğrudan doğruya Anzac Taarruzuna yardımcı olmak olarak gösterilmişti. Fakat bir süre sonra asıl amaçlarının Anzac Taarruzuna yardım etmek değil Anafartalar’ı bir liman olarak güven altına almak olduğu anlaşıldı. Fakat Stopford bu amacı gerçekleştirebileceğine pek inanmıyordu. Çünkü bu az bilinen arazide birçok zorluklarla karşılaşmak mümkündü. Bölgenin coğrafi özellikleri de ortadaydı. Sık ormanlık, bataklık ve en önemlisi de susuzluk… Ama bir korkusu daha vardı  Stopford’un o da; Boer savaşında aldığı yenilgi. O yenilgiyi hala unutamamıştı ve tekrar aynı yenilgiyi almaktan çok korkuyordu. Bölgede görevli olan diğer komutanlar da tüm yükü Stopford’un üstüne yıkmışlardı. Ama yapılan plan bir şekilde uygulanmalıydı.

Son şeklini alan Anafartalar planına göre; Tümgeneral Hammersley’in komutasındaki 11.Tümen 6 Ağustos akşamı Anafartalar koyunun güney ucuna(Küçük Kemikli Burnu) çıkarma yapacaktı. Sahile çıkan ilk taburlar, Softa tepe ile Lala baba alçak tepelerini ele geçirecek, aynı zamanda da Anafartalar koyunun kuzey kanadında yer alan Kireçtepe sırtlarına doğru yürüyüşe geçecekti. 11. Tümen’in diğer taburlarının da 7 Ağustos sabahı güneş doğana kadar Mestantepe ile İsmailoğlu Tepesine doğru ilerlemesi ve bu tepeleri zapt etmesi gerekiyordu. Bundan sonraki uzun vadeli hedef; oldukça uzakta olan ve Anafartalar düzlüğüne bakan Tekketepe sırtıydı. 11. Tümen’in arkasından Korgeneral Sir Bryon Mohon’un 10. Tümen’i gelecekti. Bu Tümen, 7 Ağustos sabahı güneşin ilk ışıklarıyla birlikte sahile çıkacak ve Kireçtepe’nin bütün sol kanadını ele geçirecekti. Bütün harekat, karargahı ile birlikte Anafartalar Koyu’na demirlemiş olan Jonquil destroyerinde bulunan Stopford tarafından idare edilecekti.

Amiral De Robeck, Anafartalar koyunu sadece bir çıkarma ve bir liman olarak görüyor, Stopford’un ise buraya sanki yerleşmeye geldiğini düşünüyordu. Bunu da şu cümleleri ile gösteriyordu, Amiral De Robeck:

“General Stopford! Bu ne hal? Karargahı kurduğunuza göre burada epey kalacaksınız anlaşılan.” diyerek esas hedef olan Anafartalar’ı bir liman olarak alma fikrinin hala devam ettiğini Stopford’a bir kez daha göstermişti. Peki Anafartalar’da düşman kuvvetleri bu durumda iken, Türkler ne durumdaydılar, bir de bu yönden Anafartalar’a bakalım;

Savunmadaki Türk askerinin sayısı aslında belirtilenden daha fazlaydı. Üç bin civarında asker vardı. Üstelik Türk birlikleri arasında askeri açıdan fazla güvenilmeyen Bursa Jandarma Birliği de bulunuyordu. Türklerin başında ise çok kabiliyetli bir komutan olan Alman Binbaşı Wilmer bulunmaktaydı. Türkler, Anafartalar’da bir çıkarma beklemiyorlardı, çünkü çıkarma yerleri ile ilgili çok çeşitli tahminler yürütülüyor ve Anafartalar’dan önce daha stratejik noktalara dikkat çekiliyordu.

Temmuz ortalarında Liman Von Sanders, büyük ihtimalle Kabatepe bölgesine çıkarma yapılacağını düşünüyordu. Bunun yanında Wilmer, Liman Paşa’nın Anafartalar’a çıkarma ihtimalini aklından geçirdiğini teyit etmiş ve bunun yanında bütün Gelibolu Yarımadası’ndaki en tehlikeli noktanın “Kocaçimentepe” olduğunu belirtmiştir.

6-7 Ağustos gecesi yeni gelen zırhlı “Beetle”, çıkarma botlarını kullanarak İngiliz kuvvetlerinin 11. Tümen’in 32. ve 33. Tugaylarını karaya çıkardı. Bu kuvvetler sırasıyla A ve B kumsalına çıktılar ve çok fazla yara almadılar. 32. Tugay Alayı gece yarısı çok fazla zayiat vermesine rağmen Lalababa Tepesini ele geçirdi. Ertesi gün 7 Ağustos’ta deniz suyu ve kum yüzünden üç yüz tüfek ve ellerinde bulunan tek makineli çalışmaz haldeydi. Yine de bu Tabur kuzeye, Kireçtepe’ye doğru iyi bir şekilde ilerlemeye devam etti. İki gün boyunca büyük bir başarı gösteren bu Tugay 8 Ağustos günü saat 02:00 de sıcak, susuzluk ve Türk ateşinden yorgun düştüğü için geri alındı.

Olaylar bu şekilde devam ederken Türk cephesinde bir sorun daha vardı; Anafartalar bölgesindeki “Tuzla Gölü”. Bu göl 1915 yazında kurumuş durumdaydı ve yarık olarak adlandırılan derin bir yarıkla denize bağlanıyordu. Bu yarık birliklerin hareketini büyük ölçüde engelliyor ve işlerini zorlaştırıyordu. 7 Ağustos’ta bir olay daha yaşandı. Liman Von Sanders Türk savunmasını düzenlemesi için Anafartalar dahil olmak üzere bütün kuzey grubunu komuta etmek üzere Albay Fevzi’yi tayin etti. Liman Von Sanders, Fevzi Bey’e 8 Ağustos öğleden sonra ya da en geç akşamüstü 7.ve 12. Tümenleri de kullanarak Anafartalar’da bir saldırı düzenlemesini emreder. Ancak Wilmer, Liman Von Sanders’e 8 Ağustos akşamı rapor vererek saldırının hemen gerçekleşmediğini söyler.

Fevzi Bey’in Liman Von Sanders’e açıkladığına göre bu saldırının yapılamamasının sebebi şuydu; 7. ve 12. Tümenlerin bir araya toplanıp askeri düzeni sağlamak ve araziyi incelemek için zamana ihtiyaçları vardı. Bunun yanı sıra sıcaktan ve Saros Bölgesinden buraya 30 millik yürüyüşten çok yorulmuşlardı. Bu sebeple Liman Von Sanders, Fevzi Bey’i komutanlıktan aldı ve 8 Ağustos sabahı yerine “Mustafa Kemal’i” getirdi. Türk resmi tarihine göre ve Mustafa Kemal’in de hatıralarında bahsettiği gibi Fevzi Bey’in görevinden alınması bir hataydı. Fevzi Bey kesinlikle haklıydı, iki Türk Tümeni de 8 Ağustos günü saldırı yapacak durumda değillerdi.

Ancak düzeni sağlamak ve dinlenmekle geçen bir günden sonra 7 ve 12. Tümenler düşmana saldıracak duruma gelmişlerdi. Bunun üzerine Mustafa Kemal 9 Ağustos sabahı saat 04:00’te saldırı emri verdi. Bu Taarruza Tekketepe, Yusufçuktepe ve Yeşiltepe’de yaklaşık 16000 Türk askeri katıldı. Bu değişimden sonra saldırının hedefi de değişmiş, hedef güneyden kuzeye kaydırılmıştı.

İlk başta Stopford, İsmailoğlu Tepesi mevzilerini hedef almak istemişti fakat Hamilton’ın müdahalesinden sonra saldırı İsmailoğlu Tepesi’nden kuzeye, Kavaktepe ve Tekketepe sırtlarına çevrilmişti. Amaç kuzeyden gelecek Türk takviye kuvvetlerinin önünü kesmekti. Ama eğer Sarıbayır sırtlarındaki Anzac taarruzuna yardımcı olmak isteniyorsa, saldırının önce İsmailoğlu tepesi üzerine yapılması gerekiyordu. Diğer bir ihtimalde mümkün olan en büyük kuvvetle Kireçtepe sırtı boyunca saldırıya geçerek Türk takviye kuvvetlerini yandan çevirmek olabilirdi. Fakat Hamilton dikkatini yükseklerdeki alanlara yoğunlaştırmıştı.

8 Ağustos saat 19:00’da ertesi sabah 05:00’te yaplacak saldırı için hazır ol emri veren 11. Tümen, şimdi 32. ve 33 Tugaylar ile 31.Tugay’dan iki taburun katılacağı ve derhal yapılacak bir saldırı için öncelikli bir emir çıkarıyordu.

Türklerin 9 Ağustos sabahı düşman kuvvetlerinden sadece yarım saat önce Tekketepe zirvesine gelmiş olması, Anafartalar’da zafer şansının kıl payıyla kaçırıldığı anlamına gelmektedir ki bu da gerçekten insanı çileden çıkartan bir durumdur.

Gelibolu’nun insafsız sıcağındaki susuzluk Anafartalar’da en hayati etken olmuştu. Buna bir çözüm bulunmalıydı çünkü su her iki taraf için de çok önemli bir sorundu. Geçici de olsa her iki taraf da kendince çözümler bulmuşlardı. Bulunan çözümler şunlardı: Türkler, ellerindeki imkânlar dâhilinde katır sırtında su taşıyarak bir süreliğine de olsa susuzluklarını gidermişlerdi. Düşman kuvvetlerinin bulduğu çözüm ise: çıkarmalar başlamadan önce Lotbiniere İskenderiye’de dört adet su taşıyan mavna satın almıştı. Teknelerin güvertesine ahşap depo yaptırmıştı ve suları burada muhafaza etmişlerdi. Bu çözüm bile onların rahatlarına ne kadar düşkün olduklarını bir kez daha göstermiş oluyor.

10 Ağustos’ta 53. Tümen için saat 06:00’da bir saldırı planlanmıştı. Kara Tümeni elinden geleni yaptı ama yeterli top destek ateşi olmadığı için açık arazide makineli tüfek ve şarapnel ateşine maruz kaldılar. Çünkü plansız hareket edilmişti.

15 Ağustos’ta 10. Tümen tarafından Kireçtepe sırtı boyunca büyük bir saldırı başlatıldı. Foxhound gemisinden topçu desteği ve sırttaki Sivritepe mevzisinden makineli tüfek ateşiyle desteklendiler ve Türklerin yolu kesildi. Ancak bir süre sonra yorgunluk ve susuzluk yüzünden sık fundalıklar içinde yapılan muharebe yavaşladı. 15 Ağustos taarruzu başarılı olabilirdi ama o gün Stopford görevinden alındı ve yerine De Lisle getirildi.

De Lisle, Anafartalar’ın güney bölgesinde 21 Ağustos’ta yapılacak son büyük taarruz hazırlıklarını yapmakla meşguldü. Bu saldırıya 29. Tümen, 11. Tümen ve karşılık bir Anzac Tugayı katılacak, 2. Süvari Tümeni ile 10. Tümen’in 30. Tugay’ı yedekte bekleyeceklerdi. Bu saldırıdaki en önemli sorun, top desteğinin zayıf olması ve topçu birliklerinin piyadeye yardım için isabetli atışı yapacak beceriye sahip olmamasıydı.

Son olarak, Bombatepe’de bir sorun ortaya çıktı. Burada Yeni Zelandalı bir subay bütün topları İngilizlerin aldığını ve Yeni Zelanda Atlı Tüfekçilere hiçbir şey, hatta bir mermi bile bırakmadığını ileri sürdü. Bombatepe Muharebesi kanlı bir şekilde bir hafta daha devam etti ve sonunda Türkler ve müttefikler tepenin zirvesini paylaşmak zorunda kaldılar. Ve artık bu bölgeden yavaş yavaş çekilmeye başladılar.

İster gerekli sayıda top sahile çıkarılmadığı için, ister teknik beceriksizlik ve tecrübesizlikten ya da kurmay çalışmalarının yetersiz olması yüzünden olsun, yaklaşık bir ay kadar süren Anafartalar Muharebeleri Türklerin galibiyetiyle sonuçlandı. Bu galibiyet ile Anafartalar da taarruz teşebbüsünde bulunulacak bir yer olmaktan çıktı. Her iki tarafta büyük kayıplar oldu. Anafartalar Muharebelerinden geriye baktığımızda 9. Kolordu zayiatı 5.300, Anzac zayiatı 12.500’dür. 6 Ağustos itibarıyla müttefiklerin hastalıktan dolayı verdikleri zayiat 40.000’dir. Kayıp ve hastaları saymadan sadece ölü ve yaralıların hesaplandığı bir ön sayımda Türklerin 6 Ağustos ile 11 Ağustos arasındaki altı günlük zayiatı 4.373’tür.

Mustafa Kemal bu olayla birlikte o bitmek tükenmek bilmeyen gücünü ve başarısını tüm dünya’ya bir kez daha göstermişti ve” Anafartalar Grup Komutanı” ünvanını almıştı.

Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi yolları denerlerse denesinler bu toprakları alamadılar alamayacaklar da, çünkü artık onlar da biliyorlar ki savaş sadece maddi açıdan, teknolojik açıdan güçlü olunduğunda kazanılmaz; iman dolu, vatan aşkıyla dolu o güzelim yüreklerle kazanılır. Ve biz bunu yaptık. Belki iyi toplarımız tüfeklerimiz yoktu, belki maddi açıdan iyi durumda değildik ama onların unuttukları iman dolu yüreklerimiz ve vatanı için gözünü kırpmadan canını bile verebilecek neferlerimiz, komutanlarımız vardı.

Deniz Bakanı Churcill:

“Anlamıyor musunuz? Biz Çanakkale’de Türklerle değil TANRI ile harbettik, tabiî ki yenildik!”

Evet! Bu söz her şeyi anlatmaya yetiyor. TABİİ Kİ YENİLDİLER.


KAYNAKÇA

  • KARCI Erol, Çanakkale Savaşları’nın Resmi Tarihi, Ankara 2008
  • www.geliboluyuanlamak.com

About the author

ÇSATT

Biz geçmişten geleceğe kurulmuş bir köprüyüz.
Biz 1915’te canlarını feda eden kahraman Türk askerinin torunlarıyız.
Biz Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş, Cevat Paşa’yız.
Biz Çanakkale’yiz.
Biz ÇSATT’ız.

Leave a Comment